Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Türkiye’nin Diplomasisi: Tarafsız mı, Dengeli mi?

Avrupa’da 21. yüzyılın şu ana kadarki en kanlı savaşı olan Rusya-Ukrayna savaşı değişen gündem dolayısıyla gölgelenmiş olabilir fakat hâlâ devam etmektedir. On binlerce sivil ve asker; tahrip edilmiş şehirler ve evlerinden edilmiş milyonlarca Ukraynalı… Öte yandan ambargolarla boğuşan ve giderek izole olan Rusya ekonomik anlamda da bir enflasyon kriziyle karşı karşıya. Bu bağlamda bir ülke sahada benzersiz tutumuyla öne çıkmayı başarıyor: Türkiye Cumhuriyeti. Ne Avrupa’da ne de dünyanın başka bir yerinde başka hiçbir ülke Rusya ve Ukrayna ile aynı anda olumlu diplomatik ilişkiler yürütmeyi başaramamıştır. Buna ek olarak hem bir NATO ülkesi hem de bölgede önemli bir aktör olarak Ankara kritik bir rol üstlenmiştir. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Türkiye’nin diplomasisi ise tarafsızlık ile denge stratejisi arasında bir denge sağlamaya çalışmaktadır. Ayrıca Türkiye kendi çıkarlarını da göz önünde bulundurarak bazen bir tarafını değiştirebilmektedir. Fakat bunun avantajları olduğu gibi dezavantajları da vardır, bu nedenle yazımda her ikisini de ele alacağım.

Türkiye’nin Diplomasi Stratejilerinin Temelleri

Türkiye, coğrafi olarak Asya ve Avrupa arasında bir geçiş noktası niteliğindedir. Bu nedenle, her iki kültürden de unsurlar barındırır ve tam olarak bir tarafta değildir. Ayrıca Karadeniz’deki varlığı ve enerji koridorlarındaki etkin rolü gibi faktörler bu ülkenin ne kadar çok yönlü ve stratejik olduğunu vurgular niteliktedir. Türkiye, bu çok yönlü yapısı gereği hem coğrafi hem de stratejik anlamda önemli bir konumdadır. Bunun bir sonucu olarak Türkiye Batı ve Rusya’nın mevcut çatışmasında kendisini bir tür arabulucu olarak konumlandırmaktadır. 

Türkiye, tarihin seyrinde hem Rusya hem de Ukrayna ile güçlü bağlar kurmuştur. 2020’de imzalanmış Serbest Ticaret Anlaşması, Türkiye’nin Ukrayna ile olan ekonomik bağlarını pekiştirirken 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi karşısında Türkiye’nin bu girişimi tanımaması Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu kanıtlar. Diğer taraftan, Akkuyu Nükleer Santrali projesi ve S-400 hava savunma sistemi alımı da iki ülkenin birbirine olan bağımlılığını artırmıştır. Özetlemek gerekirse, Türkiye’nin savaştaki bu özgün konumu, her iki ülkeyle de tarihsel süreçte inşa ettiği bu ilişkiler sayesinde mümkün olmuştur.1

Türkiye’nin savunma sanayi alanında attığı adımlar iki ülke ile olan diplomasi stratejisinin bir parçası niteliğindedir. Türkiye, Ukrayna’ya yaptığı Bayraktar TB2 SİHA satışlarıyla Ukrayna’ya savaşabilmesi için gerekli gücün sağlanmasında büyük bir destek vermiştir. Dahası, NATO müttefikleri arasında Ukrayna’ya en fazla somut askeri desteği de Türkiye sağlamıştır. Buna karşın, yine Türkiye Rusya ile olan projelerinden de geri kalmamıştır. Örneğin, Kazan Helikopterleri Üretimi İşbirliği kapsamında Türkiye Aselsan gibi yerel savunma sanayii şirketlerini dahil ederken Rusya üretmiş olduğu Kamov Ka-32 helikopterlerinin kurtarma ve yangın söndürme alanlarında da kullanılması adına helikopterlerin Türkiye’de modernizasyonu üzerine çalışmalar yapmıştır. Sonuç olarak da Türkiye, tarihsel bağları, stratejik konumu ve çok yönlü diplomatik ilişkileri sayesinde Rusya-Ukrayna Savaşı’nda kendine has bir pozisyon elde etmiş ve bu temeller üzerine oluşturduğu politikalarıyla uluslararası sahnede arabuluculuk rolünü üstlenmiştir.2

