Şampiyonluğu iki senedir Doğu’ya kaptıran Batı Konferansı, yeni sezona şeytanın bacağını kırmak için daha iddialı takımlarla giriyor. Dwight Howard’ın hüsranla neticelenen Lakers macerasının ardından Houston’a transfer olması güç dengelerini değiştirdi. 2013 playofflarının en güzel hikayelerinden olan Golden State, Andre Iguodala’yı kadrosuna katarak önemli bir eksiğini giderdi ve yeni sezonda Batı Finali’nin altındaki her dereceyi başarısızlık olarak addedecek. Öte yandan finallerin altıncı maçında mutlu sona bir ribaund kadar yaklaşan Tony Parker’ın San Antonio’su da finallerde sahneye çıkan genç yıldızı Kawhi Leonard ile bu sene bir adım daha ileri gitmeye çalışacak. Russell Westbrook’un sakatlığıyla iddiasını yitiren Oklahoma da Aralık’tan önce geri dönmesi beklenen genç yıldızıyla tekrardan finallere dönmek için çabalayacak.
[box_dark]Şampiyonluk Adayları[/box_dark]
Her ne kadar Spurs beşinci şampiyonluğunu kıl payı kaçırdıysa da Batı’nın şampiyonluk adaylarının Doğulu rakipleri kadar komple kadrolarla sezona girmediklerini belirtmek gerek. Zira San Antonio dışındaki adayların hiçbiri hücum-savunma dengesini onları finallere götürecek kadar iyi tutturduğunu kanıtlamış değil. Bu duruma verilecek en iyi misal de Spurs’ün Batı finallerindeki 4-0’lık Memphis galibiyeti olsa gerek. Ancak biz gene de en önemli adaylar olarak gördüğümüz takımları sıralayalım.
San Antonio’yu Batı’nın bir adım önünde gördüğüm için onlardan başlıyorum. Bu takımın aynı başarıyı tekrarlamasının Tim Duncan’ın sağlığına bağlı olduğuna şüphe yok. Nitekim geçtiğimiz sezon TD zamanı geri çevirerek 30 yaşında gibi oynamadan önce; hücumda devrim yapan Popovich’in öğrencileri finallere kadar gelmeyi başaramamıştı. Duncan’ın pota altı savunması olmadan da beşinci yüzük hayalleri kurmalarına gerek olmadığının bilincindeler. NBA son yıllarda her ne kadar hücum ağırlıklı bir lig görünümü de verse, Miami ve Oklahoma gibi takımlar dahi atletik oyuncularıyla kurdukları baskı savunması olmadan kazanamayacaklarının farkında. San Antonio da bu savunmaları aşmak için Tony Parker önderliğinde motion-offense adını verdikleri pick-and-roll’a dayalı hücum sistemiyle karşımıza çıktı. Buna Duncan’ın etkili yardım savunması da eklenince ortaya dört-dörtlük bir şampiyonluk adayı çıkıyor. Spurs taraftarı ve koç Popovich, final serisinde LeBron’ı savunduğu halde çok yönlü oyunuyla adını tüm dünyaya duyuran kısa forvet Kawhi Leonard’dan bu sene çok şey bekliyor. Öyle ki bu sezon, Parker-Duncan-Ginobili üçlüsünün hücumda sıkıştığı anlarda Leonard için çizilen hücumlarla karşılaşacağız. Bu durum da artık eskisi kadar etkili olamayan Duncan ve Ginobili’nin üzerinden ciddi bir yük alabilir. Ginobili’nin yavaşlamasına çare arayan Spurs menajeri R.C. Buford, Arjantinli 2 numarayı İtalyan Marco Belinelli ile destekledi. Bu formülün de Spurs gibi Avrupai bir takımda tutma ihtimali bir hayli yüksek görünüyor. Tim Duncan’ın da hazırlık kampıyla sezon öncesi maçlarda 25’li yaşlarına geri dönmüş havasında olması Spurs’ü Batıdaki en sağlam favori yapıyor.
Dwight Howard’ın Kevin Mchale’in sistemine uyum sağlayıp sağlayamayacağı muamma olsa dahi Houston’ın yardım savunması konusunda sıkıntı yaşamayacağı kesin. Ömer Aşık’ın Howard’ın gelişiyle takas edilmesi de gündemde, ancak takas edilmediğini düşünürsek rakip takım guardlarının Rockets’a karşı içeriye drive etmeyi göze almaları kolay gözükmüyor. Howard’ın yanında ligin en iyi iki numarası Harden’ın da olması Rockets’ın hücum-savunma dengesinde sıkıntı yaşamayacağına inanmamızı sağlıyor. Fakat Howard’ın maç sonlarındaki hücumlarda serbest atış zaafı nedeniyle kenarda oturup Harden’ın neler yapacağını izlemeye razı olup olmayacağını bilmiyoruz. Süpermen Miami’de Wade’in yaptığı gibi bir fedakarlık yapıp savunmanın kaptanlığıyla yetinebilirse Houston’ın Batı finallerine gitmemesi için bir sebep göremiyorum.
