Lance Armstrong: Yalancı mı Efsane mi?

Lance Armstrong

Doping, sporun karanlık yüzüdür. Son zamanlarda Aslı Çakır Alptekin’in doping davası ve yaptığı gülünç savunma ile gündeme geldi sporda doping. Gelişen teknoloji ile yeni doping yapma tekniklerinin yanı sıra doping yapanları tespit etmek de her geçen gün daha kolay hale gelmektedir. Bana göre bu şartlar altında herhangi bir sporcunun doping yapmayı göze alması çok büyük bir çılgınlık. Konu bu karanlık cesarete ve kurnazlığa geldiğinde tarihte akla gelen ve gelecek ilk isim Lance Armstrong olmuş ve olacaktır.

Geride bıraktığımız haftada gerçekleşen filmekimi 15 etkinliğinde gösterilen filmlerden biri Lance Armstrong’un doping skandalına ışık tutan, ünlü gazeteci David Walsh’un “Yedi Büyük Günah” isimli kitabından uyarlanan The Program, Son Efsane, isimli filmdi. Pazar sabah saat 11’de salonu tıka basa dolduran onlarca insanla izledim filmi. Kitapla paralel olarak Armstrong’un doping yaptığını savunuyor film. Yine aynı hafta içinde Armstrong’un doping konusunda yardım aldığı iddia edilen ünlü spor doktoru Micheal Ferrari’nin filmin İtalya gösterimlerini engellemeye çalıştığı haberi bisiklet medyasında yer aldı. Filmin hikayedeki duygusallığı olabildiğince gerçekçi anlatmış olması; beni Armstrong ve tarihin en büyük organize doping skandalı hakkında bir kaç kelime de olsa yazmaya itti. Tabii ki bu konuda yazılan yüzlerce kitap ve yazının yanında benim kelimelerim oldukça basit kalacaktır ama yıllardır süre gelen ve uzun yıllar boyunca daha konuşulacak, yazılacak olan bu konuda kendi görüşümü paylaşmak istiyorum.

Önce hikayenin kısa bir özetini geçmek gerekirse; Lance Armstrong kariyerinin başında iyi fakat büyük tur kazanacak seviyede olmayan bir bisikletçi olarak gösterilmekteydi. Yükselişe geçtiği dönemlerde testis kanseri olduğunu öğrenen Amerikalı bisikletçi uzun ve oldukça güç bir tedavi sürecinden sonra hastalığı yenmeyi başardı ve bisiklete geri döndü. Yaşadığı zorluklar sonunda kazanma hırsı daha da artan Armstrong, kaybettiği kiloları avantaja çevirmeyi başararak bir tırmanışçı fiziğine evrilmeyi başardı ve hastalığından sonra katıldığı ilk 7 Tour de France’dan da sarı mayo ile ayrılarak bir rekora imza attı.

Tüm dünya Armstrong’un yaptıklarından etkilenirken, gazeteci David Walsh başta olmak üzere küçük bir grup, bunun bir insan tarafından başarılabileceklerin çok üstünde olduğunu ve Armstrong’un performans artırıcı yasaklı madde kullandığına inanıyordu. İnanıyordu diyebiliyoruz çünkü ellerinde kanıt yoktu ve halâ yok. Çünkü hiçbir testte Armstrong’un yasaklı madde kullandığına dair pozitif sonuç çıkmadı. Bu durum için Walsh’un teorisi, aynı zamanda şu an olduğu kabul edilen durum da budur, kan dopingi denen bir uygulama. Şöyle ki; Armstrong ve doping yapmaya zorladığı iddia edilen takım arkadaşları, kanlarında performans artırıcı madde yokken kanlarını alıp takım otobüsündeki buz dolabında tutuyor; test yapılmadan önce de kanı tekrar vücutlarına enjekte ederek dopinglerini gizlemeyi başarıyorlardı. Kan dopingi teorisinde kullanılan bir diğer yöntem ise kanı sulandırmaktı. Testlerden önce damarlarına su enjekte eden sporcular kanlarının yoğunluğunu düşürerek yine dopingi gizleyebiliyorlardı. Bunların hepsi kabul görmüş teoriler fakat elimizde hiç kanıt yok. Armstrong, yıllar sonra doping yaptığını itiraf etti ve bu yüzden elindeki Tour de France galibiyetleri elinden alındı.

lance

Lance Armstrong’un kariyerinin son birkaç yılını izleyebilmiş, sürekli onun hakkında okumuş, onun hakkında anlatılanları dinlemiş ve her birine hayran kalmış bir bisiklet sever olmama rağmen ben de onun doping yaptığına inananlardanım. Walsh, hem hukuk hem de gazetecilik kanatlarından verdiği yıllar süren mücadelelerde haklıydı ve Armstrong’un şampiyonluklarının elinden alınması doğru karardı.

Lakin doping yaptığını kabul etsek bile Armstrong’un bisiklet sporuna ve hayatımıza kattıklarını inkar etmek ya da küçümsemek imkansız. Armstrong, Avrupa’nın en köklü sporlarından birini aldı ve global bir endüstriye çevirdi. Tabii ki popülerite ve ekonomik güç açısından futbol, basketbol gibi sporların hala gerisinde olsa da Armstrong, bisiklete Armstrong’tan öncesi ve Armstrong’tan sonrası şeklinde ayrılabilecek kadar büyük popülerite ve ekonomik güç sağladı. Bunun yanında kurduğu ve doping yaptığını kabul edene kadar başkanlığını yürüttüğü Livestrong vakfı onun insanlara nasıl destek olduğunun en büyük göstergesidir. Yalancı olsun ya da olmasın Armstrong, çağın en büyük hastalığını yenen ve eskisinden de daha iyi olmayı başarabilen bir savaşçı. Bu hikaye kanser hastası bir sürü insana umut, dayanak oldu. Binlerce hasta çocuk, genç, yaşlı insan Armstrong’un mücadelesinden güç aldı. Onun başardıklarını kendine örnek olarak gördü ve mücadelesine devam etti. Çağımızın en büyük hastalığının en büyük kazananıydı Armstrong ve bu hikaye herhangi bir sporun ya da sporcunun yapamayacağından çok insanın üzerinde çok büyük etki bıraktı.

Doping itirafından sonra Lance Armstrong’u büyük bir sporcu olarak değerlendirmek yanlış olacaktır. Çünkü kendisi spora en aykırı şeyi yaptı: doping kullandı. Fakat hikayenin bir önceki paragrafta bahsettiğim kısmından dolayı Lance Armstrong’u büyük bir figür olarak nitelendirmekten başka şansımız olduğuna inanmıyorum. Evet yaptıklarını bir yalan üzerine kurdu fakat kimsenin tahmin bile edemeyeceği kadar olumlu sonuçlar çıkardı ortaya. Bu noktadan sonra Armstrong’u çizginin hangi tarafına koyucağı herkesin kendi vicdanına kalmıştır. Ben onu şeytanı bile kandırabilecek kadar kurnaz ama modern bisikletin temellerini atacak kadar da efsanevi olarak hatırlayacağım.

Leave a Reply