KUPADA MUHTEŞEM GERİ DÖNÜŞ
Türkiye Kupası. Galatasaray’ın tutunduğu tek dal. Öyle ya, kaybedilen şampiyonluk yarışı ve Şampiyonlar Ligi’nden elenmenin ardından elde avuçta sadece bu kaldı. Galatasaray’ın bu sezonu adına yakışır bir biçimde bitirebilmesi için Türkiye Kupası’nı alması şart oldu artık. Yarı final ilk maçında kendi evinde Bursaspor’la 2-2 berabere kalmış bir takım var karşımızda. Ruhunu, isteğini kaybettiği her halinden belli olan takım. Deplasmanda rövanş maçında yenen iki golün ardından kimse şaşırmıyor. Ne de olsa “deplasman klasiği”. Galatasaray şaşırtmadı. Kupa gitti diyor herkes, kapatanlar oluyor belki de televizyonu. Ama erken karar veriyorlar. Çünkü, Galatasaray şaşırtıyor. Aslan ikinci yarı sahaya öyle bir geri dönüyor ki, goller havada uçuşuyor, Aslan özlettiği performansını sergiliyor. Unutanlara hatırlatıyor, “İşte, Galatasaray bu!” Bu geri dönüş Galatasaray’ın uzun süredir yaşamadığı bir geri dönüş, ligin ilk yarısındaki Beşiktaş derbisindeki gibi bir geri dönüş, sanki Fatih Terim gelmiş de devre arasında konuşup gitmiş gibi bir geri dönüş. Demek ki, Galatasaray her şeyini kaybetmemiş. Galatasaray’ın o beklenen potansiyeli her zaman var, sadece dışarı çıkarılmayı bekliyor. Çıktığında da başarı kaçınılmaz oluyor. Eminim ki, bu maçtan ve bu performanstan sonra çoğu taraftar şöyle düşünüyor: “Biz bu kupayı alalım da, geri kalan her şey için canları sağolsun.”
KASIMPAŞA HEZİMETİ
Şampiyonlar Ligi’ne direk katılabilme hakkı. Bu sezon lig ikinciliği, şampiyonluk kadar önemli. Şampiyonluğu gözden çıkarmış bir takımın, ikinciliğe çok daha fazla asılması gerek. Ama asılmadı. Ne yazık ki sadece Fenerbahçe’yi yenmekle lig ikincisi olunmuyor. Galatasaray’ın derbiden sonra aldığı üst üste iki mağlubiyeti : “Fener’i yendik, onurumuzu kurtardık, şampiyonluk zaten gitti, gerisi önemli değil.” şeklinde yorumlanabilir. İşte tam bu noktada, Galatasaray’ın evinde 16 yıl aradan sonra yediği 4 gole değinmek istiyorum. Cüneyt Çakır, Beşiktaş derbisinde güvendiği Semih’e Kasımpaşa karşısında güvenmedi, maçı 6.dakikada bitirdi. Dünya Kupası’na çağrılan, Türkiye’nin en iyi hakemi olarak anılan Cüneyt Çakır, %100 faulü görmedi ve Kasımpaşa’nın penaltı kazanmasını sağladı. Hakan Balta’da böylece kariyerindeki ilk kırmızı kartını görmüş oldu. Buna ek olarak, Çarşamba günü Türkiye Kupası’nda mücadele etmiş bir takıma Cumartesi günü lig maçı oynatılması da Aslan’ı farklı mağlubiyete sürükleyen etkenlerden biriydi.
Yenen tüm gollerin faturasını TFF ve Cüneyt Çakır’a kesmek doğru olmaz tabi. Galatasaraylı futbolcular kırılma anından sonra maçı bıraktı. Peki, penaltı sonrası 1-0 geriye düştükten ve Hakan Balta’yı kaybettikten sonra Galatasaray toparlanamaz mıydı? Toparlanabilirdi. Eğer kadrosu ve ilk 11’i her maçta değişmeseydi, Felipe Melo maç içinde birden fazla yerde oynamak zorunda kalmasaydı, Berk İsmail böyle kritik bir karşılaşmada ilk 11’de sahaya çıkmasaydı, Umut Bulut bencil oyununu bir yana bırakabilseydi, Galatasaray toparlanabilirdi. Ne Taffarel kahrolurdu ne de oyundan alınan Selçuk İnan, imalı bir şekilde hocasını alkışlardı.
