Beşiktaş; buruk mutluluklarla, heyecanlarla, hayal kırıklıklarıyla ve hasretlerle geçen 7 senenin ardından Spor Toto Süper Lig 2015-2016 sezonu şampiyonluğuna ulaştı. Peki son olarak 2008-2009 sezonunda Mustafa Denizli yönetiminde hem Süper Lig hem de Türkiye Kupası şampiyonluğuna uzanan Beşiktaş’ı 7 sene aradan sonra şampiyonluğa ulaştıran saha içi ve saha dışı etkenler nelerdi? Beşiktaş, bu zorlu süreçte camia olarak neler yaşayıp neler atlattı?
Beşiktaş’ın masalında yazılıp çizilecek, anlatılacak binlerce detay ve dönüm noktası var belki. İlk olarak saha dışında neler olup bittiğine, Beşiktaş’ın camia olarak bu sezona nasıl ve nereden geldiğine bakmak, Beşiktaş’ın kendine nasıl bir saha içi kimliği ve karakteri oluşturduğunu anlamak açısından faydalı olacaktır. Yıldırım Demirören’in sekiz sene süren başkanlık görevini tamamlayıp TFF Başkanı olmasından sonra yapılan seçimlerde Nazmi Koca ve Bülent Deriş ile yarışan Fikret Orman’ın kongredeki oyların yaklaşık %90’ını alarak başkan seçilmesinin ardından kulübe kazandırdığı iki proje yeni stad projesi ve Feda Kampanyası, şüphesiz bu şampiyonluğun temel taşlarından ikisi olarak lanse edilebilir.
Orman’ın göreve geldiği ilk sene uygulamaya soktuğu “Feda” kampanyasını kısaca özetlemek gerekirse; kulübün futbolcu ve mahkeme borçlarından dolayı kötüleşen mali tabloyu düzeltmek adına başlatılan Feda kampanyası neticesinde Fikret Orman yönetimi teknik ekip ve futbolcu kadrosundan maaşlarının azaltılması talebinde bulunmuştu. Bunun yanında kampanyanın başlatıldığı sene Beşiktaş transfere yalnızca 4 milyon euro gibi bir rakam harcamıştı ve takımın başına efsane oyunculardan olan Samet Aybaba’yı getirmişti. Olcay ve Oğuzhan gibi genç gurbetçiler de takıma bu dönemde kazandırılmıştı. Heyecanlı bir sezon geçiren Beşiktaş, medya karşısında sürekli taraftar beklentilerini ve hedefleri küçültecek tarzda açıklamalar yapan Fikret Orman yönetimi ve Samet Aybaba’nın sıklıkla eleştirildiği Feda döneminin ilk senesinde , ligi 3. olarak tamamlamıştı. Feda dönemiyle geçen ilk senesinin ardından ikinci projesini hayata geçirmek için kolları sıvayan Fikret Orman ise Yıldırım Demirören döneminde projesi oluşturulup hayata geçirilemeyen yeni stad için çalışmaları hızlandırmış ve 66 sene boyunca Beşiktaş’a ve Türk futboluna ev sahipliği yapan İnönü Stadyumu 2013 Haziran’ında yıkılmaya başlanmıştı.
İlk senenin ardından Samet Aybaba ile yollarını ayıran Beşiktaş, futbol direktörlüğü için Önder Özen’le anlaşmış ve teknik ekip ve futbolcu kadrosunu tamamıyla ona emanet etmişti. Özen’in çabalarıyla teknik direktör olarak getirilen Slaven Bilic ise Önder Özen’le beraber teknik ekip ve futbol kadrosu adına derin çalışmalar yürütmüştü. Bunun sonucunda geçen sene başlayan gurbetçi oyuncu furyası devam ettirilmiş ve Gökhan Töre, Kerim Frei gibi yetenekli genç oyuncular takıma kazandırılmıştı. Bunun yanında bir önceki sezona göre de transfere daha çok para harcanmıştı. Tolga Zengin ve Atiba Hutchinson gibi isimler de takıma 2013-2014 senesinde gelmişlerdi. Bu gelişmelerin yanında bazı dezavantajlar ve istenmeyen gelişmeler de Beşiktaş’ı bekliyordu. Şike soruşturması kapsamında başlayan CAS davası sonucunda Beşiktaş 1 sene Avrupa’dan men cezası almıştı ve ön elemede Tromso’yu elemesine rağmen UEFA Avrupa Ligi gruplarına katılamamıştı. Bu kötü gelişmeyle beraber Haziran’da İnönü Stadı’nı yıkan ve yeni stad çalışmalarına başlayan Beşiktaş için 1066 gün sürecek zorlu deplasman dönemi de bu sezon başlamıştı. İnişli çıkışlı bir sezonun ardından lig yine üçüncü sırada bitirilmişti fakat takımın ortaya koyduğu performans ve oluşturulan kemik kadro ilerisi için umut vaad ediyordu. Bunların yanında takım, taraftar ve camiayla kimyası uyuşan Slaven Bilic, gelecek seneler için Beşiktaş taraftarını heyecanlandırıyordu.
