Yeni formatla birlikte, 30 Aralık gecesi hem bizler hem de Avrupa genelindeki hemen her futbolsever için UEFA Avrupa Ligi açısından oldukça heyecanlı bir akşamdı. Takımlar, aynı anda çalan düdüklerle ilk sekize ve son 24’e kalmak adına ciddi bir mücadele verirken, Edirne’den Van’a kadar olan bölgede ise durum pek parlak değildi. Konferans Ligi’ndeki temsilcimiz Başakşehir, zaten haftalar öncesinden kötü haberi vermiş ve elenmişti. Geriye, ilk sekiz mücadelesi veren ancak turnuvaya çok iyi başlamasına rağmen temposunu epey düşüren Galatasaray ile play-off için yarışan Beşiktaş ve Fenerbahçe kalmıştı.
Sarı-kırmızılı ekip, Hollanda’da hem oyun hem de skor anlamında istenileni veremedi ve tüm takımlar arasında en kolay fikstürlerden birine sahip olduğu düşünülen Galatasaray, turnuvayı ilk sekizin dışında, 14. sırada tamamladı. Fenerbahçe ise yalnızca 3 puan daha az toplamasına rağmen, formatın cilvesiyle son anda kendini 24. sıradan play-off’larda buldu. Tatsız haber ise Beşiktaş’tan geldi. Henüz bir hafta önce, belki de tüm Avrupa’daki en formda takımlardan biri olan Athletic Club karşısında alınan 4-1’lik galibiyetle taraftar umutlansa da bir başka Hollanda deplasmanında Twente’ye mağlup olan temsilcimiz, turnuvaya veda etti. Biz ise şimdi üç takımımıza göz atarak Avrupa maceralarını değerlendireceğiz.
Beşiktaş’ın Vedası

Dediğimiz gibi, daha bir hafta önce evinde aldığı görkemli galibiyet bir yana, oynadığı oyunla bile taraftarına umut veren Beşiktaş, turnuvaya veda etti. Ole hoca ile gelen bu zaferi, sezon başındaki 5-0’lık Galatasaray galibiyetiyle kıyaslamak mümkün. Zaman zaman umut verse de şu bir gerçek ki Beşiktaş, yalnızca zayıf bir kadroya sahip olmakla kalmıyor, kulüp kültürüne de hiç alışkın olmadığı bir kimlikle hareket ediyor. Bu, genellikle dile getirilmekten kaçınılan bir konu olsa da Beşiktaşlı oyuncular özelinde durum sanırım netleşiyor: Maalesef maç seçiyorlarmış gibi görünüyorlar. Kadro, son bir iki yıl içinde Norveçli yeni patronla birlikte tam yedi teknik direktör değiştirdi, ancak kim gelirse gelsin aşırı istikrarsız görüntü bir türlü değişmedi. Daha fazla konuşup Beşiktaşlı taraftarları üzmek istemem ama sanırım şu noktada herkes hemfikirdir: Kadro için tek çare, fabrika ayarlarına dönmek gibi görünüyor.
Galatasaray – AZ Alkmaar Eşleşmesi
Hemen hemen her zorlu maçtan hem oyun hem de skor anlamında istediğini alarak taraftarını mutlu eden Galatasaray’da, yıllardır çözülemeyen bir sorun bir kez daha sarı-kırmızılıları hayal kırıklığına uğrattı. Geçen sezon nasıl ki Bayern’e zor anlar yaşatıp, Manchester United karşısında şov yaparken, Şampiyonlar Ligi öncesinde Molde ve UEFA Avrupa Ligi’ndeki Sparta Prag eşleşmelerinde bekleneni verememişse, bu sezon da benzer bir tablo ortaya çıktı. Tottenham’ı adeta sahadan silen takım, Young Boys, RFS ve Dinamo Kiev gibi rakiplere karşı bırakın istenileni vermeyi, neredeyse futbolu unutmuş bir görüntü çiziyor.