Kevin Martin’i Minnesota’ya kaptıran Thunder’da Westbrook’un ilk altı haftada oynamayacak olması hücumda bütün yükü Kevin Durant’in omuzlarına itiyor. Bu yükü sırtlaması için de 2.20’lik kulaç uzunluğu olan ligin en iyi skorerinden başkası düşünülemezdi herhalde. Gene de Thunder’ın Perkins’i takasta kullanarak Durant’e hücumda bir partner bulması akıllıca olacaktır. Her ne olursa olsun Westbrook’un geri dönmesinin ardından Thunder’ı Batı’nın favorileri arasına yazmak şart. Şampiyonluk adayı olmaları içinse Harden ayarında bir altıncı adama ihtiyaçları olduğu kanaatindeyim. Bekleyip görelim.
Memphis Batı finallerindeki felaket hücum performansı nedeniyle yerini Golden State’e kaptırdı. Bunu yalnızca ligin en iyi şutörü olduğunu kanıtlayan Stephen Curry ile Klay Thompson’ın heyecan verici performanslarına bağlamak diğer Warriorslılara haksızlık olur. Zira Andrew Bogut ve David Lee ikilisi sağlıklı kalmayı başarabilirse, Warriors’ın iç-dış dengesi onları Batı’da Spurs’le baş edebilecek bir yere taşıyabilir. Spurs’e ters gelen bu kadroya Andre Iguodala ve Harrison Barnes ikilisini de eklediğimizde Popovich’in bu takımdan kaçmak için playoff sıralamasına ciddi önem vereceğini kestirmek güç değil.
[box_dark]Normal Sezon Favorileri[/box_dark]
Böyle bir bölüm açmamın iki sebebi var: Memphis Grizzlies ve Los Angeles Clippers. İkisi de oyunun bir tarafını muazzam oynayan takımlar fakat iki-yönlü oyun konusunda ciddi zaafları var. Bu yüzden isimlerinin yanına büyük birer soru işareti koymayı uygun görüyorum.
Marc Gasol-Zach Randolph ikilisi alçak postta yeterince korku saçıyor. Ama Mike Conley rakip takımları önlem almaya zorlayacak kadar ciddi bir dış şut tehdidi yaratamıyor. Bunu Spurs’ün pota altını kilitlediği ve bundan da çok verim aldığı seriden hatırlayacaksınız. Mike Miller’ın Memphis’in bu derdine deva olabileceğini sanmıyorum. Eğer Memphis iki numara sorununa daha ciddi bir çözüm getirmezse akıbetleri geçtiğimiz yılkinden çok farklı olmayacaktır.
Clippers’ın yeni koçu Doc Rivers’ın göreve geldikten sonra altını en kalın çizgilerle çizdiği ‘artık şov takımı olmayı bırakıp şampiyonluk adayı olmalıyız’ cümlesinde ne kadar haklı olduğunu anlatmama gerek yok. Lob City’nin(Clippers’ın alley-oop’larıyla kazandığı lakap) yüzük hayalleri görmemesi gerektiğinin herkes farkındaydı ancak eski koç Vinny Del Negro bu durumu değiştirmek için ciddi bir irade gösteremedi. ‘Los Angeles’ın en iyi takımı’ aradığı koçu Doc Rivers ile buldu bulmasına, ama eldeki malzemenin iyi bir savunma takımı haline gelip gelemeyeceğini henüz bilmiyoruz. Batı playofflarının daha da eğlenceli hale gelmesi için bütün NBA-severler buna inanmak istiyor. Söz sende Doc…
[box_dark]Playoff Yarışı[/box_dark]
57 maç kazanarak playofflara bomba gibi giren ancak her sene olduğu gibi playoffların ikinci turuna yükselme başarısı gösteremeyen bir takımın koçuyla yollarını ayırması ne kadar doğrudur sorusu tartışmaya açık. Birçoklarına göre George Karl, Denver’ın potansiyelini son damlasına kadar kullandı ancak elden gelen buydu. Hele hele takımın yıldızı Danilo Gallinari’nin yokluğunda bundan iyisini beklemek hayalperestlik olacaktı. Karl’sız bir Denver’ın da tamamen yeni ve sağlam savunmacı bir kimlik edinmedikten sonra playofflarda ses getirmesi pek olası değil. Ancak gene de onları playoff yarışının dışına koymak büyük haksızlık olur.
Geçtiğimiz sezonun en bahtsız takımlarından Minnesota’da Ricky Rubio ve Kevin Love’ın sağlıklı olmaları, üzerlerindeki baskıyı bir hayli artırdı. Herkes onlardan hiç değilse eğlenceli bir takım olmalarını bekliyor. Rubio gibi her an şapkadan tavşan çıkarma ihtimali olan guardların oynadığı her takım için böyle beklentiler doğaldır. Ancak Minnesota’da işlerin yolunda gitmesi durumunda Pekovic, Kevin Martin ve Budinger’lı takımın playoff yarışında iddialı olacağı kesin.
