Ne yazık ki Beşiktaş’ın son yıllardaki yönetim istikrarsızlığı teknik direktörlük pozisyonunu adeta bir mevsimlik işçiliğe dönüştürdü. Durumdan nasibini alan son isim de Giovanni van Bronckhorst oldu. Gio’nun ardından yönetimde epey değişim oldu ve Serdal Adalı göreve geldi. Taraftar Sergen Yalçın’ın takımın başına geçeceğine dair emin gibiyken çiçeği burnunda başkan Serdal Adalı ile Sergen hoca bir anlaşma zemini bulamadı. Bu durumsa taraftarın merakını giderek tırmandırdı. Soru işaretlerini açıklığı kavuşturan isimse Norveçli antrenör oldu. Böylece Beşiktaş yeni patronunu bulmuş oldu.
Son deneyimini Beşiktaş’a gelmeden 3 yıl önce İngiliz devi Manchester United’ta yaşayan Ole Gunnar Solskjaer, ehemmiyeti şimdilerde anlaşılan son derece başarılı bir dönem geçirdi. Fakat zihinleri kurcalayan birkaç soru var ki: Manchester United’tan niye kovuldu, neden 3 yıldır boşta, oyuna bakışı nasıl, direktörlük karakteri hakkında neler söylenebilir ve daha niceleri… Gelin kafalardaki bulanıklığı biraz olsun gidermeye çalışalım.

Esasında kariyerine epey alışkın olduğu bir yerden başlamıştı. Manchester United’ın rezerv takımı ile yolculuğuna başlayan teknik adam, burada oyuna karşı kendi hücumcu algısını cesurca sergileyerek yakından tanıdığımız isimlerin dikkatin hemen çekmişti. Rezerv takım deneyimi sonrası kendini bir başka kulüpte -Molde’de- bulan Ole, Norveç’te deyim yerindeyse tozu dumana kattı.
Üst üste iki yıl -2010-11, 2011-12- lig kupasını müzeye götüren antrenör, ertesi yıl da kupayı alınca spot ışıkları Ole’nin üzerine çevrilmişti. Başarılı yerel deneyimi sonrası yolu bir kez daha Britanya’ya düşen Ole, bu kez de Galler’e gidip Cardiff ile kısa bir 2. lig deneyimi yaşadı. Ancak her iki tarafın da birbirinden pek memnun olamamasıyla antrenörün yolu kısa sürede tekrar Molde’ye dönmüştü. 3 sezon süren yolculuk bu kez kupasız geçse de Ole’nin oyuna bakışı eski dostun iştahını kabartmıştı.

2018 yılında adını şimdilerde yakından tanıdığımız Jose’nin koltuğunu devralıp kendini yine United’ta bulan Norveçli, aslında şu andan farksız olarak Beşiktaş gibi epey kaotik bir atmosferde United’a gelmişti. Bu kulübün başarısızlığa tahammül yoktu. Jose’nin yaptıkları dahi taraftarı tatmin etmemişti. Aslında Ole’nin başlangıcı hayli hızlı oldu. Ligde 19 dokuz maçlık periyotta 14 galibiyet alıp bir de destansı bir turla 0-2’lik maçın rövanşında 1-3’lük skorla PSG’yi Şampiyonlar Ligi son 16 turunda saf dışı bırakınca taraftar adeta bulutların üstündeydi.
Ferguson sonrası, bu kadar tatmini ilk kez yaşıyorlardı. Oyun onları mutlu ediyor ve eski günleri anımsatıyordu. Ertesi sezon ligi 3. sırada tamamlayınca care taker’lık -Türkçe’de geçici hoca deniyor- sona ermesiyle koltuğu sağlama aldı.

2020/21 ise şimdiden bakınca gerçek bir rüyaymış. Ole, özellikle büyük maçlarda Pepp’ten Klopp’a, Emery’den Tuchel’e herkese diş geçire geçire seyirciyi mest etti ve lig 2.’si oldu. Beklentiler giderek zirve yapmışken bir de o yaz Ronaldo United’a geri dönünce taraftar eski günlere tam dönüş istiyordu artık. Bunun Premier Leauge şampiyonluğu isteği ile sonuçlanacağı ise aşikârdı.