2014-2015 sezonu ise Beşiktaş’ı şampiyonluğa taşıyan kadronun ve şartların olgunlaşmaya başladığı sezon oldu. Futbol direktörü Önder Özen’le yolları ayıran Beşiktaş’ta artık tek yetkili Slaven Bilic’ti. Feda döneminde oluşturulan takım iskeletine dahil edilen Jose Sosa ve Demba Ba gibi kaliteli isimlerle Beşiktaş hem iyi bir futbol oynuyor hem de ligin zirvesini domime ediyordu. Ligin yanında Avrupa Ligi’nde de başarılı bir performans gösteren Biliç’in Beşiktaş’ı, kupanın favorilerinden olarak gösterilen Liverpool’u da kupa dışına itmişti. Son 5 haftaya kadar zirvenin en güçlü adayı olarak gösterilen Beşiktaş hem Avrupa’da hem de Türkiye’de iki kulvarda mücadele etmenin verdiği yorgunluk ve genç ağırlıklı kadronun tecrübesizliğiyle Akhisar deplasmanında şampiyonluğu bırakıp seneyi bir kez daha üçüncü olarak tamamlayıp taraftarlarını bir kez daha hayal kırıklığına uğratıyordu. Bunların yanında iki sezondur derbi galibiyeti alamayan Beşiktaş ve Bilic, taraftarın ve kamuoyunun oklarına hedef olmuştu.
Ve 2015-2016 sezonu gelip çattı. İki senedir iç saha maçlarını Başakşehir’de, Olimpiyat’ta, Ankara’da ve Konya’da oynayan Beşiktaş’ta West Ham’a giden Bilic yerine Bursaspor’da başarılı bir yönetim gösteren Şenol Güneş ile 2+1 yıllık anlaşma imzalandı. 2011 yılında Trabzonspor’la şampiyonluğa çok yaklaşan Şenol Güneş’in Beşiktaş’ta ne yapacağı ise merak konusuydu. Transfer dönemine hızlı bir başlangıç yaparak Van Persie, Nani, Kjaer gibi yıldız isimleri takıma kazandıran Fenerbahçe’nin yaptığı transferler büyük sükse yaratsa da yetenekli genç oyuncularla iki senedir iyi bir futbol ortaya koyan Beşiktaş’ta kadronun yaş ortalaması arttırılmış ve birçok tecrübeli oyuncu takıma katılmıştı. Özellikle Feda sezonunda kavgalı bir şekilde yolların ayrıldığı Ricardo Quaresma’nın tekrar takıma kazandırılması ve Mario Gomez transferleri taraftarları heyecanlandıran en önemli transferlerdi. Rhodolfo, Tosic ve Beck gibi tecrübeli isimlerin transfer edilmesi de taraftardan tam puan almıştı.
Sezona Mersin deplasmanındaki 5-2’lik galibiyetle hızlı bir başlangıç yapan Karakartal, Şenol Güneş’in agresif ve ofansif futbolunun ilk sinyallerini daha ilk lig maçında vermişti. Hızlı istasyonlar, ayağa paslar, hemen hemen her maçta domine edilen orta saha ve yüksek tempoyla rakipleri için korku salan bir hücum takımı haline gelen şampiyon kadroyu sezonun geneli için mevki mevki incelemek gerekirse:
Kalede ilk yarı boyunca inişli çıkışlı bir peformans gösteren Tolga Zengin 2015 ve 2016’da Beşiktaş’ın Avrupa Ligi’nden elenmesine sebep olacak büyük hatalar yapmasına rağmen özellikle devre arası gelen Ukraynalı kaleci Boyko’yla olan rekabette ikinci yarıdaki performansıyla bir adım öndeydi. Zaman zaman kritik kurtarışlara da imza atmasına rağmen taraftarla yıldızı bir türlü barışmadı. Boyko ise Dnipro ile AL’de final oynamıştı ve Avrupa futbolunda adından söz ettirmesine kesin gözüyle bakılıyordu fakat Beşiktaş’a ilk geldiği dönemde çıktığı maçlarda özgüven sorunu yaşayıp yetersiz performansıyla yedek kulübesine hapsoldu.