2011’deki şampiyonluğun ardından geleceğe pek de emin adımlarla ilerleyemeyen Nowitzki’nin takımı Monta Ellis ve Jose Calderon’u kadrosuna katarak playoff potasına girmeye çalışacaklarını ortaya koydu. Mark Cuban’ın 2014’te serbest kalan oyuncuların peşinden koşacağı kesin gibi gözükse de, son iki playoff sırası için fazlaca aday olan Batı’da Carlisle’ın ekibini en sağlam adaylar arasına koymak şart. Bu takımın Nowitzki’nin 30 maç kaçırdığı geçtiğimiz yıl 41 maç kazandığını unutmamak gerekiyor.
Gelelim ligin son yıllardaki açık ara en şanssız takımı Portland’a. Brandon Roy, Greg Oden, Nicolas Batum, Damian Lillard ve Lamarcus Aldridge’in ilk beş çıktığı maçlar Portland yönetiminin rüyalarını hala süslüyor mu bilinmez ama böyle bir takımın kağıt üzerinde Oklahoma ile baş edebilecek bir takım olacağına şüphe yoktu. Ama 2013-2014 sezonu başlarken Blazers kendini çok farklı bir yerde buldu. Bu sezon Damian Lillard ve Nicolas Batum’un All-Star olup olamayacakları onlar için hayati ipuçları olacak. Eğer işler yolunda gider de bu iki oyuncu yıldız olma eşiğini aşabilirse, Blazers yönetimi önemli parçaları ekleyip şampiyonluk adayı yaratmanın derdine düşmeli. Eldeki kadronun onları playoff için Lakers, Timberwolves ve Nuggets ile bir yarışa sokacağına ise şüphe yok.
Yeni logo, yeni yıldızlar, yüksek dozda savurganlık, maç sonunda topun kimin elinde olacağı konusunda ciddi belirsizlik ve ciddi heyecan… Karşınızda New Orleans Pelicans…
Anthony Davis gibi herkesin süperstar olmasını beklediği bir uzunun yanına 3 tane topla oynamayı seven ve kendi şutunu yaratan oyuncu almak ne kadar akıllıcaydı bilemiyorum. Ancak bu takımın patlamaya hazır bir bomba olduğu kesin. Yıllardır sakatlıklarla boğuşan ve ligin en potansiyelli skorerlerinden olan Eric Gordon, 2010’da yılın çaylağı seçilen ve fiziğiyle oyun tarzı LeBron’ı andıran Tyreke Evans ve ligin kalburüstü oyun kurucularından Jrue Holiday. Ligin en iyi şutör uzunlarından Ryan Anderson da cabası. Monty Williams koltuğu en tehlikede olan koçların başında geliyor ama bu kadroyla başarılı olma ihtimali de ‘yılın koçu’ olmasını dahi gündeme getirebilir. Pelicans’ın durumunu en iyi şu deyim anlatıyor: ”Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık.” Her şeye rağmen başarılı olmasını en çok istediğim ve en çok merakla izleyeceğim takımların başında kesinlikle onlar var.
Son olarak buralarda olmaya pek alışık olmayan Lakers’a geçelim. Howard’ı karşılığında hiçbir şey almaksızın Houston’a kaptıran Kobe’nin takımının bu sezon neler yapacağı tam bir soru işareti. Kesin olan bir şey varsa o da atletik guardların, ki ligde en çok bulunan oyuncu türü bu, Howard’ın da gidişiyle ciddi bir Lakers savunmasıyla karşılaşmayacak olması. Kobe’nin ne zaman geleceği belirsizliğini korusa da, en erken tarih olarak Kasım sonu veriliyor. Lakers taraftarları Kobe dönene kadar, D’Antoni’nin Steve Nash ve Gasol önderliğinde sağlam bir hücum yaratması için dua edecek. Ancak ümitlerini 40 yaşındaki bir oyun kurucu ile ligin en bencil şutörüne(bkz. Nick Young) bağlayan bir takım için playoff potası dahi iyimser bir tahmin olacaktır. Yine de Kobe’nin takımını drafta yatarken hayal edemiyorum. Bu yüzden Kobe faktörünü de dikkate aldığımda Lakers’ın Batı’daki 8. playoff biletini alması aklıma yatıyor.
[box_dark]Draft’a Yatanlar[/box_dark]
Sezonu rölantide geçirmek konusunda Phoenix’in eline su dökebilecek tek takım Utah Jazz gibi duruyor. Clippers’ın atletik guard’ı Eric Bledsoe’yu oyun kurucu olarak kadrosuna katan Suns, daha önce hiçbir takımın birinci oyun kurucusu olarak oynamamış olan bir oyuncuyu takımın beyni haline getirdiğine pişman olabilir. Milsap ve Al Jefferson’ı göndererek 4 ve 5 numara pozisyonlarını Enes Kanter ve Derrick Favors’a emanet eden Jazz ise sezona çaylak oyun kurucu Trey Burke ile başlayacak. Her ne kadar Enes Kanter sezon öncesi maçlarda istekli gözükse de takımın ciddi bir liderlik sorunu yaşayacağı kesin gözüküyor.