Arabuluculuk Girişimleri ve Temel Başarılar

Rusya-Ukrayna Savaşı’nda dengeli ilişkileri sayesinde Türkiye önemli arabuluculuk girişimlerine imza atmıştır. Bunlardan öne çıkanlarından birisi küresel bir gıda krizini doğuran tahıl ihracatı kesintilerine çözüm bulmak amacıyla Birleşmiş Milletler ile birlikte yürütülen Karadeniz Tahıl Koridoru Antlaşması‘dır. İstanbul’da yapılan görüşmeler sonrasında Ukrayna’nın yeniden tahıl ihracatına başlanması sağlanmıştır ve dolayısıyla gelişmekle olan ülkelerde gıda fiyatları dengelenmiştir. Örneğin, bu krizden en ağır etkilenmiş Kenya, Etiyopya ve Güney Sudan gibi ülkelerin Türkiye’ye olan olumlu bakışı gelişmiştir. Bu durum, ileride Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu pozitif yönde etkileyebilir ve bu gibi ülkelerle daha güçlü diplomatik ilişkiler sürdürmemize olanak tanıyabilir.

Ankara’nın başarılarından bir diğeri ise taraflar arasında gerçekleşen esir değişimini organize etmesi olmuştur. Savaş sırasında Rusya ile Ukrayna arasındaki diyalog kanallarının kapatıldığı bir ortamda Türkiye, her iki taraf için de sağlam bir arabulucu olmayı başarmıştır. Özellikle üst düzey Ukraynalı komutanların vatanlarına geri dönmesi gibi süreçlerde Türkiye’nin girişimleri, insani boyutlarıyla ön plana çıkmış ve her iki tarafın da Türkiye’ye olan güvenini pekiştirmiştir.

Antalya Diplomasi Forumu ve İstanbul Barış Görüşmeleri gibi gelişmelerde de Türkiye’nin diplomatik alanda nüfuzunu görmek mümkündür. Savaş sırasında iki tarafın bir araya geldiği nadir durumlardan birkaçı Türkiye’nin düzenlemiş olduğu bu gelişmelerle oluşmuştur. Henüz kalıcı bir barış sağlanamamış olmasına rağmen Türkiye’nin bu süreçte sarf ettiği arabuluculuk çabaları uluslararası alanda etkin, bağımsız ve özgün bir aktör olmasında etkili olmuştur. Fakat bütün bu başarılara rağmen, izlenen denge politikasının uzun vadeli sürdürülebilirliği ve sonuçları hala tartışılmaktadır.3

Tarafsızlığın Muhtemel Riskleri

Nötrallik ve pragmatizm üzerine kurulmuş olan Türk denge politikası, her ne kadar Rusya-Ukrayna Savaşı’nda olumlu sonuçlar vermiş olsa da sürdürülebilir olmadığı açıktır. Türkiye’nin bir NATO üyesi olmasına rağmen Rusya ile sürdürdüğü askeri ve ekonomik ortaklıkları, Batı’daki müttefikleri tarafından şüpheyle karşılanmakta ve aralarındaki güven ilişkisini zedelemektedir. Örneğin, Rusya’dan alınan S-400 hava savunma sistemleri NATO tarafından tepkiyle karşılanmıştır ve Türkiye’nin ittifak içindeki konumunu sorgulatmıştır. Benzer şekilde, Akkuyu Nükleer Santrali ve TürkAkım projeleri gibi Rusya ile yürütülen ekonomik iş birlikleri Türkiye’nin Moskova’ya olan ekonomik bağımlılığını artırarak Batı’daki müttefikleri ile olan ilişkilerini daha da karmaşık bir hale getirmektedir.

