Bahar aylarının en güzel yanlarındandır NBA Play-off’ları. Bu seneki serilerin de şimdiye kadar oldukça heyecanlı geçtiğini söylememiz gerek. Perşembeyi cumaya bağlayan gece United Center’da oynanan maçta Bulls’u 94-73 ile mağlup eden Cavaliers, seriyi de 4-2 kazanarak Doğu Yakası Finali’ne adını yazdıran ilk takım oldu ve Hawks – Wizards serisinin galibini beklemeye başladı. Fakat bu seriyi sıradan bir Doğu Yakası Yarı Finali olarak görmemek lazım. Zira LeBron James için oldukça özel anlar içeren bir seriydi. Gerek seriyi 2-2’ye getiren maçta attığı maç kazandıran basket, gerekse de serinin bir sonraki maçında yaptığı kritik blokla. “Kral” söz konusu olduğunda hemen herkesin onun gölgesinde kalması çok olası bir durum. Fakat şu ana kadar yazının gidişatından görülenin aksine yazı, LeBron James’le alakalı değil. James hakkında yeteri kadar yazıldığını hepimiz görüyoruz zaten. O yüzden ben burada kaybeden hakkında konuşmak istiyorum, daha doğrusu kaybeden yıldız hakkında. Derrick Rose.
Maalesef ki; son birkaç yılda Draft’ın ilk sırasından seçilen oyuncular ilk sezonlarında harikalar yaratmıyor. İyi oynamadıklarını söylemek istemiyorum, hepsi aslında çok iyi performanslar ortaya koyuyorlar ve bunların en yakın ve bariz örneği 2014-2015 sezonu Yılın Çaylağı Ödülü’nün sahibi Andrew Wiggins. Benim söylemek istediğim şey; ilk belki de 2003 Draft’ından bu yana ilk yılında takımın lideri konumuna gelen ve takımını sırtlayan çaylak performanslarına aç; aradaki hatırıma kazınmaya değer tek istisna hariç; 2008 yılı ilk sıra seçimi.
Jordan’dan sonra gerçek bir yıldıza ve dolayısıyla beraberinde gelebilecek başarılara hasret kalmış Chicago Bulls, 1996 yılından sonra (Allen Iverson bir guard olarak ilk sıradan draft edilmişti.) ilk sıra seçimini bir guard için kullanan ilk takım oldu ve Memphis Üniversitesi’nden Derrick Rose’u draft etti. O yıl Rose’un kariyerinde çok iyi bir normal sezonun üstüne gelen Yılın Çaylağı Ödülü’nden daha önemli bir şey vardı: Play-off’lar geldiğinde ortaya koyduğu karakter. Rose, play-off’larda her kategoride normal sezon ortalamalarının üzerinde bir ortalama tutturdu ve inisiyatif almaktan çekinmedi. Bulls, 2008 şampiyonu Celtics’e 2009 play-off’larında ecel terleri döktürürken başrol D-Rose’undu. Belki de Allen Iverson ve Tony Parker’dan bu yana lige adım atan en delici oyuncu olan Rose, inanılmaz atletizmiyle büyülerken saha görüşü ve istikrarsız şut performansıyla ise eleştiriliyordu fakat ortaya koyduğu genel performans ve efor takdiri hak ediyor ve hak ettiği takdiri de alıyordu.
Her zaman, her spor dalında sağlam karakterli sporcuların yeri bende hep ayrı olmuştur. Hatta bu günlük hayatımdaki insan ilişkilerime dahi yansımıştır. Yine bu sebeple koyu bir Celtics taraftarı olsam da Kobe Bryant’a büyük hayranlık duyarım. Derrick Rose da tüm ligin en yılmaz, en sağlam karakterli oyuncularından biridir hiç şüphesiz. Çaylak yılından çok da geç değil iki sene sonra en çok eleştirildiği konu olan üç sayılık yüzdesini makul seviyelere çekerken (%30 ve üzeri) oyunun diğer her alanında da gelişiyordu. Bu gelişimini ve azmini de 2011 yılında MVP seçilerek taçlandırdı. Artık Rose sadece elit bir guard değil, ligin en üst seviye birkaç oyuncusundan biri olarak anılıyordu. En büyük darbeyi de en yüksekteyken aldı diyebiliriz Rose. O acı sakatlık yüzünden iki yıla yakın bir zaman parkelerden uzak kalan Derrick Rose, 2012 yılının tamamında forma giyemedi. 2013 sezonunda geri döndüğünde ise kariyerinin en kötü sezonunu geçirdi. Aslında bu sezon istatistiksel açından çok kötü değildi. Fakat bize serbest atış yüzdesiyle gözyaşı damlası atılabileceğine inandıran bu adamın böyle bir sezonla tatmin olmayacağına emindim; ki olmadı da.
Önümüzdeki ay NBA Finalleri ile geride bırakacağımız sezonda menisküs ameliyatı geçirmesine rağmen çok daha iyi bir performans ortaya koydu ve yine ona güvenenleri şaşırtmadı ve play-off’larda daha da büyüdü. Bulls’u seride 2-1 öne taşıyan maçta attığı son saniye üçlüğüyle de yeniden eski Rose’un döndüğünü gösterdi bana. Tam da şutu soktuktan sonra ona doğru koşan ve ona sarılan takım arkadaşlarına rağmen öylece kaskatı dururken bunu gördüm. Bundan 7 yıl önce 12 yaşındayken Rose gibi gözyaşı damlası atmaya çalışan biri olarak söylüyorum; Derrick Rose kesinlikle gördüğünden çok daha büyük bir saygıyı hakediyor. Çünkü dönülmesi çok zor sakatlıklardan döndü. Dizlerinin onu zar zor taşıması gerekirken o tüm bunlara rağmen ne kadar güçlü olduğunu vurduğu smaçların sertliğiyle gösterdi. Geride bıraktığımız gece, sezon Bulls ve Rose için sonlanmış olabilir ama o şuttan sonra tüm soğukkanlılığıyla kaskatı durduğu o an Rose için ikinci bir milat olarak görülebilir; sakatlıklardan oldukça uzak ve geçmiş günlere oldukça yakın. Çünkü sezon içinde menisküs sakatlığından döndüğünde kendisinin de dediği gibi Rose hala ligin en iyilerinden biri. Karakterini sahaya bu kadar yansıtan çok az oyuncu kaldığını düşünüyorum artık. Belki de bu yüzden Rose’a bu kadar inanıyor ve güveniyorum. Kariyeri bitti noktasından play-off’larda takımını taşıyan yıldız noktasına nasıl geldiğine bakarsanız; iyi hazırlandığı ve 82 maçın tamamını oynayabildiği bir 2015-2016 sezonunda Rose’un tekrar en tepede olabileceğine siz de inanabilirsiniz.