Mezarlık bekçisi mi, ölümün bekçisi mi, yoksa özgürlüğün bekçisi mi Beşir? Ölümle yaşamın o ince çizgisine sandalyesini çekmiş, morarmış dudaklarıyla sigarasını ve çayını içip kendi dünyasındaki doğrularını düşünüyor ve yaşıyor. Evet, kendi dünyası çünkü Beşir ne eşinin ne devletin ne de dünürlerinin beklentisini karşılayabilecek kadar “normal”. Bu yüzden deli denmez mi zaten Beşir gibilere?
1994 yapımı olan “Garip Bir Koleksiyoncu” mezarlıkta bekçi olan Beşir’in kendini dış dünyadan soyutlayıp kendi içerisinde ölüm gerçeğini düşünmesini ve modern dünya insanına anlam vermeye çalışmasını konu edinmektedir. Beşir aslında filmde bir karakter olarak kullanılsa da aslında ölümün ta kendisidir. Elinde üç tane kazmayla mezarlıkta misafirlerini bekleyen ölüm, Beşir olmuştu. Ölüm kavramına dikkat ederseniz bütün ilimler, bilimler her biri bir yandan çekiştirir bu kavramı. Biyolog ayrı inceler filozof ayrı din bilimci ayrı… Varlığımıza anlam kazandıran bir unsurdur çünkü ölüm. Sayı doğrusunda koyduğumuz kısa, dik çizgidir. Egzistansiyalizmin de savunduğu gibi ölüm, bireylerin kendi varoluşunu sorgulamasına olanak tanıyan bir olgudur ve aslında hayatın absürdlüğünü ortaya çıkarır.

Beşir de bu noktada bize ölümü “soğuk bir barış” olarak tanımlıyor çünkü dünyadayken bitmeyen o hırslar, miraslar, aldatmalar, böbürlenmeler hepsi toprağın filtresinde takılıp kalıyor. Beşir de bunun acısını çıkarıyor haklı olarak. İdam kararını veren başsavcıyla idam edilen mahkûmu yan yana koyuyor. Neden mi? Çünkü Beşir adaleti kitaplarda değil kendi vicdanında taşıyor, merhameti sözde değil kalbinde, iyiliği toplum karşısında değil aynanın karşısında yapıyor.
Filmde dikkat çekici bir diğer karakter olan psikolog, tedavi etmek için geldiği hastanın aslında hasta olmadığını görünce hayatının kırılma noktasını yaşamaktadır çünkü Beşir aslında bir hasta değil, modern hayatın getirdiği hastalıklı düşünceleri reddeden farkındalığı yüksek bir birey. Heidegger tarafından ortaya atılan sein-zum-tode kavramı yani “ölüme-doğru-varlık”, insanoğlunun varoluşsal olarak ölümü yalnızca soyut bir kavram olarak görmeyip bunu somut olarak hissedip düşünmesi anlamına gelir. Burada Beşir sein-zum-tode’ye fazlasıyla yönelmiş ve belki bu kavramın varlığından habersizken bunu temsil etmektedir. Filmin sonundaki manifesto da bizlere aslında bir özet niteliği taşımaktadır:
“ne yatarsınız canlar kalkın,
kalkın da görün dünyadakilerin hallerini,
bal tutan parmağını yalar demiş ya birisi.
tutup tutup yalıyorlar parmaklarını her gün
gökten yıldız kayar gibi biri kayıyor da aralarından,
ne sizden haberleri var ne de sizin gibi olacaklarından,
bakmayın üzerinize kapanıp da döktükleri gözyaşlarına
daha mezarlık duvarını çıkmadan
kuruyuverir gözlerindeki yaşlar; ağlarken gülüverirler.
ölenle ölünmez diyerek!”
Kaynakça
Özel, N. (Yönetmen). (1994). Garip bir koleksiyoncu [Film]. Feza.
Wikipedia (2024). Heideggerian terminology. https://en.wikipedia.org/wiki/Heideggerian_terminology. Erişim Tarihi: 08.01.2024