Defansta geç uyum sağlayan Rhodolfo ve Ersan ikilisi ilk devrenin sonlarına doğru oturmuş bir görüntüde olsa da Ersan’ın devre arasında Çin’in yolunu tutması ve Rhodolfo’nun yaşadığı ağır sakatlıkla sezonu kapatması neticesinde stopere devre arası transfer edilen Marcelo ve Alexis istenilen uyumu yakalayamadı. Hücum gücünün yanında zayıf olarak gösterilen Beşiktaş savunmasında ikinci yarı stoper ikilisi Marcelo-Necip ya da Marcelo-Tosic gibi varyasyonlarla dolduruldu. Sezon başı takıma katılan Andreas Beck sağ bekte defansif olarak istikrarlı bir görüntü çizse de ofansif katkı olarak istenilen düzeye gelemedi. Motta’dan boşalan sol bekte de sezonun büyük kısmında inişli çıkışlı bir performans gösteren İsmail geçmiş senelere oranla daha iyi bir performans gösterse de beklerinden sadece iki asistlik katkı alabilen Beşiktaş için sezonun en tehlikeli bölgesi defans bölgesiydi.
Orta saha ise Beşiktaş’ın üstün ve akıcı futbolunun en önemli kilidi olarak gösterilebilir. Veli ve Tolgay’ın uzun sakatlıklarından sonra nasıl kurgulanacağı merak edilen orta sahada Şenol Güneş tecrübesi ve kalitesiyle istikrarlı düzeni bulmakta gecikmedi. Beşiktaş’ın dinamosu ve jokeri Atiba Hutchinson lig maçlarının tamamında forma giydi, enerjisi ve gücüyle kalitesini ve devamlılığını gösterdi. 90 dakika içinde zaman zaman üçüncü stoper zaman zaman da oyun kurucu olarak görev yapan Atiba Avrupa’daki yıldızlarla yarıştığı isabetli pas oranı ve koşu mesafesiyle Beşiktaş orta sahasının fiziksel yükünü tek başına çekti desek yanılmış olmayız. Atiba’nın önündeki Oğuzhan ve Sosa ikilisi ise hücum istasyonlarını yöneten ve Beşiktaş’ın pozisyon zenginliğini sağlayan en önemli ikiliydi belki de. Duran toplardan kazandırdıkları skorların yanında ikili arasındaki uyum orta sahanın ofansif gücünün temellerini oluşturdu. Özellikle ikinci yarı üstün bir performans gösteren, sürekli koşan ve topu verimli kullanarak skora direk etki edebilen Sosa’nın yanında Oğuzhan da zor maçlarda açtığı kilitler ve skora direkt etki eden etkili futboluyla Beşiktaş’ın orta sahadaki başarısında kilit isimler oldu. Kanatlarda ise geçen senenin sonuna doğru büyük düşüş yaşayan ve Beşiktaş’ın kanatlardaki en büyük gücü olarak gösterilen Gökhan Töre’den bu sezon istediği katkıyı alamayan Beşiktaş Kerim, Olcay ve Quaresma’nın katkılarıyla kanatlardan gol veya asist üretmekte sorun yaşamadı.
Forvette Demba Ba’nın yüksek bir bonservisle Çin’e satılmasından sonra sıkı pazarlıklarla takıma kazandırılan, bir döneme damgasını vurduktan sonra kariyerinde düşüşe geçen Alman panzeri Mario Gomez, sıkıntılı geçen Fiorentina macerasından sonra adeta kendini tekrar buldu. 33 haftada ligde attığı 26 golle, savaşçı ruhu ve üstün fiziksel gücüyle Beşiktaş taraftarının uzun yıllar aradığı golcü olduğunu kanıtladı. Bayern Münich günlerindeki gibi istekli, hırslı futbolu ve gole olan yakınlığıyla Löw’ün Almanya Milli Takımı kadrosunda kendine tekrar yer buldu. Gomez’in yanında bu sezon otoriteler ve taraftar tarafından en çok takdir edilen isimlerden biri de Cenk Tosun oldu. Gomez’in yedeği olarak hemen hemen her maça kulübede başlamasına rağmen oyuna sonradan girip gol ya da asistlerle takıma inanılmaz bir katkı veren Cenk Tosun ligi de 9 golle tamamladı. Cenk Tosun’un yedek olmasına rağmen kulübeden gelip bu denli hazır ve istekli oluşu ise Şenol Güneş’in oyunculara bireysel olarak son derece profesyonel ve başarılı yaklaştığını kanıtlar nitelikteydi.
