Ülke olarak uzun yıllar sonra ilk kez Temmuz ayının ortasına kadar yoğun bir futbol sezonu geçirdik. Lig, Avrupa kupaları, milli takımın maçları derken, U-20 Dünya Kupası ile beraber bu topraklardaki maçların bitmesi ve biz futbolseverlerin tatile girmesi 13 Temmuz’u buldu. Her zamanki gibi bu süre sadece sahada oynanan maçlarla geçmedi maalesef. Her yaz döneminin en heyecanlı aktivitesi olan transfer sezonu, birkaç yıldır yine her yaz günü gündeme gelen “3 Temmuz süreci” ve her yıl olduğu gibi bu yaz döneminin saha dışı gündeminin ana maddesi olan yabancı oyuncu sınırı.
Mevzunun ana konusu malum; futbol federasyonun garip bir şekilde sonuna +4 eklediği ve geçen sezon tüm kulüplerin onayıyla alınan 6+0+4 kararına bu sezon Fenerbahçe hariç tüm kulüplerin itiraz etmesi, sınırın en azından hala üyesi olamadığımız AB’nin vatandaşları için kaldırılmasını istemeleri.
Peki bu istek gerçekten de Türk futbolunu ileri götürecek, milli takımımızı ve kulüplerimizi, Avrupa Kupalarında daha başarılı yapacak bir doğru bir adım mı? Kesinlikle değil. Buna benzer uygulamaların yapıldığı ülkelerle yapılan kıyaslamalar da ne kadar sağlıklı tartışılır. En çok gündeme gelen İngiltere’yi ele alarak başlayalım, zira bu sınırın kalkmasını savunan bir kulüp yöneticisi İngiltere Milli Takımı’nın başarısını(!) bu duruma bağlıyordu. İngiltere’de AB üyesi ülkelerin oyuncuları için de AB’ye üye olmayan ülkelerin oyuncuları için de sınırlama yok. Sadece AB üyesi olmayan ülkelerin oyuncularının çalışma izni sorununu halletmeleri gerekiyor ki bu durum için de bu oyuncuların sene içinde milli takımlarının maçlarının belirli bir yüzdesinde yer almış olmaları gerekiyor. Ancak bu serbestlik İngiltere’de bile sorun haline geldiği için birkaç yıldır sezon başında bildirdikleri kadrodaki 21 yaş üstü oyunculardan en az 8 tanesinin alt yapı eğitimini İngiltere’de almış olması gerekiyor. Arsenal’in sıfır İngiliz ile, Chelsea’nin İngiliz olarak sadece Terry ve Lampard ile sahaya çıktığı maçları hatırlayanlarınız vardır. Ana fikre dönersek bu uygulama İngiltere futbolu için ne kadar faydalı ya da İngiliz kulüplerinin Avrupa Kupaları’ndaki başarıları buna mı bağlı? İngiliz milli takımının ne kadar başarılı bir milli takım olduğu, kadrosundaki oyuncuların bir kaç tanesi hariç ne kadar kaliteli olduğu ortada. Daha yeni biten U-20 Dünya Kupası’nda grubunu galibiyet alamadan bitiren bir İngiliz milli takımı varken ortada, bu kural sayesinde İngiliz futbolcuların daha iyi olduğu yalanını söylemek abes kaçmıyor değil. Yine merak edenler için son 10 yılda İngiltere U-20 takımında Dünya Şampiyonası’na katılmış ve sonrasında A milli takımda forma giymiş oyuncuları söyleyelim; James Milner (2003 Dünya Şampiyonası’nda forma giymiş, 38 kez A milli olmuş) ve Martin Kelly (2009 yılındaki şampiyonada oynamış ve 1 kez A milli olmuş). Bu süre zarfında İngiltere kadrosunda yer alan oyuncuların çoğunun adını ilk kez duymuşuzdur, bir kısmını da sadece menajerlik oyunlarından biliriz. İngiltere’de milli takım açısından durum bu. Kulüp takımlarının başarılarını elbette reddetmek mümkün değil ama son dönemde bu takımların da bir düşüş içinde olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Kaldı ki bu konuda ismi geçen kulüplerin hemen hemen hepsi 100 yılını çoktan devirmiş kulüpler ve kadrolarında yabancı futbolcu bulundurmadıkları senelerde de kazandıkları birçok kupa var. Hatta Premier Lig’in kurulduğu 1992 senesi ve öncesini kıyaslarsak İngiliz takımlarının öncesinde çok daha başarılı olduklarını görmek de mümkün. 1992 öncesi 6 tanesi üst üste olmak üzere 8 Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonluğu varken İngiliz takımlarının(68- Manchester United, 77,78,81 ve 84- Liverpool, 79, 80- Nottingham Forest ve 82- Aston Villa) bu sayı 1992 sonrası ise 3(99, 2008 Manchester United ve 2012- Chelsea). Tabi ki bu başarı durumunu yabancı sayısına bağlamak doğru olmaz ama yabancı serbestliğinin İngiliz kulüplerini ve milli takımlarını düşünüldüğü kadar başarılı yapmadığı da yadsınamaz bir gerçek.
