NBA Sezon Ortası Değerlendirmesi

durant

NBA takımları oldukça yoğun bir maç programıyla sezonu yarıladılar ve Şubat ayının 12-13’üne kadar aynı tempoyla girerek sezonun yüzde 60’lık kısmını geride bırakacaklar. 14-15-16 Şubat tarihlerinde ise All-Star haftasonu düzenlenecek. Ancak bundan sonra da NBA ekiplerini çok yoğun, en az iki günde bir maç yaptıkları bir fikstür bekliyor. Takımların maç programlarına bir baktığınızda NBA sezonunun 82 maçlık halinin ne kadar gereksiz derecede uzun olduğunu anlayabiliyorsunuz. San Antonio, Miami gibi muteber takımlar genellikle All-Star öncesindeki maçları ciddi kayıplar vermeden geçiştirmeye çalışarak All-Star sonrası playofflara kadarki dönemde iyi bir tempo yakalamayı denerler. Bu formulün San Antonio örneğinde olduğu gibi ciddi anlamda başarıyı getirdiği aşikar.

[box_dark]Şampiyonluk Yarışı[/box_dark]

Miami Heat

Yukarıda da değindiğimiz üzere son iki yılın şampiyonu Miami, All-Star arasına kadarki bölümde çok ciddi bir efor sarfetmeden Doğu playoff yarışını Indiana ile başa baş götürmeyi başardı. Doğudaki playoff yarışı dedik demesine ancak üçüncü sırada 23 galibiyet 21 mağlubiyetlik Toronto Raptors’ın olduğu düşünülürse, Miami’nin en önemli hedefi, sezon sonuna bir şekilde motivasyonunu kaybetmeden Indiana karşısında bilenerek gelmek olmalı. LeBron’ın korkutucu düzeyde iyi bir oyun kurucu haline gelmesi, takımın dört yıllık birlikte oynama tecrübesiyle müthiş bir makine haline gelmesi gibi unsurlar bize Nisan ayı geldiğinde Miami’nin en büyük rakibinin kendisi olacağını söylese dahi Hibbert’ın formda olduğu bir Indiana’nın onları playofflarda saf dışı bırakma ihtimali olduğu kesin.

Indiana Pacers

Sezona fırtına gibi giren Indiana savunmada işe kaldığı yerden devam ederken Paul George gözlerimizin önünde kendisini süper-yıldız seviyesine çekmeye başladı. George’un LeBron’ı olası bir eşleşmede bir hayli yoracak olması da haliyle birçoklarının iddia ettiği üzere Indiana’nın Miami’nin panzehiri olduğu tezini doğrulamaya başladı. Ancak ne olursa olsun Pacers’ın Miami’yi geçmesi için Roy Hibbert’ın hücumda ve savunmada süper-yıldız seviyesine çıkması gerekeceği unutulmamalı. Kendi evinde oynadığı 22 maçta yalnızca Detroit’e mağlup olan Indiana’da Lance Stephenson’ın da bu sezon çıkış yakalayan isimler arasında.

Oklahoma City Thunder

duranttt

2013 playofflarının hemen başında sakatlanarak sezonu kapatan Russell Westbrook Batı’daki tüm dengeleri değiştirmiş ve James Harden’ı elinden kaçıran OKC geçtiğimiz playofflara erken veda etmişti. 2013-2014 sezonuna da Westbrook’suz başlamaya hazırlanan Thunder’da sezonun ilk haftası bitmeden geri dönen Westbrook, 2014 playofflarına umutla bakılmasını sağlasa da All Star oyun kurucu, Derrick Rose ve Kobe Bryant gibi tekrar sakatlandı ve Mart’a kadar geri dönmesi beklenmiyor. Bu sakatlığa rağmen genç isimler Reggie Jackson ve Jeremy Lamb’in performansları Oklahoma’nın normal sezonda Westbrook’un yokluğunu çok da hissetmemesini sağladı. Kevin Durant’in inanılmaz hücum performansları ve Ibaka’nın hücumunu geliştirmesi Oklahoma’yı Batı’da San Antonio ve Portland’ın önünde zirveye taşıdı.

