İspanya’nın ev sahipliğinde düzenlenen Dünya Basketbol Şampiyonası’nda ikinci tur maçları cumartesi ve pazar oynanan maçlarla tamamlandı. Milli takımımız başından sonuna kadar geride götürdüğü maçta Avustralya’yı Emir’in son saniyelerdeki üçlüğüyle mağlup ederek çeyrek finale çıktı ve bize büyük bir sevinç yaşattı. Devler çeyrek finalde Litvanya ile eşleşirken, diğer çeyrek final eşleşmeleri Slovenya-ABD, Sırbistan-Brezilya ve Fransa-İspanya şeklinde oluştu. Şimdi de çeyrek final eşleşmelerine kısaca göz atalım.
Litvanya-Türkiye
Uluslararası turnuvalarda sıklıkla eşleştiğimiz ve aramızdaki 11 maçta 3 galibiyetimiz bulunan Litvanya, bize oldukça ters gelen bir takım. Avrupa basketbolunda önemli bir ekol olan ve alttan sürekli yeni oyuncular yetiştiren Baltık ülkesi, kadrosu ne olursa olsun turnuva takımı olma özelliğiyle D Grubu’nu Slovenya’nın önünde birinci tamamlarken, ikinci turda da Yeni Zelanda’yı, oyunun belli dönemlerinde zorlansa da maç sonunda tecrübesiyle mağlup etmeyi başardı. Önceki turnuvalarda Jasikevicius, Macijauskas, Siskauskas gibi yıldız kısalarıyla görmeye alıştığımız Litvanya’da, bu sefer skor yükünü bir pivot üstleniyor: Jonas Valanciunas. Enes Kanter ile birlikte 1992 doğumlu oyuncular içerisinde en iyi uzunlardan biri olarak gösterilen Valanciunas, pota altında sırtı dönük oyunu ve topu hareketli aldığında da bitirebilmesi ile hücumda önemli rol üstlenirken, savunmada da rakip oyunculara pota altını karartabiliyor. Onun savunmasında Oğuz’un ya da Ömer’in birebirdeki performansı çok önemli. Bir başka seçenek olan yardım getirerek savunmak ise Litvanya gibi şutör bir takıma karşı tehlikeli olsa da denenebilir. Hem 5 hem 4 numara oynayabilen Motiejunas ise, Litvanya’nın pota altında bir diğer önemli kozu. Oyun kurucu pozisyonunda ise Kalnietis’in sakatlanmasıyla büyük sıkıntı yaşayan Litvanya’da Vasiliauskas bu pozisyonda görev alırken, ülkemizde forma giyen Seibutis de şutör guard olmasına rağmen oyun kurucu eksikliğinde hücumda takımın beyni rolünde oynuyor.
“Kalp hastalığı olanların izlememesi gereken bir takım” diyebileceğimiz milli takımımız ise, hemen hemen her maçta maç içinde defalarca değişen performansı ile dikkat çekiyor. Gruplarda Yeni Zelanda ve Finlandiya’yı son olarak da ikinci tur maçında Avustralya’yı maç boyunca geriden takip edip maç sonundaki atağıyla mağlup eden 12 Dev Adam, enerjisini sahaya yansıttığında neler yapabileceğini göstermeye devam ediyor. Savunma dozajını yükselttiğinde rakiplere zor anlar yaşatan, maçın son saniyesine kadar mücadeleyi bırakmayan, iyi oynasa da kötü oynasa da bütün gücüyle savaşan devlerin Litvanya karşısında da en önemli kozları savaşçılığı, mücadele gücü ve savunmadaki sertliği olacak. Bunların yanında, hücumdaki üretkenlik eksikliğimiz ve Emir’e bağlı oluşumuz hazırlık döneminden beri en önemli sorunumuz olarak göze çarpıyor. Oyun kurucu pozisyonundan ne skor ne de organizasyon anlamında yeterli verim alamamamız, bunun sonucunda uzunların da yeterli derecede devreye girememesi ve şutörlerimizin istikrarsızlığı bizi tıkandığımızda Emir’in bire birlerine mecbur bırakıyor. Emir’in istikrarsız bir oyuncu olduğunu düşündüğümüzde ise, Milli Takımın maç içinde neden bu kadar değişken oynadığının cevabını bulmak çok da zor olmasa gerek. Genelde, savunmadaki enerjisiyle ön plana çıkan Sinan’ın Avustralya maçında olduğu gibi hücumda verebileceği ekstra katkı ise bizim için başka bir kilit faktör. Özetlemek gerekirse, savunmadaki sertliğimizi maçın geneline yayarsak, Emir maçın büyük bölümünde “oynamaya” kararlı olursa ve kısalarımızdan da yeterli katkıyı alabilirsek maçı kazanma şansımız yükselecektir. Aksi takdirde, iyi bir hücum takımı ve bir ekol olan Litvanya’nın bizi geçip yarı finale yükselmesi daha olası görünüyor.