Ancak beklenen olmadı. Bu kadar beklenti medyayı epey iştahlandırdı. Ole’nin yakın dönemin en istikrarlı hoca olmasındaki başlıca neden olarak görülen Alex Ferguson paravanı bile artık onu koruyamaz oldu. 35 yaşına gelmiş ve artık pres oyunu yerine nokta santraforluk görevini üstlenmesi gereken bir Ronaldo’ya bir türlü yer bulamadı. Ronaldo’nun ismi onu yendi ve Ole, Kasım 2021’de alınan 4-1’lik mağlubiyetle koltuğundan oldu.
Şimdilerde Manu son derece başarısız olduğu için insanlar daha yüksek sesle söyleyebiliyor ancak bu durum o dönemlerde ciddi tartışmalara sebebiyet verdi. Ole’nin döneminin bir masal mı yoksa kabus mu olduğu sıkça tartışıldı. Fakat bu denli keskin konuşmaya gerek yok. Her ne kadar bu kadar büyük bir kulüpte hiç kupa almamış olması insanları şüpheye düşürse de Ole, United’a son yılların en iyi futbolunu oynatan antrenör oldu. Dönemin önemli atletleri Rashford, Greenwood ve Pogba en iyi günlerini onunla yaşadı. Özellikle de Martial bu durumu en iyi değerlendiren isim oldu. O günlerde taraftarın takdirini geri kazanan Fransız şimdilerde ise adeta futbolu unutmuş gibi.

Peki, Ole neden kovuldu? Sorunun cevabını sadece Ronaldo’da aramak doğru olmaz. United’da Erik ten Hag’ın hatta şimdilerde Ruben Amorim’in yaşadığı sıkıntı Ole’nin de başının belasıydı. Kulüp, yaptığı epey pahalı transferlere rağmen bir türlü büyük takımların olmazsa olmazı set oyununa uygun bir kadro profili oluşturamadığından Ole; de Pepp ile oynarken sanki bir Palace, Fulham ya da Brentford deplasmanına çıktığından çok daha rahat gibiydi. Ancak sayıca en iyi ihtimalle ligde bu maçlardan 10 kez oynanan bir ortamda kalan maçlar onun açısından giderek kabusa dönüştü. Burada sadece Ole sorumlu dersek 80 milyon euro’ya Harry Maguire gibi pek çok sözde dahice transfere imzasını atan eski United yönetimine -Glazer ailesine- haksızlık etmiş oluruz tabii.

Peki, Norveçli antrenör Beşiktaş’ta neler yapabilir? Burada da menajerlik karakteri devreye giriyor aslında. Ole için Beşiktaş’ta çok baskı var, buna dayanamaz demek biraz komik olur. Zira baskının başkentinden geliyor kendisi. Peki, şu ana kadar konfor alanından çıkmayan bu adam için Dolmabahçe’de Ferguson’luk yapıp onun ömrünü uzatması gereken kişi kim -kim diyorum çünkü bu isim Ole’nin kendisi değil ?
Solskjaer, gerçek bir Norveçli. Son derece naif ve sakin tavırlı bir hoca. Dolayısıyla bu iklimin bitkisi değil. İngiltere için de çok kibar kaldığından Manu’nun vücut bulmuş hali Sir’in kanatları altında antrenörlük yapan Ole’nin buradaki destekçisi Serdal Adalı olmak zorunda. Neden derseniz, nedeni epey basit aslında. Son üç yılda, hemen hemen daha aylar aralığı görmeden yarışa havlu atan Beşiktaş’ta taraftar rasyonel olmak zorunda olmasa da kısa döneme 6 teknik adam sığdırdı. Dürüst olmak gerekirse Ole’nin gelişi dahi dev bir sürpriz aslında.

3 yıldır UEFA analistliği yapan ve kulüp çalıştırmayan Ole’nin bu nadas dönemi, antrenörlüğüne nasıl yansımış bilinmez ancak kendisinin ismi Beşiktaş’ın aradığı türden. Serdal Adalı bu süreçte yerli yabancı pek çok isme gittiğinde ve özellikle yabancıların son dönemin 6 teknik adamlı ürkütücü sürecine bakışlarını gördüğünde bizlerden çok daha net şekilde bazı şeyler anladığına inanıyorum. Hem başkanlık yapacağı 6 aylık süreçte hem de yeni seçimde hem kendi koltuğu hem de teknik adamın konforu için ne kendisinin eski günlerinden Quaresma gibi isimli transferlere ne de Polonya’dan çıkışı hayli gecikmiş Muci için Polonya cumhurbaşkanını devreye soktuğu masalını anlatan bir yönetim anlayışına ihtiyacı yok. Dolmabahçe’nin istikrara, huzura ve biraz da güzel bir oyuna ihtiyacı var!
Görseller Beşiktaş JK, Molde FK, Manchester United, ve Anadolu Ajansı sayfalarından alınmıştır.