Portland Trailblazers

Sezon öncesi kalburüstü takımların arasında yer alması beklenen ancak LaMarcus Aldridge’in hücumdaki müthiş çıkışı sayesinde Batı’da zirveye oynayacak hale gelen Portland, koç Terry Stotts’ın önderliğinde hücumda ve savunmada inanılmaz bir iş çıkarıyor. Savunmada Nicolas Batum’un bilindik muazzam oyunu ve genellikle şutörlüğüyle nam saldığı için ribaundlarda ve savunmada ‘yumuşak’ olarak bilinen bir isim olan Aldridge’in oyunun bu yönünde büyük bir efor sarfetmesi Portland’ı korkulan takımların arasına soktu. Playoff tecrübesi olmayan Blazers’ın Nisan ayı geldiğinde neler yapacağı merak konusu, Batı’daki derin playoff yarışında karşılarında bir anda Warriors gibi bir takımı bulma ihtimalleri bu yarışı birçok sürprize gebe hale getiriyor.

San Antonio Spurs

Spurs’ü burada tutan sebeplerin başında yazının başında bahsettiğim durum geliyor. Zira Leonard, Splitter ve Ginobili gibi çok ciddi isimlerin sakatlanması ve Popovich’in ekibinin ligin kalburüstü takımları karşısındaki felaket performansı onları normal sezon açısından çok da parlak bir yere koymamıza fırsat vermiyor. Ancak Spurs için gerçek sezonun Şubat sonrası başladığı gerçeği bu duruma biraz ihtiyatlı yaklaşmamızı zorunlu kılıyor.

[box_dark]En Değerli Oyuncu Yarışı[/box_dark]

1- Kevin Durant

Adını şimdiden efsane skorerlerin arasına yazdırmayı garantileyen Oklahoma’nın 3 numarasının Ocak ayı sayı ortalaması 36.6. Aynı zaman diliminde kariyer rekoru olan 54 sayıya da ulaşan Durant, lig eğer bugün bitseydi en değerli oyuncu olurdu. Ancak LeBron’ın bu konuda bilhassa All-Star arasından sonra söyleyecek bir çift lafı olacaktır. Basketbol severlere tavsiyem repertuarında sayı atmak için sayısız numara olan bu oyuncuyu hazır bu kadar formdayken mümkün olduğunca çok seyretmeleri.

2- LeBron James

Kral’ın istatistikleri akıl almaz boyutlarda dolaşıyor. Maç başına ortalama 16.5 top kullanan James bu denemelerin yüzde 58’ini başarıyla tamamlıyor. Her ne kadar ribaund ve asist rakamları biraz düşüşte olsa da, LeBron’ın Şubat ayı sonrası saha içi liderliğini daha farklı bir boyuta çıkarması şaşırtıcı olmayacaktır.

3-LaMarcus Aldridge

lamarcus_aldridge_main

NBA’i yakından takip edenler ligin zirvesindeki Paul George’u nereye koyduğumu merak edeceklerdir ancak bana göre harika bir sezon geçiren Aldridge’in performansı takımı açısından daha fazla önem arzediyor. Zira Portland’ın savunması Indiana’nınki gibi maçları kazanmak için tek başına yeterli olmuyor. Aldridge’i buraya koymamdaki en önemli sebep ise kesinlikle onun ribaund performansı, kariyer ortalamasının 3 puan yukarı çekmeyi başararak maç başına 11.3 ribaund çeken Aldridge gerçekten pota altında korkulan bir isim haline geldi. Orta mesafe şutunu ise en son ne zaman kaçırdığını hatırlamıyorum.

4- Paul George

NBA standartlarında çok da göze çarpan istatistiklere sahip olmayan George’un bir Avrupa takımında oynadığını varsaydığımızda gerçek değeri anlaşılacaktır. Indiana 98.7 sayı ortalamasıyla bu kategoride 20. sırada yer alıyor. Bu da George’un attığı 23.3 sayıyı çok daha değerli kılan bir neden. Indiana’nın ligdeki en derin kadrolardan birine sahip olduğu da düşünülürse ortalamalarının Pacers için ne kadar mühim olduğunu anlayabiliriz. Daha da önemlisi George, çoğu maçta karşı takımların en önemli pozisyonu olan 3 numarayı savunmakla görevli oluyor. Bu mevkide LeBron, Durant ve Carmelo gibi isimlerin olduğunu unutmamak gerek.