Buna paralel olarak Rusya ile artan ekonomik iş birliği, Türkiye’nin Ukrayna ve halkında da şüphe ve güven kaybına neden olma potansiyeli taşımaktadır. Ukrayna’ya Bayraktar TB2 SİHA satışları vasıtasıyla doğrudan destek sağlanmasına karşın Rusya ile yapılan Akkuyu Nükleer Santrali ve TürkAkım gibi projelerdeki işbirliği Kiev’i düşündürmektedir. Batı tarafından “Rus yanlısı” bir aktör olarak görülmek Türkiye’yi Batılı ambargo, yaptırım veya siyasi izolasyona itebilir. Öbür taraftan, arabuluculuk unvanını üstlenmesine rağmen Ukrayna’ya somut destek veriyor olması da Doğu bloktaki müttefikleri tarafından tutarsız karşılanabilir ve yakın bir sonuç doğurabilir. Özetle, Türkiye bu savaşta arayı bulmak suretiyle aldığı rol yüzünden her iki tarafla da ilişkilerini zor duruma sokabilecek bir risk ile karşı karşıyadır.4

Sonuç 

Türkiye’nin Rusya-Ukrayna Savaşı’nda üstlendiği diplomatik rol, getirdiği başarılar kadar içerdiği riskler ile de dikkat çekmektedir. Üstlenilen bu rol sayesinde kısa vadede Türkiye’nin çok kritik bir konuma geldiği ve küresel krizlerin hafiflediği doğrudur. Fakat uzun vadede böylesine bir strateji Anadolu’yu Batı ve Doğu arasındaki ince çizgi haline getirir ve sonucu olarak Türkiye her iki kültürden de unsurlar barındırmasına rağmen ikisi tarafından da tam anlamıyla kabul edilmez. Bu durum, Türkiye’nin hem Doğu ile sürdürmekte olduğu enerji ve ticaret ortaklıklarını hem de Batı ile olan ekonomik ve güvenlik temelli iş birliğini tehlikeye atabilir. Sonuç olarak da Türkiye’nin bu dengeyi sağlayamamış olması siyasi arenada yalnızlaşma riskini ortaya çıkarabilir. Bu nedenle Türkiye olarak itibarımızı radikal kararlarla sarsmamalı ve bulunduğumuz arabulucu konumunu stratejik bir avantaja çevirip iki tarafın da güvenini kazanmaya çalışmalıyız.  

Kaynakça

  1. Rusya-Ukrayna Savaşı ve Türkiye’nin Diplomatik Rolü

    Hale, W. (2013). Turkish Foreign Policy Since 1774. Routledge.

    Cornell, S. E. (2019). “Turkey and the Changing Dynamics of Russian-Turkish Relations.” The Washington Quarterly, 42(3), 89-108.

    ↩︎
  2. Bayraktar TB2 ve Türkiye’nin Savunma Sanayii
    • Kılıç, H. (2021). “Türkiye’nin Savunma Sanayii ve Bayraktar TB2’nin Stratejik Önemi.” Journal of Defense Studies, 4(2), 67-85.
    • Balcı, B. (2022). “Bayraktar Drones in the Russia-Ukraine War.” Anadolu Agency Analysis Reports. ↩︎
  3. Türkiye’nin Arabuluculuk Çabaları ve Antalya Diplomasi Forumu
    • Antalya Diplomasi Forumu. (2022). “Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Türkiye’nin Arabuluculuk Rolü.”
    • Yılmaz, S. (2022). “The Role of Turkey in Mediating Russia-Ukraine Peace Talks.” Middle East Policy Journal, 29(3), 45-63. ↩︎
  4. Türkiye’nin Denge Politikası ve Riskleri
    • Özkan, M. (2011). “Turkey’s Soft Power: Limits and Challenges.” Insight Turkey, 13(2), 41-54.
    • Üstün, K. (2023). “The Implications of Turkey’s Balancing Strategy in the Russia-Ukraine War.” Global Policy Review, 10(1), 77-91.
    ↩︎

Leave a Reply