Tüm sezon boyunca büyük heyecanla beklediğimiz fakat şahsen çok da beklentileri karşılayamamış bir play-off macerasının ortasına geldiğimiz söylenebilir. Bireysel performanslar açısından doyurucu sayılabilir ilk iki tur fakat dişe diş mücadeleyi ilk turdaki Celtics – Wizards ve Jazz – Clippers serileri hariç pek göremedik. Aslında bu durum beni bir süredir üzen ve içten içe düşündüren bir mevzuyu tekrar kendi içimde tartışmaya itti. Belki benim genel olarak spora olan yaklaşımımdaki gereğinden fazla romantiklikten kaynaklanıyordur bu durum fakat ne yazık ki bu derece gönül verdiğim bir spordan eskiden aldığım zevki alamıyorum.
Daha önceki yazılarımda da söylediğim gibi NBA’in hatta belki de direkt basketbolun tarihinin görece en görkemli dönemini geçirdiğine inanıyorum. Ülkemizdeki basketbol ilgisi ve takımlarımızın başarıları sözünü ettiğim durumun Avrupa’daki göstergelerinden biri. NBA özeline geri döndüğümüzde ise lig maddi açıdan oldukça iyi durumda, muhtemel forma reklamı alınması durumda daha da iyiye gidecek. Hemen hemen her takımda bir süper yıldız var ve rekorlar birbiri ardına kırılıyor.
Bundan 5-6 yıl önce, küçüklüğümden beri kahraman olarak gördüğüm oyuncuların maçları beni günlerce uykusuz bırakmaya yeterken, ligin bu kadar ihtişamlı olduğuna inandığım bu dönemde bırakın maç izlemeyi özetleri takip etmediğim bile oluyor. Ne yazık ki benzer durumlar benim hayatımda çok önemli yere sahip bir başka spor olan bisiklet için de geçerli. Saatlerce televizyon karşısında yerimden kıpırdamadan takip ettiğim etaplar artık arada bir göz ucuyla izlediğim bir boş zaman aktivitesine dönüşüyor.
Neredeyse kendimi bildim bileli benim için her zamandan spordan fazlası oldu hem basketbol hem bisiklet. Hayallerimi süslediler, mutlu olmamı sağladılar. Hatta babamla aramdaki bağı bile güçlendirdi bu sporlar. Benim için bu derece özel ve önemli olan herhangi bir şeyin şu an içinde bulunduğum duruma gelmiş olması beni oldukça derinden etkiliyor.
Neden bu noktaya geldiğini düşündüğümde ise bana bu sporları sevdiren insanların bir bir emekli olmaları ile hem basketbola hem de bisiklete olan ilgimi kaybetmiş olabileceğimi düşünmekten başka mantıklı bir şey bulamıyorum.
Her güzel şeyin bir sonu olduğunun uzun zamandır farkındayım fakat bu üzülüyor olmama engel değil. Öyle sanıyorum ki Kevin Garnett, Allen Iverson, Tracy McGrady, Chauncey Billups, Grant Hill, Sam Cassell, Ben Wallace ile başlayan Andy Schleck (her ne kadar geri kalan isimlere göre biraz genç olmuş olsa da), Lance Armstrong, Cadel Evans, Marco Pantani ve daha saymadığım birçok isimle devam eden bu liste bir çocuğun geri kalan her şeyden uzaklaşmak için yarattığı kahramanlardan oluşuyordu ve bu isimler kahramanlığı bıraktığında benim için de büyü bozulmuş oldu.