[box_dark]Sezon Ortasında Öne Çıkanlar[/box_dark]

Suns, Suns ve daha fazla Suns

dragic_43

NBA’de her sezon beklenmedik birkaç takımın başarılı olduğuna şahit oluyoruz. Ancak bu takımlar genelde sezon öncesi değerlendirmelerde ortalarda yer alan ve sürpriz yapması beklenen ekiplerin arasından çıkıyor. Phoenix Suns, renksiz kadrosu ve çaylak koçuyla 2013-2014 sezonu başlamadan draft’a yatmasına kesin gözüyle bakılan takımların başında geliyordu. Ancak Ocak ayının sonuna geldiğimizde karşımıza çok farklı bir tablo çıkıverdi. Phoenix belki de tarihin en çekişmeli konferanslarından biri olan bu seneki Batı’da Golden State ve Dallas gibi takımlarla kıyasıya bir mücadeleye girmiş durumda. İlginç olan bir nokta ise Suns’ın bugün itibariyle Batı’da zirveye oynaması beklenen Warriors’ın önünde altıncı sırada yer alıyor olması. Peki Suns’ın başarısının sırrı nedir? Bu başarıda en büyük pay sahibi kesinlikle koç Jeff Hornacek. Çaylak koç, kariyerine George Karl’ı örnek alarak mı başladı bilinmez ancak şu ana kadar yaptıkları efsane koçun kariyeri boyunca yaptıklarıyla örtüşüyor. Karl, vasat ve yıldızdan yoksun Denver kadrolarını yüksek tempolu bir oyun anlayışıyla Batı’da zirveye oynar hale getiriyordu. Hornacek de ilk sezonu için hiç de fena bir iş çıkarmıyor. Öyle ki Suns, 22 Ocak günü yüksek tempolu oyunuyla ligin en az sayı yiyen takımı Indiana’ya 124 sayı atarak Pacers’ı bozguna uğratmakla kalmadı, aynı zamanda Indiana’nın bu sezon potasında gördüğü en yüksek sayıya ulaştı. 27-18’lik derecesiyle herkesi şaşırtan Suns, maç başına attığı 105 sayıyla da ligin en çok sayı atan altıncı takımı durumunda. Yüksek tempolu oyunun getirilerinden olan üç sayı konusunda da ligin zirvesinde yer alan Phoenix, maç başına 25.5 üçlük denemesiyle bu kategoride Houston’ın arkasından ikinci sırada geliyor. Gelelim başarının saha içindeki mimarlarına; Phoenix sürprizinin ardındaki en önemli isim Goran Dragic. Sloven oyun kurucunun LeBron James ve Kevin Durant ile birlikte seçkin bir istatistiğe sahip olması dahi her şeyi özetliyor. Bu oyuncular ligde; en az 19 sayı 5 asist ile oynarken aynı zamanda yüzde 48 şut yüzdesini yakalayan tek isimler. Dragic’in ardından da 2007 smaç şampiyonu Gerald Green geliyor. 2008-2009 sezonunda Dallas forması giydikten sonra Avrupa’ya, oradan da Çin’e giden isim 2011-2012 sezonunda soluğu NBA Geliştirme Ligi(D-League) takımlarından Los Angeles D-Fenders’da almıştı. 2012’de Nets, geçtiğimiz sezon da Indiana forması giydikten sonra Phoenix’e gelen Green atletliğinden hiçbir şey kaybetmediğini sık sık sergiliyor. Minnesota karşısında attığı son saniye basketiyle de tam anlamıyla geri döndüğünü herkese kanıtladı. Sezona fırtına gibi giren Clippers’ın eski guardı Eric Bledsoe ise sakatlanmadan önce takımı Dragic ile birlikte sırtlayan isimdi. Ancak Bledsoe’nun sakatlığından sonra takımdaki boşluğu dolduran P.J. Tucker, Leandro Barbosa gibi isimler de Hornacek’in yüksek tempolu hücumunun tam aradığı oyuncular olduklarını kanıtladılar. Uzun rotasyonunda öne çıkan isim ise hızlı tempoda üçlükleriyle can yakan Channing Frye. Suns’ın kaderinin Denver gibi olup olmayacağı ise merak konusu. Ancak playofflarda ses getirmek istiyorlarsa takıma uzun vadede takviye yapmaları şart. Bu takviyeyi yapmak için de 2014 draftı çok iyi bir fırsat olabilir. Şimdilik bize düşen arkamıza yaslanıp bu eğlenceli takımı seyretmek. Bu gece TSİ 2’de Indiana deplasmanına çıkacak Phoenix’i kaçırmayın derim.1_18

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Herkese iyi tatiller!

Leave a Reply