Slovenya-ABD
Kevin Durant gibi bir süper yıldızdan yoksun olsa da genç ve yetenekli kadrosuyla rakiplere korku salan ABD, fazla zorlanmadan çeyrek finale geldi. Sert, hareketli savunmaya ve hızlı hücumlara dayalı, enerji odaklı bir oyun oynayan ABD, rakipleri top kaybına zorlayan ve bu top kayıplarını hızla sayıya dönüştürerek farkı açan bir görüntü verdi. ABD’nin zayıflıklarının ise bizimle oynadıkları ve 3 periyot başa baş götürdüğümüz maçta ortaya çıktığını söylemek yanlış olmaz Savunmada hızlıca top çalma üzerine oynayan ve bunun sonucunda alan paylaşımı konusunda sıkıntı yaşayan ABD ikili oyun savunmasında da problemli bir görüntü verdi. Alan savunmasına karşı hücum etmekte de zorlanan ve genellikle oyun kurucuların sabırsızca üçlükler denediği ABD’ye karşı uygulanabilecek bir alan savunması, onları durduramasa da yavaşlatacak bir formül olabilir.
Avrupa basketbolunun önemli takımlarından olan Slovenya ise, gruplarda tek yenilgisini Litvanya’dan alarak D Grubu’nu ikinci tamamlarken ikinci turda zaman zaman zorlandığı maçta Dominik Cumhuriyeti’ni tecrübesiyle geçti. Oyun kurucu yıldız Jaka Lakovic’in emekli olmasıyla oyun düzeninde yükün genel olarak Dragic kardeşlerin üstüne kaldığı Slovenya’da bu ikilinin skor üretimi ve oyun organizasyonunda göstereceği performans Slovenya için hayati önem taşıyor. Forvet pozisyonunda ise Domen Lorbek öne çıkarken, dış şutu olan bir uzun olan Slokar ve ülkemizde forma giyen Zupan’ın vereceği katkı da önemli. Bunların ötesinde Slovenya’nın ABD’ye karşı oyunda kalabilmek istiyorsa top kayıplarını minimuma indirmesi ve rakibini sete set oyuna sürüklemesi gerekiyor, burada da guard pozisyonlarındaki Dragic kardeşlere büyük görev düşüyor. Eğer Slovenya hücumda sabırlı davranır, top kayıplarını kontrol eder ve ABD’yi sete sürüklerse ve savunmada da alan savunmasını başarıyla uygularsa rakibine zor anlar yaşatabilir. ABD ise kendi hızlı hücuma dayalı oyununu ve rakibi hataya zorlayan savunmasını sahaya koyarsa maçtan rahatlıkla galip ayrılacaktır.
Sırbistan-Brezilya
Grup aşamasında da aynı grupta yer alan ve aralarındaki maçı Brezilya’nın kazandığı iki takım bu kez çeyrek finalde karşı karşıya. Avrupa basketbolunun en önemli ekollerinden olan Sırbistan, grupta 4.olmasına rağmen mücadele ettiği grubun ne kadar zor olduğunu çapraz gruptan 1. olarak gelen ve makine düzeninde işleyen bir basketbol oynayan Yunanistan’ı farklı yenerek gösterdi. Takımın başına Yugoslav basketbolunun efsane isimlerinden Djordevic’i getiren Sırbistan, tecrübeli oyuncuları Teodosic ve Krstic’in liderlik ettiği, etraflarında da onları tamamlayan oyunculardan oluşmuş kadrosuyla dikkat çekiyor. Fenerbahçe Ülker’in yeni transferi Bogdanovic’in şutör olarak önemli bir rol üstlendiği, bir başka Fenerbahçeli Bjelica’nın da önemli bir parçası olan Sırbistan, ilk tur gruplarında kendi ayarındaki takımlara yenilip gruptan 2 galibiyetle çıkmasına rağmen Yunanistan karşısında grup aşamasını unutmuş ve ritmini bulduğunda durdurulması güç bir takım izlenimi verdi.
