2017 Avrupa Basketbol Şampiyonası 31 Ağustos-17 Eylül tarihlerinde grup aşaması Finlandiya,İsrail,Romanya ve Türkiye; eleme aşamaları da Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlendi. Milli takımımızın görece iddiasız ve genç oyunculardan kurulu kadrosuyla her maçta başından sonuna kadar çok iyi mücadele etmesine rağmen, grup aşamasında Rusya, Sırbistan ve Letonya’ya karşı deyim yerindeyse kılpayı aldığı yenilgilerin ardından grup dördüncüsü olup son 16’da da grupların en formda takımı İspanya’ya elenerek erken veda ettiği turnuvada, şampiyonluk ipini göğüsleyen bugüne kadar hiç bu sevinci yaşayamamış olan Slovenya oldu. Slovenya’ya finalde kaybeden Sırbistan ikinciliği elde ederken, turnuvaya oldukça iddialı gelen İspanya bronz madalya ile yetindi.
Yugoslavya’nın dağılmasının ardından bağımsızlığını ilan eden ülkelerden biri olan Slovenya’nın 2000’li yılların ilk yarısından itibaren Avrupa ve Dünya Şampiyonaları’nda başarılı sonuçlar alsa da turnuvaların bütününde istikrar yakalayamadığını söylemek yanlış olmaz. Bugüne kadarki en büyük başarısını 2005 yılındaki Avrupa altıncılığı ile elde eden Slovenya bu turnuvadan önce de favoriler arasında gösterilmiyordu. Ancak ilk tur gruplarında oynadığı 5 maçın tamamını kazanan ve turnuvanın favorilerinden Fransa’yı 17 sayı farkla mağlup eden Slovenya eleme aşaması öncesi dikkatleri üzerine toplamaya başlamıştı. NBA patentli oyun kurucu ve takımın kaptanı Goran Dragic’e bu turnuvada ilk büyük patlamasını yapan 18 yaşındaki Luka Doncic ve Doncic gibi Real Madrid’de basketbol hayatını sürdüren Anthony Randolph’un eşlik etmesi, yıllar geçtikçe komple bir pivot olan ve her geçen yıl basketbolunu daha da olgunlaştıran Gasper Vidmar’ın pota altındaki etkileyici performansı Slovenya’yı ileriki turlarda korkulacak bir takım yapmaya yetiyordu. Son 16’da Ukrayna’yı 79-55’lik skorla rahat geçen Slovenya’nın en çok zorlandığı maçlardan biri, çeyrek finaldeki Letonya maçı oldu. Fazlasıyla mütevazı kadrosuna rağmen gruplarda gösterdiği performansla ve oynadığı takım oyunuyla gönülleri kazanan Letonya Slovenya’yı korkutsa da bu skor potansiyeli yüksek iki takımın karşılaşmasında gülen taraf 103-97’lik skorla tecrübesini konuşturan Slovenya oluyordu.