Serbestliğin olduğu ülkelere ve bu ülkelerin milli takımlar ve kulüp takımları düzeyindeki başarılarına baktığımız zaman bu başarıların arka planında yabancı serbestliğinin değil, istikrarlı ve sabırlı bir alt yapı planlamasının olduğunu görüyoruz. Almanya, Portekiz, Fransa.. Hepsinde durum aynı. Yani genç oyuncular hayranı oldukları yabancı oyuncuların varlığıyla değil, düzenli alt yapı yatırımlarıyla bir noktaya geliyorlar bu ülkelerde.
Yabancı serbestliği konusunda kullanılan bir diğer argüman ise “Kulüplerin Avrupa’daki başarıları”. Geçtiğimiz sezonu bir yarı-final bir adet de çeyrek final ile bitirdiğimizi düşününce bu istek çok masum, çok mantıklı geliyor ama daha geniş bir yıl aralığında, takımlarımızın Avrupa kupalarındaki başarılarını değerlendirdiğimizde bu argümanın da çok doğru olmadığını görmek mümkün. En azından Galatasaray’ın 2000 yılında UEFA Kupası’nı kazanan kadrosunda düzenli olarak oynayan sadece 4 yabancı oyuncunun olduğunu (Taffarel, Capone, Popescu ve Hagi) göz önünde bulundurursak bu tarz başarılarda en önemli faktörün fazla sayıda yabancı oyuncu oynatmak yerine, az ama tecrübeli yabancı oyuncularla, yerli oyuncuları bir arada oynatabilmek olduğunu görürüz. Ayrıca böyle bir değerlendirme bu kulüplerin kendi kadrolarındaki yerli oyunculara da bir nevi hakaret gibi geliyor; Burak, Selçuk, Volkan, Gökhan Gönül, Salih, Semih Kaya gibi oyuncuların geçen sezonki emeklerine saygısızlık yapıldığını düşünüyorum yabancı oyuncuları bu kadar çok pohpohlarken.
Yerli oyuncu piyasasını dengeleme konusunda elde tutulabilir bir çözüm gibi gözükse de bu serbestlik fikri, yine de bu sorunun da tek çözümü değil. Yabancı oyuncu sayısının daha fazla olduğu sezonlara bakarsak, kulüplerin yaptıkları yerli oyuncu transferlerinde ödedikleri bonservis ücretlerinin yine çok yüksek olduklarını görüyoruz. Kaldı ki yerli oyuncu konusunda alt yapılara yapılan yatırımları arttırmak da hem bu sorunun çözümünde yabancı oyuncu serbestliğine göre daha etkili olacaktır, hem de sürekli söylendiğimiz milli takımlarımızdaki önlenemez düşüşün önüne geçecektir
Tabi ki 6+0+4 gibi garabet bir uygulamanın da mantıklı bir açıklaması yok. Bunun gibi sert ve mantıksız bir uygulama yerine, daha esnek ama aynı zamanda altyapıdan oyuncuları koruyan bir uygulama ile uzun vadede herkes kazanır. İngiltere’de yabancı futbolcular için milli olma yüzdesi, takım kadrosunda belirli sayıda alt yapıdan yetişmiş 21 yaş üstü oyuncu bulundurma ve benzeri uygulamalarla beraber yabancı oyuncu sınırlaması esnetilirse hem genç oyuncularımız daha çok forma şansı bulur, hem de Katar’a gelir gibi gelen, bol sıfırlı paraların uğurlarına har vurulup harman savrulduğu yabancı oyuncular yerine kendini göstermek isteyen, kaliteli ve makul ücretli yabancılar gelir.
Son U-20 Dünya Kupası “bir futbol ülkesi” olduğumuz konusundaki yalanı bir kez daha ortaya koymuşken, milli takımızın her geçen ay gerileyerek milli takımlar sıralamasında Yeşil Burun Adaları, Karadağ, Panama, Kosta Rika, Burkina Faso gibi ülkelerin gerisinde 57. sırada olduğu göz önündeyken, genç milli takımlardaki yetenekli ve arzulu oyuncularımızın kendi takımlarında hakarete varan süreler aldıkları ortadayken, (U-20 takımımızın en iyilerinden Cenk Enver Şahin’in İBB’de geçen sezon sadece 15 dk. forma giymesi en bariz örneklerden biri) kaç yabancı oyuncuya ihtiyacımız var futbolumuzu kurtarmak için?