Arjantin ile 2002 Dünya Şampiyonası ve 2004 Atina Olimpiyatları’nda başarıdan başarıya koşan Ruben Magnano’nun çalıştırdığı Brezilya ise Huertas ve Barbosa’nın liderliğinde 5 maçta 4 galibiyetle grubu 2.tamamlamayı başardı ve ikinci turda da ezeli rakibi Arjantin’i geçerek çeyrek finale geldi. Barcelona’nın da beyni olan Huertas milli takımda da aynı görevi üstlenirken, onun yetersiz kaldığı anlarda tecrübeli Leandro Barbosa bire birleriyle takımın can simidi olan oyuncu konumunda. Pota altında ise Splitter,Hilario ve 32 yaşındaki Varejao önemli isimler olarak göze çarpıyor. Bununla beraber hem oyun kurucu hem de skorer guard pozisyonlarında oynayan Raulzinho Neto önemli bir oyuncu ve Huertas ile birlikte yükü paylaştığı zaman Brezilya daha tehlikeli olabiliyor. Kısacası; Brezilya sert ve iyi bir takım. Grup aşamasındaki maçı Brezilya kazanmış olsa da, çeyrek finalin en çekişmeli maçı olmaya aday bu maçta Sırbistan’ın turnuva tecrübesiyle bir adım önde olduğunu düşünüyorum. Brezilya ise oyunu hızlandırdığı ve Sırbistan’ın lider oyuncuları Teodosic ve Krstic’i yavaşlattığı takdirde kazanma şanslarını yükseltebilir.
İspanya-Fransa
Turnuvanın ev sahibi ve birçoklarına göre de favorisi olan İspanya, seyircisinin de desteğiyle ilk maçtan beri diğer takımların bir seviye üzerinde bir basketbol oynuyor. Turnuvanın açık ara en zor grubu olan A Grubu’nu rakiplerine en az 16 sayı fark atarak 5’te 5 ile lider bitiren ve ikinci turda da Senegal’i farklı geçen İspanya, bütün yıldızlarını bir araya getirmiş ve taraftarıyla beraber şampiyonluğa inanmış durumda. Özellikle Pau Gasol ve Navarro’nun yüksek ihtimalle son turnuvaları olacak bu turnuvada yaşlarına göre oldukça enerjik bir görünüm sergilemeleri ve takıma liderlik yapmaları, Calderon’un oyun kurucu pozisyonunda takımı iyi yönetmesi, Rudy Fernandez ve pota altında Ibaka’nın getirdiği ekstra atletizm İspanya’nın vites arttırdığında rakip kim olursa olsun bir anda öne fırlamasının başlıca sebepleri. Onların daha turnuva başında mental olarak kendilerine finaldeki ABD maçını hedef maç olarak belirlediklerini söylemek sanırım yanlış olmaz.
Son Avrupa şampiyonu Fransa ise buraya yıllardır lideri olan Tony Parker’dan yoksun geldi. Geçen sene Slovenya’daki turnuvada burada çeyrek finaldeki rakibi İspanya’yı da yarı finalde yenen ve şampiyonluğa yürüyen Fransızlar grup aşamasında da ikinci turdaki Hırvatistan maçında da krize girdikleri anlarda saha içi lideri Parker’ın eksikliğini çokça hissetti. Oyun kurucu Heurtel, Parker’ın yarattığı boşluğu kısmen doldurabilirken, Fransa’nın sertliğe ve yüksek tempoya dayalı atletik oyunculardan kurulu oyun düzeninde Boris Diaw saha içi liderliğini üstleniyor. Bir başka NBA yıldızı Nicola Batum atletik özellikleri ile takımı sürüklerken eski Khimkili Gelebale ise kritik üçlükleri ile kilit oyunculardan biri. Fransa nispeten yaşı ileri oyunculardan kurulu İspanya’ya karşı oyunu ne kadar hızlandırır ve savunmada sert davranarak onları yavaşlatabilirse maçtan kopmayacak ve maç sonunda kazanma şansları yakalayacaktır. Maç sonunda yorgunluğun da önemli bir faktör olduğu göz önüne alındığında Fransa’nın başa baş giden bir maçta maç sonunda avantajlı olacağını söyleyebilirim. Ancak İspanya oyunun temposunu kontrol eder ve üstünlüğü erken yakalarsa, grup aşamasındaki gibi bir maçın bizi beklediğini tahmin ediyorum.
Dünya Basketbol Şampiyonası’nda çeyrek final maçları Salı ve Çarşamba günü oynanacak. Millilerimize zorlu Litvanya maçında başarılar diliyoruz. Haydi 12 Dev Adam!