Tarihinde ilk kez yarı final oynayan Slovenya’nın karşısına hem kadrosuyla hem de gruplar ve eleme aşamasında oynadığı oyunla şampiyonluğun tartışmasız favorisi olan İspanya geliyordu. Son turnuvalarında altın madalyayı belki de takımdaki herkesten daha çok isteyen tecrübeli yıldızlar Pau Gasol ve Juan Carlos Navarro’nun yanısıra pivot pozisyonunda kardeş Gasol’ü barındıran, Sergio Rodriguez ve Ricky Rubio’nun direksiyona geçtiklerinde her takıma kabus yaşatabildiği bir oyun sistemine sahip olan İspanya otoritelere göre maçın ve şampiyonluğun mutlak favorisi konumundaydı. Ancak o gün sahada bambaşka bir Slovenya vardı. Kriz anlarında genellikle bireysel yeteneklerle çözüme gitmeye çalışan İspanya’nın aksine bütün oyuncularının sahaya büyük bir inançla çıktığı maçın ilk dakikasından son dakikasına kadar belli olan, parkenin her yerinde kağıt üstünde kendilerinden daha değerli İspanyol oyunculardan daha iyi savaşan Slovenya maçın ilk çeyreğinden itibaren kontrolü eline aldı. Özellikle de ikinci periyotta maçı koparırken normalin oldukça üstünde bir 3 sayı yüzdesiyle oynayan Slovenya’da bütün oyuncular oyuna gerçek anlamda katkı yaparken maçta 92 sayı atan takımda 15 sayıyı geçen oyuncu olmaması ve 5 oyuncunun çift hanelere ulaşması skorun ne kadar güzel dağıldığına bir örnek teşkil etti denebilir. İlk yarı sonunda farkı 14 sayıya çıkarmasının ardından ikinci yarıda İspanya’nın bütün geri dönüş çabalarını doğru zamanlı hamlelerle söndüren Slovenya, İspanya’ya adeta basketbol ve savaşçılık dersi verdiği maçı 92-72 kazanarak finale yükselmeyi başardı. Yazının önceki kısımlarında da söylediğim gibi, gösterişsiz ancak yıllar ilerledikçe kendini çok geliştiren Vidmar’ın İspanya’nın dünya yıldızı Pau Gasol’ü pota altında sahadan silmesinin Slovenya’nın galibiyetindeki kilit noktalardan biri olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Finalde ise Slovenya’nın rakibinin Sırbistan olduğu göz önünde bulundurulduğunda, kazanananın her şekilde Yugoslav ekolü olacağı bir final basketbolseverleri bekliyordu. Başından sonuna kadar oyunun kopmadığı maçta Slovenya oldukça yüksek skorlu ilk yarıyı 56-47 önde kapatsa da oyundan kopmayan Sırbistan rakibini yakaladı ve son dakikalara başa baş girildi. Sırbistan’ın bu seviyede bu tip maçları oynama tecrübesi daha yüksek olsa da 35 sayı atan kaptan Dragic’in önderliğinde mükemmel bir oyun sergileyen Sloven oyuncular maçtan 93-85 galip ayrılarak ilk Avrupa şampiyonluğuna ulaşmayı başardı. Slovenler kupayı FIBA Avrupa Başkanı Turgay Demirel’in elinden alırken Goran Dragic de turnuvanın en değerli oyuncusu seçildi.
Öncelikle turnuvanın favorilerinden olmamasına rağmen takım oyununun ve savaşmanın önemini herkese bir kez daha göstererek kendilerinden güçlü takımlarını teker teker yenen ve kupaya uzanan Slovenya’yı tebrik etmek gerekiyor. Burada takımını turnuvaya oldukça iyi motive eden ve oyuncuların birlikteliğini bu derecede sağlayan Sırp koç Igor Kokoskov da ekstradan bir tebriği hak ediyor. Turnuvadan günler önce sakatlanan iki önemli oyuncusunun yokluğuna rağmen final oynayarak bir turnuva takımı olduğunu bir kez daha gösteren Sırbistan da başarılı bir turnuva geçirirken, başta Pau Gasol ve Navarro olmak üzere İspanyol oyuncuların madalyanın renginden hiç de memnun olmadığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Millilerimize gelince, sonuç anlamında başarısızlıkla geride bırakılan bir Avrupa Şampiyonası daha yaşamış olsak da yeni neslin ilk kez gerçek anlamda sahneye çıktığı turnuva olduğu düşünüldüğünde önümüzün açık olduğunu düşünüyorum. Bu turnuvada takımımızda parlayan Cedi ve Furkan gibi oyuncular kendini geliştirdiği ve kadroyu oyun kurucu ve pivot anlamında takviye edebildiğimiz takdirde önümüzdeki şampiyonalarda üst sıralarda yer alma ihtimalimizin olacağını ümit ediyorum.