Ancak olumsuzlukları bir kenara bırakıp eldeki duruma odaklanacak olursak, her ne kadar sekiz maçlık süreçte AZ Alkmaar’a karşı alınan 1-1’lik sonuç ve sergilenen performans taraftarın aklında soru işaretleri yaratsa da Galatasaray, çok rahat geçebileceği, hatta kâğıt üzerinde açık ara favori olduğu bir tura çıkıyor. Ancak asıl zorluk, bu turun ardından başlıyor. AZ Alkmaar engelini aşması halinde, ligde ağır yıprandığı için gözünü Avrupa’ya çevirmiş iki İngiliz devi, Tottenham ve Manchester United, Galatasaray’ı bekliyor.
Galatasaray, elini güçlendirmek adına medyada çıkan haberlere göre forvet hattını Alvaro Morata ile takviye etmeyi planlıyor. Icardi’nin yokluğunda Batshuayi’den de çıkış yaparak, Okan Hoca’nın özellikle Tottenham maçında denediği ve özlemini çektiği çift forvet düzenine dönmesi bekleniyor. Bu doğrultuda, takımın 3-4-1-2 formasyonuna geri dönmesi söz konusu. Üçlü savunma sisteminin bir diğer avantajı ise yıllardır kanayan bir yara olan bek problemini bir nebze olsun gizleyebilmesi. Zira Ajax mağlubiyetinde sol bekte Berkan, sağ bekte ise Kaan forma giymişti. Dahası, bek bölgesine 20 milyon euro harcanmış olmasına rağmen, Galatasaray taraftarı bu ikiliyi yakından tanıyor. Çünkü geçen sezon, milyonlarca euro’luk transferlere rağmen, UEFA Avrupa Ligi’nde Sparta Prag’a elenirken de sahada bek oyuncusu olmayan aynı bek ikilisi vardı.
Fenerbahçe – RSC Anderlecht Eşleşmesi
Fenerbahçe’de ise kaderin tatlı bir oyunu olacak ki yine Braga’nın işin içinde olduğu bir akşam yaşandı. Ancak bu kez gülen taraf, Mourinho’nun öğrencileri oldu. Braga’nın galip gelmesi halinde Fenerbahçe turnuvaya veda edecekti, fakat Braga’nın 90+4’te bulduğu bariz ofsayt golü VAR’dan dönünce, sarı-lacivertliler son anda kendini 24. sıradan play-off’lara atmayı başardı.
Tabii ki mutlu haberin son dakikada gelmesi insanların aklında bu anı bırakmış olabilir, ancak inkâr edilemez ki Fenerbahçe, özellikle Mourinho birlikteliği ve yaptığı büyük harcamalar göz önüne alındığında, kendisine hiç yakışmayan bir sekiz maçlık periyot geçirdi. Elbette Fenerbahçe’nin oldukça zorlu bir kura çektiğini kabul etmek gerekir, ancak işleri daha da karmaşık hâle getiren asıl faktör Mourinho’nun kendi tercihleri oldu.
Yeni transferlerle kadro derinliği artmış olsa da ilk maçlar için belirlenen kadro listesi, Fenerbahçe’yi rakiplerinden daha zor bir duruma soktu. Örneğin, Jayden Oosterwolde sakatlanmadan önce bile stopere çekilmişken, kadroda tek doğal sol bek olan Filip Kostić’in dışarıda bırakılması dikkat çekiciydi. Aynı şekilde, birçok mevki için joker niteliğinde olan Oğuz Aydın’ın da kadroya alınmaması, bu durumun bir başka örneğiydi. Umarız yeni eklemelerle birlikte bu tablo değişecektir.”

Belçika temsilcisi Anderlecht ile eşleşmeye gelecek olursak, tıpkı Galatasaray gibi Fenerbahçe de kâğıt üzerinde rakibinin oldukça önünde görünüyor. Ancak bu bile durumun ironikliğini ortaya koyuyor. Her ne kadar kendimizi favori olarak görsek de gerçekler pek de öyle söylemiyor. Anderlecht, eşleşmeye 10. sıradan gelen tarafken, Fenerbahçe çok daha güçlü görünmesine rağmen tam 14 sıra geride kaldı.
Üstelik bu yalnızca matematiksel bir durum değil. Fenerbahçe’nin zorlu fikstürünü göz önünde bulundursak bile birçok maçta, adına yakışır bir oyun sergileyemedi. Tabii asıl merak edilen nokta, yeni transferlerle birlikte nasıl bir tablo oluşacağı. Zira bu turun ardından Rangers ya da Olympiakos ile eşleşecek Fenerbahçe için aslında net bir çeyrek final fırsatı var gibi görünüyor.
Ancak işte tam da burada kritik bir nokta devreye giriyor. Sezon başında da bu kadro kâğıt üzerinde hiç fena görünmüyordu. Fakat oynanan maçlar gösterdi ki asıl mesele, kadronun piyasa değeri ya da mazide kalmış büyük isimleri değil. Fenerbahçe’nin, Mourinho’nun şu ana kadar gösterdiğinden daha iyi bir teknik liderlik ve doğru oyuncu seçimleri yapmasına ihtiyacı var. Eğer yeni transferleri de sürece dahil ederek daha dengeli bir kadro mühendisliği ortaya koyabilirse, belki de bu turnuvada en çok ihtiyacı olan şey gerçekleşir: Fenerbahçe, uzun süredir hasret kaldığı büyük bir Avrupa başarısına ulaşabilir.”
Görseller UEFA, Beşiktaş , Galatasaray ve Fenerbahçe sayfalarından alınmıştır.