Şu dönemde Galatasaray’ın performansını “düşüşte” ya da “yükselişte” şeklinde tanımlamak o kadar zor ki. Fenerbahçe galibiyetinden bir hafta sonra ligde 2-1 yenilen, hafta içi 2-0 geriye düştükten sonra Bursaspor’u 2-5 yenen fakat 3 gün sonra Kasımpaşa’ya evinde 4-0 yenilen bir takımdan bahsediyoruz. Peki, bu istikrarsızlık niye? Bence artık bu sorunun cevabı çok açık. Sabırsızlık. Bu istikrarsızlık takımın değil, Mancini’nin istikrarsızlığı. İlk 11 ve kadro o kadar çok değişiyor ki, futbolcular birbirlerine bir türlü uyum sağlayamıyor. Futbol sadece bireysel yeteneklerden ibaret değildir, takım uyumu ve takımın bir arada oluşturduğu verim bireysel yetenekten çok daha önemlidir. Mancini, bu gerçekten kaçarcasına futbolcularının birbirine uyum sağlamasını beklemiyor. Hatayı tek bir futbolcuda aramak istiyor. Bir oyuncudan tam verim almadan diğerini öne sürüyor. Kimseye bir şeyleri yoluna koyması için yeterli süreyi vermiyor. Mancini, ilk geldiği dönemde bu kadro değişikliklerini yaptığında “Mancini takımı tanımaya çalışıyor.” olarak yorumlamıştık. Fakat bu durum ligin 30.haftasında hala devam ediyorsa çok ciddi temel sıkıntılar var demektir.
Her şeyden önce görüyoruz ki, Galatasaray artık çok gergin. Mancini de öyle. Herkes oturmuş puan farkı daha fazla artmadan lig bitsin diye gün sayıyor. Düşen performanslar, haftadan haftaya birbirini tutmayan kadrolar, oynamak istemeyen futbolcular… Bir şeyler eksik.Fatih Terim, Hasan Şaş ve Ümit Davala eksik. Hatta belki de Abdurrahim Albayrak, Ali Dürüst eksik.
NE YAPMALI?
Roberto Mancini ve futbolcular. Galatasaray’ı oluşturan temel taşlar çatlamaya yüz tuttu ne yazık ki. İstikrarsızlık ve isteksizlik Aslan’ın peşini bir türlü bırakmıyor. Üzülerek söylüyorum ki, bu sezon için Galatasaray’a yapılabilecek bir şey yok artık. Olur da Türkiye Kupası’nı alırsa, bu Aslan’ın gelecek sezon adına yaptığı bir yatırım olur. Verimsiz geçen, performansların vasatın altında kaldığı bu sezon için ise küçük bir teselli. Peki, ne yapmalı? Bence yapılması gereken en önemli şey, bu sezonda olan her şeyi bu sezonda bırakmayı başarabilmek. Hasarı önümüzdeki sezona taşımadan geride bırakabilmek. Bunun için de sezon sonunda futbolcuların, fiziksel güçlerini yeniden kazanacak şekilde dinlenmeye; ardından tempolu ve disiplinli bir çalışma düzenine girmeleri gerek. Bilinç, istek, inanç ve öz güven her futbolcunun olmazsa olmazlarından olmalı. Aslan’ın hedefi şimdiden bu sezonu taraftarına unutturmak ve gelecek sezona yatırım yapmak olmalı. 2013-2014 sezonu hem takımı hem de Roberto Mancini’yi çok yıprattı. Mancini, beklentinin altında kaldı; yönetim Mancini’den istediği verimi alamadı. Öyle kadrolar öyle oyun dizilişleri gördük ki, futbolcular birbirine uyum sağlayamadı, hali hazırda birbirine uyum sağlamış futbolcularında aralarındaki uyum bozuldu. Fark ediyoruz ki, Mancini gelirken yanında sihirli değnek getirmemiş. Mancini’nin emeğine saygı duyuyor olsam da, artık kesinlikle Galatasaray’dan ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Galatasaray’ın yapısını, Türkiye Ligi’nin coğrafyasını çok daha iyi tanıyan bir hoca gelmeli Galatasaray’ın başına. Peki, yönetim? Bence Ünal Aysal’da bu süreçte çok yıprandı. Kendi yaptığı açıklamalardan da anlayabileceğimiz gibi Ünal Aysal’ın Galatasaray yönetiminde uzun vadeli planları yok. Galatasaray’ın böylesine kötü bir sezon geçirmesine sebep olan herkes hatayı kendinde aramaya başlayıp, gerekli hamleleri yapmalı. Yönetimden yola çıkarak, devre arasında transfer edilen 9 futbolcudan bahsetmek istiyorum. Alex Telles ve Hajrovic dışındakiler ne yazık ki bir işe yaramadı. (Gerçi, büyük resme bakacak olursak onların da takıma yaptığı katkı ne yazık ki Galatasaray’ı kurtarabilecek kadar büyük değil.) Çünkü, oynamaya fırsat bulamadılar. Peki, bu kadar kritik bir sezon geçiren Galatasaray’a, gereksiz yere ve bilinçsizce bu kadar çok transfer yapmak ne kadar doğruydu? Bence Galatasaray yönetimi, teknik heyeti ve futbolcuları artık sorumluluk almalı ve başarısızlığı sahiplenmeli. Herkes hatayı kendinde aramalı ve yapılan hatalardan dersler çıkarılmalı. Galatasaray, ancak bu şekilde “o eski Galatasaray” olabilir.