Ve Şenol Güneş, 2002 Dünya Kupası’nda Türkiye’yi üçüncülüğe taşıdıktan sonra Süper Lig’de görev aldığı Trabzonspor ve Bursaspor’da takımlarına aşıladığı pozitif futbol ve etkili hücum gücüyle taraflı tarafsız herkesin takdirini kazandı. İki takımda da ofansif gücü ön plana çıkararak takımlarını ligin en ofansif ve üretken takımları haline getirdi. Bursaspor geçen sezon tıpkı bu seneki Beşiktaş gibi 70 gol barajını aşarak ligin en golcü takımı olmuştu. Beşiktaş’a da ilk geldiği günden beri takıma aşıladığı pozitif hava, kararlı takım görüntüsü ve saha içindeki üstün futbol anlayışı şampiyonluğun anahtarları oldu. Medya karşısında takımını hep koruyan tutumu, kararlılığı ve sakinliğiyle de Beşiktaş taraftarlarına iyiden iyiye kendini sevdirdi. 63 yaşında ilk lig şampiyonluğunu yaşayan Şenol Güneş, futbolun saha içindeki heyecanını ve güzelliğini sonuna kadar göstermekte ısrarcı oldu. Samet Aybaba ve Biliç’in takıma kazandırdığı değerlerin ve kadro iskeletinin yanına kendi yetenekleri ve doğru tercihleriyle dize getirmesi zor bir Beşiktaş ortaya çıkardı. Gelişime ve başarıya olan açlığını Beşiktaş camiasının istek ve kararlılığıyla harmanlayıp Beşiktaşlılar için unutulmaz geçecek bir sezonun kapılarını açtı.
Beşiktaş; statsız olarak Anadolu’nun her tarafını gezdiği, onlarca mali krizle ve davayla boğuştuğu, Fenerbahçe ve Galatasaray gibi güçlü yapılanmaya, alternatifli kadrolara sahip olan rakiplerle mücadele ettiği bu zor dönemde kendini taraftarına ve camiasına sonuna kadar açarak, emin ve kararlı adımlarla 14. lig şampiyonluğuna ulaştı. İlhan Mansız’dan beri gol kralı Metin-Ali-Feyyaz döneminden beri de asist kralı çıkartamayan Beşiktaş’ta Gomez bitime bir maç kala 26 golle gol krallığında Sosa’da 12 asist ile asist krallığında birinci sırada. Bu detay da Beşiktaş’ın takım oyunu kadar bireysel oyunda da üst düzey bir sezon geçirdiğinin en büyük işareti. Sezonun son üç iç saha maçında kullanıma açılan Beşiktaş’ın yeni yuvası Vodafone Arena’da hem atmosfer ve sportif açıdan hem de mali açıdan Beşiktaş’ın gelecekteki başarıları için büyük bir koz olarak göze çarpıyor. Nasıl Süleyman Seba’nın ve dönemin Beşiktaş camiasının Gordon Milne’e tanıdığı şans Türk Futbol tarihinin en başarılı Beşiktaş dönemini beraberinde getirdiyse, Yıldırım Demirören’in bıraktığı enkazın ardından camianın tek yürek olup sabırla ve kararlılıkla hareket etmesi de zor geçen dönemlerin ardından Beşiktaş’a 14.lig şampiyonluğunu getirdi. Tabii ki bu sabır ve kararlılığın tek getirisi 14. şampiyonlukla sınırlı değil. Beklentisiyle, heyecanıyla ve hikayesiyle Beşiktaş bu sezon sadece 14. şampiyonluğunu değil adeta kendi saldırgan ve winner kimliğini de tekrar kazandı. Oğuzhan Özyakup’un şampiyonluğu getiren Osmanlıspor maçından sonra mikrofonlara söylediği gibi “O sene bu sene, bundan sonra her sene.”
TEBRİKLER BEŞİKTAŞ!