Yalta Konferansı, 4-11 Şubat 1945 tarihleri arasında, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği’nin katılımıyla, Kırım’ın Yalta şehrinde gerçekleşmiş bir konferans olarak tarihe geçmiştir. Bu konferans aslında Müttefik devletlerin üç büyük liderinin II. Dünya Savaşı sırasında bir araya geldiği ilk konferans değildi. Daha öncesinde bu üç devlet temsilcileri 1943 yılında, İran’ın İngiliz-Sovyet ortaklığı altında işgal edilmesinden sonra Tahran’da toplanmış ve ülkelerin durumları, savaşın ilerleyişi, Müttefiklerin İran ve Türkiye ile ilişkileri, Japonya ile Pasifik’te devam eden savaş vb. konular masaya yatırılmıştı. Yalta Konferansı’nın Tahran Konferansı’ndan genel olarak farkı ise Tahran’da devam eden bir savaş döneminde nasıl hareket edileceği görüşülmüştü. Yalta’da ise yıkılmanın eşiğinde olan bir Nazi Almanya’sı söz konusuydu ve Almanya’nın etki alanlarının Müttefik devletler tarafından nasıl bölüşüleceğine karar verilmesi gerekiyordu.
Aslında işin ilginç olan kısımlarından birisi de şudur ki; iki çok farklı ideoloji olan sosyalizm ve kapitalizmin, bunlardan çok daha farklı bir ideoloji olan faşizme karşı dost(!) olması ve ortak düşmana karşı, farklılıklar bir kenara bırakılmak üzere ortak hareket edilmesi devletler arası ilişkilerin “çıkar” üzerine dayandığının en büyük göstergelerinden birisidir. Bunun yanında bu iki ideolojinin dost kalamayacağı zaten sıcak savaşın bitiminden hemen sonra gelen Soğuk Savaş ile de adeta tescillenmiş oldu denilebilir.
Genel olarak konferansın içeriği göz önüne alınacak olursa, konuşulması gereken çok konu vardı. Almanya’nın paylaşılması ve Avrupa’nın iki güç arasında bölünmesi gerekliydi. Ayrıca Amerikalılar Sovyetler’in Japonya’ya karşı savaşa girmesini istiyordu. Buna ek olarak savaş sonrası barışın sağlanması amacıyla bir kurulun kurulmasına ihtiyaç vardı. Bu kurul ise Birleşmiş Milletler olacaktı ve BM’de veto hakkına sahip olacak olan devletlere karar verildi. Diğer yandan Türk Boğazları konusunda Sovyetler Birliği yararınca değişik yapılması gereği konuşulup uygun bir durumda Türk Hükumeti’ne haber verilmesine karar verildi. Konuşulan bu maddelerin arasında Müttefik devletler arasında aslında en çok önem teşkil eden konu Almanya ve işgal bölgelerinin nasıl paylaşılması gerektiği olduğu söylenebilir. Her devletin kendi istediği ve egemenlik altına almak istediği etki alanları mevcuttu. Churchill’in bölme planı basitti. Almanya’yı üç bölgeye ayırmayı önerdi. Kuzey Almanya, Güney Almanya ve Batı Almanya’dan oluşacak olan ülke yönetimlerini 3 ayrı devlete paylaştırma fikri vardı.
Churchill’in Almanya’yı Bölme Planı
Roosevelt ise Amerika’nın günümüzde de çokça uyguladığı bölüp yok etme fikrinin gerektirdiği şekilde ülkeyi 7 bölgeye ayırma fikrine sahipti. Böylelikle Almanya’yı 1871 öncesi haline çevirip bir daha asla ayaklanamayacak ve birleşemeyecek hale getireceklerdi.
Roosevelt’in Almanya’yı Bölme Planı
Konferansın sonucu olarak da müttefikler Almanya’nın 4 temel bölgeye ayrılmasına karar verdi. Bu bölge paylaşımının yanında, Alman işgalinden kurtarılmış olan Polonya da pay alacak ancak bunun karşılığında 1939 yılında Sovyetlere kaybedilen toprakları hakkında herhangi bir hak iddia etmeyeceklerdi. Paylaşım temel olarak Almanya’nın doğu kısmı Sovyet, kuzeybatı kısmı İngiliz, güneybatı kısmı Fransız ve güney kısmı Amerikan etkisinde olacak şekilde yapıldı. Ancak Berlin bu paylaşımın dışındaydı ve bir istisna oldu. Çünkü Berlin gibi büyük bir şehrin Sovyetlere adeta teslim edilmesi İngiliz ve Amerikanların kabul edebileceği türden bir anlaşma olmayacaktı. Berlin’de de bölge açısından benzer bir paylaşım yapılmasına karar verildi ve Almanya’nın ve genel olarak Avrupa’nın savaş sonrası haritası artık belli olmuştu.
II.Dünya Savaşı Sonrası Almanya Haritası
II. Dünya Savaşı Sonrası Avrupa Haritası
Tabii Berlin’in paylaşılması devamında büyük acıların da gelmesine sebep oldu. Özellikle Soğuk Savaşın iyice kızışmaya başladığı dönemlerde Berlin Duvarı’nın çekilmesiyle ve akabinde Rusların, Müttefik devletlerin Doğu Almanya’ya kara yoluyla girmelerini yasaklaması üzerine iki zıt kutup arasında tansiyon iyice gerilmeye başladı.
Sonuca bakacak olursak Yalta Konferansı’nın politik açıdan dünya siyasi tarihini derinden etkilemiş bir konferans olduğu bir gerçektir. Almanya’nın bölünmesinin yanında tüm Avrupa kıtasının ikiye bölünmesini ve Soğuk Savaşın başlamasını beraberinde getirmiştir. Bunun yanında, savaş sonrası dünyadaki barışın korunmasını sağlamakla görevli olacak olan Birleşmiş Milletler ’in kurulmasının da önünü açan bir konferans olmuştu Yalta.
KAYNAKÇA:
Berthon, Simon; Potts, Joanna (2007), Warlords: An Extraordinary Re-creation of World War II Through the Eyes and Minds of Hitler, Churchill, Roosevelt, and Stalin, Da Capo Press,
Black, Cyril E.; English, Robert D.; Helmreich, Jonathan E.; McAdams, James A. (2000), Rebirth: A Political History of Europe since World War II, Westview Press
Miscamble, Wilson D. (2007), From Roosevelt to Truman: Potsdam, Hiroshima, and the Cold War, Cambridge University Press,
RESİM KAYNAKÇASI:
https://tr.pinterest.com/pin/380343131002635785/