Türkiye’deki voleybol liginin kalitesinin gün geçtikçe artması beni daha da çok heyecanlandırıyor. Yapılan transferler hem kulüplerin başarısına hem de Türk Voleybolu’nun gelişimine katkı sağlamaktadır. Türk Voleybolu bu zamana kadar birçok skortmen oyunculara ev sahipliği yapmıştır. Jovana Brakoceviç, Kim Yeong Koung, Christiane Fürst, Ekaterina Gamova gibi isimler Türk Voleybolu’nun gelişmesine oldukça büyük katkı sağlamışlardır. Ayrıca her biri Türkiye’deki kulüplerle birçok şampiyonluğa ulaşmışlar ve kendi kariyerleri için de oldukça büyük başarılar elde etmişlerdir. 2012-13 sezonu hem Brakoceviç için hem de Vakıfbank için oldukça başarılı geçmiş ve Vakıfbank bu sezonda Türkiye Bayanlar Voleybol Ligi, Türkiye Kupası, Voleybol Bayanlar Süper Kupası, Avrupa Bayanlar Voleybol Şampiyonlar Ligi ve FIVB Dünya Kulüpler Şampiyonası şampiyonlukları kazanarak sezonu 5 kupa ile noktalamıştı. Benzer bir durumu Christiane Fürst için de söyleyebiliriz. Fürst, kadrosunda yer aldığı Vakıfbank ile iki kez Avrupa Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu, iki kez Dünya Kulüpler Şampiyonluğu’nun yanı sıra, Türkiye ligi şampiyonlukları da yaşadı.
Yabancı oyuncuların Türk Voleybolu’na katkıları göz ardı edilemez. Özellikle Avrupa Ligi’nde yabancı oyunculara ihtiyacımızın oldukça fazla olduğunu düşünüyorum. Bu seneki yabancı oyuncu transferlerinin geçen senelere nazaran daha etkileyici olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Vakıfbank’ın son transferi Elitsa Vasileva’yı Türkiye’de izlemek bana oldukça gurur veriyor. Kendisi 1990 doğumlu olan oyuncu, daha önce Güney Kore’nin Heungkuk Life’ın kadrosunda yer aldı. Elitsa Vasileva, Heungkuk Life kariyerinde bir maçta 57 sayıya imza atarak da bu alandaki dünya rekorunun sahibi oldu. Bu başarıyı Vakıfbank’ta da sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Takım ruhunu oldukça kolay yakalayan bir takıma transfer olduğu için şanslı olduğunu söylemeliyim. Naz Aydemir Akyol ile olan pas uyumu ve Giovanni Guidetti ile olan iletişimleri saha içine oldukça başarılı bir şekilde yansımakta.
Vakıfbank Spor Kulübü’nde göze çarpan en önemli özellik; takıma kim gelirse gelsin uyum sağlama süreçlerinin oldukça güzel bir periyot içinde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Aynı durumu Brezilyalı Sheilla Castro için de söyleyebiliriz. Fakat Sheilla takım içerisinde biraz daha gizli kahraman olarak kalıyor. Daha tam olarak kendisini gösterebildiğini ve etkili hücumlar yapabildiğini düşünmüyorum. Bu durumda Brezilya Voleybol Ekolü’nün, Türkiye Voleybolu’ndan biraz daha farklı bir yapıya sahip olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Dünya Şampiyonası’nda bronz madalyayı kazanan Brezilya’da, Sheilla’nın önemi oldukça büyüktü. Herkes Brezilya takımından birincilik beklerken bronz madalyayla yetinmek durumunda kaldılar. Bu turnuvanın hemen ardından Türkiye’ye gelmesi ve hemen adapte olması kolay olmayacaktır. Yine de, Naz’ın etkili paslarıyla bu en aza indirilmiş durumda gözüküyor.
Bir diğer beni etkileyen transfer ise, Fenerbahçe’nin İtalyan pasörü Lo Bianco. Geçtiğimiz yaz Dünya Şampiyonası’nda İtalya’nın başarısındaki en büyük etken o diyebiliriz. Lo Bianco’yu da Türk Ligi’nde görmek oldukça keyifli ancak yabancı oyuncu sınırlandırmasından dolayı Türkiye Ligi maçlarında kendisini pek izleme fırsatı bulamıyoruz. Bu durum yabancı transferler için oldukça büyük bir dezavantajdır. Her ne olursa olsun yabancı transferleri Türkiye’de izlemek bir Türk olarak bana gurur veriyor. Etkili isimleri Türkiye Ligi’nde görmek ilerisi için yeni transferlere yeni kapılar açmak demektir. Bu sebeptendir ki; birçok yabancı oyuncu Türk Ligi’ni tercih etmekte ve başarılarına başarılar eklemektedir.