Dün milli takım tarihinin en efsane ve unutulmaz gecelerinden biri yaşandı ve mucize denilen olay gerçekleşti. Türkiye 8 yıl aradan sonra bir büyük turnuvaya katılmaya hak kazandı. Bahis sitelerinde oranı açılsa muhtemelen 25 gibi bir orandan açılacak ihtimal gerçekleşti ve play-off belasıyla uğraşmadan Fransa’nın direk olarak yolunu tuttuk. Avrupa Şampiyonaları tarihinde ilk kez 24 takımlı olarak gerçekleşecek bu tarihi turnuvaya katılmak ve ev sahipliğini Platini’nin lobi faaliyetleri sebebiyle tek oyla kaptırdığımız Fransa’ya turist olarak gitmemek ülke futbolumuz için çok önemliydi. Çok kötü futbol ve 3-0 lık İzlanda hezimetiyle başlayan gidişat, evimizdeki Çek Cumhuriyeti mağlubiyeti ve Letonya beraberliğiyle dibe vurmuştu. Herkesin inancı bitmiş ve 2018 Dünya Kupası için neler yapılmalı? onlar tartışılmaya başlanmıştı. Ancak Hollanda deplasmanında son dakikada Sneijder’den yenilen golle kaybedilen 2 puan takımın özgüvenini yerine getirmiş ve taraftarlarda bi “Acaba?” sorusunun sorulmasına sebep olmuştu. Letonya’dan yine son dakikada yenilen gol ve kaçırılan onlarca pozisyonun ardından kaybedilen 2 puan umutsuzluğa sevk etse de 3-0’lık ezici Hollanda galibiyeti sonrası hesaplar başlamıştı. O zaman düşük bir ihtimal olarak görünen en iyi 3.lük şansımız, her şeyin lehimize gelişmesiyle son maça kadar taşındı. Bize lazım olan olaylar: İspanya’nın Ukrayna’yı yenmesi, bizim İzlanda’yı yenmemiz ve 12 yıldır elemelerde galibiyeti olmayan Kazakistan’ın Letonya’yı deplasmanda yenmesiydi. Önce De Gea’nın kalesinde devleşmesi sayesinde İspanya’nın 1-0’lık galibiyeti geldi. Kimse Kazakistan’a pek şans vermese de beklediğimiz gol haberi geldi. Çekler’in de Hollanda karşısında farklı skoru yakalamasıyla iyice rahatlayan Fatih Terim, tüm riskleri alsa da etkili olmaktan çok uzaktık. Kurtarıcı olarak alınan Gökhan Töre’nin de atılmasıyla bu büyük fırsatı tepecekmişiz gibi görünürken 2008’den beri bize uğramayan o mucize geldi ve Selçuk’un harika frikiğiyle Fransa vizesini aldık.
Dile kolay tam 7 yıl önce 2008 Avrupa Şampiyona’sında milli takımımız önce eleme grubundan stresli bir ortam ve yüreklerin dayanmadığı son dakikalar sonucunda Bosna’yı efsane Ali Sami Yen Stadı’ndaki mücadele sonucu 1-0 ile geçmeyi başarmıştı. O dönem gruplarda 2. olup Avusturya-İsviçre ortaklığında düzenlenecek turnuvaya play-off oynamadan adımızı yazdırmayı başarmıştık. Günler günleri, aylar birbirini kovalarken kimse 2008 Haziran’ında ne ile karşılaşacağını bilmiyordu. Portekiz yenilgisiyle yapılan tatsız başlangıç fırtına öncesi son sessizliğimizdi. Sonrasında Türk asıllı Hakan Yakın’ın golüyle geriye düştüğümüz yağmur çamur dolu ikinci maçta hava şartlarıyla birlikte muhteşem bir geri dönüşe imza atmış ve 90+2’de şimdinin kaptanı Arda Turan’ın attığı golle şansımızı son maça taşımıştık. Grubun son maçı olan Çek Cumhuriyeti mücadelesi ise turnuvanın en fantastik maçı olmayı hak etmişti. Dakikalar 75’i gösterdiğinde tabela 2-0 Çekler’in lehineydi ve umutlar gitgide tükeniyordu. Son dakikalarda gelen Nihat’in klas golü ve “Yapma Volkan”’ın etkisi henüz geçmemişken daha büyük bir mucize oldu. Hırvatistan karşısında 119.dakikada golü yedikten ve hayal kırıklığıyla kapatılan binlerce televizyondan sonra Semih maçın son topunda sahneye çıkmış ve milyonları sokağa dökmüştü. Aynı Semih yarı finalde Almanya karşısında da son dakikalarda sahneye çıkmış ancak kendi silahımızla vurulmuş ve Lahm’ın 90.dakikadaki dramatik golüne engel olamamıştık. Aradan 8 sene geçti ve o hatıralar halen dün gibi geliyor. Hiçbir turnuvada yer alamadığımız 8 yıllık aradan sonra 2002’nin, 2008’in sihri yine yardımcı oldu ve Fransa yolcusu olduk. Bu turnuvaya da renk katacağımızdan en ufak bir şüphem yok.