Son zamanlarda özellikle altı muhalefet partisinin açıklamalarıyla “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” kavramı gündemde önemli bir yer kaplamaya başladı. Peki, nedir bu güçlendirilmiş parlamenter sistem? Neden şimdi bu kadar adını duymaya başladık? Zaten güçlü bir parlamentomuz yok mu, neden muhalefet partileri “güçlendirilmiş parlamenter sistem istiyoruz” diyorlar? Bu yazımızda, geçmişten günümüze bir perspektifle bu kavramı anlamaya çalışacağız.
Güçlendirilmiş parlamenter sistemi anlayabilmek için öncelikle parlamenter sistemi anlamamız gerek. Parlamenter sistem, yürütme organının meşruiyetini yasama organından aldığı, dolayısıyla yasama organının yürütme organını denetleyebildiği sistemdir. Bunların yanında yürütmenin iki başlı olmasını da parlamenter sistemin bir özelliği olarak sayabiliriz. Bu soyut kavramları biraz somutlaştıralım. Türkiye Cumhuriyeti’nin yasama organı Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. 2018’e kadar, sistemimizde Bakanlar Kurulu ve Başbakan da bulunuyordu. Ancak aynı zamanda Cumhurbaşkanı da vardı. Yürütme organı hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan’ın olması vesilesiyle iki başlıydı. Parlamenter sistemde Devlet başkanının (Türkiye örneğinde Cumhurbaşkanı’nın) konumu daha semboliktir. Günlük siyasi işler daha çok Başbakan ve Bakanalar Kurulu tarafından görülür. Bakanlar Kurulu ve Başbakan parlamentoya karşı sorumludur; güvenoyu alarak göreve başlarlar, meclis tarafından “gensoru” denen bir işlemle görevden alınabilirler.
2017 yılında yapılan referandum ve sonrasında yapılan kapsamlı Anayasa değişiklikleri ile, ülkemizde ne tam olarak parlamenter sistem ne de tam olarak başkanlık sistemi olarak nitelendirebileceğimiz bir sisteme geçildi. Günümüzdeki sistemde bir Başbakan veya Bakanlar Kurulu bulunmuyor. Bu vesileyle, yürütmede bir iki başlılık yoktur; yürütme Cumhurbaşkanı’ndan oluşur. “Bakan” olarak adlandırdığımız kişiler ise parlamenter sistem “Bakan”larından farklı nitelikteler. Zira, parlamenter sistemde Bakanlar Meclise karşı sorumluyken şu anki sistemimizde Bakanlar Cumhurbaşkanı’na karşı sorumlu. Bu vesileyle, günümüz sisteminin Bakan kavramı daha çok ABD’deki “Secretary” kavramıyla benzeşiyor. Cumhurbaşkanı’nın ayrı bir seçimle seçilmesi, onun meşruiyetini parlamentodan almadığını, doğrudan milletten aldığını gösteriyor. Bu doğrultuda, meclisin yürütme üzerindeki denetleme yetkileri de oldukça kısıtlanmış durumda. Gensoru yetkisi kaldırıldığı gibi bütçe denetimi yapılmasının da oldukça gevşetildiği söylenebilir, zira parlamentonun bütçeyi onaylamaması durumunda önceki senenin bütçesi gerekli oranlamalar yapılarak yürürlükte oluyor. Bu şekilde özetleyebileceğimiz günümüz sisteminde dolayısıyla meclisin denetim yetkileri parlamenter sisteme göre oldukça sınırlandırılmış durumda.
28 Şubat 2022’de altı muhalefet partisi, bir süredir üzerinde çalıştıkları ve nihayet anlaşabildikleri “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni”ni kamuoyuna sundular. Bu metindeki temel hedef, günümüzdeki sistemin aksine TBMM’nin merkeze alındığı, kuvvetler ayrılığı prensibini temel alan, tarafsız bir Cumhurbaşkanı’nın bulunduğu bir yönetim sisteminin hayata geçirilmesi. Tasarıya göre, Başbakan ve Bakanlar Kurulu kurumları tekrar getiriliyor ve önceki dönemdeki gibi meclisten meşruiyetlerini alıyorlar. Dolayısıyla, siyasi açıdan meclise karşı sorumlular. Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle ilişiğinin kesilmesi ve tarafsız olması da mutabakat metninde yer alan esaslardan birisi. Hedeflerden bir diğeri yargı organlarının güçlendirilmesi ve bağımsızlaştırılması. Bu sistemsel değişiklikler ile meclisin güçlendirilmesi, özellikle yürütme organının denetlenebilirliğinin arttırılması ve bu sayede daha çoğulcu, demokratik ve hesap verilebilir bir sistemin kurulması amaçlanıyor.
Yukarıdaki esaslar ile özetlenebilecek güçlendirilmiş parlamenter sistemin halk nezdinde ilgi görüp görmeyeceğini zaman gösterecek.