Süper Lig’de son iki sezonun şampiyonu Beşiktaş, bu sene UEFA Şampiyonlar Ligi’nde Türk takımlarına ait birçok rekoru da alt üst ederek grubunu lider bitirdi ve son 16 turunda Bayern Münih’in rakibi oldu. Şenol Güneş yönetiminde geçen son 2.5 sene içerisinde hem oyun anlamında hem de sportif başarı anlamında bir hayli yol kat eden Beşiktaş’ın ligdeki performansı ise geçtiğimiz seneleri mumla aratıyor. 17 maç sonunda 8 galibiyet, 6 beraberlik ve 3 mağlubiyetle yalnızca 30 puan toplayabilen Beşiktaş’ta Şenol Güneş, özellikle ligde kapalı oyun anlayışıyla mücadele eden takımlar karşısında bıraktığı puanlar ve oyuncu tercihleri konusunda hem medya hem de taraftarlar tarafından yerden yere vuruluyor. Gordon Milne dönemiyle birlikte Türk futbol tarihinin en başarılı Beşiktaş dönemi olarak lanse edilen bu dönemde en az Şenol Güneş kadar Şenol Güneş’e yöneltilen eleştirileri de sorgulamak ve rasyonel açıklamalar getirebilmek oldukça önemli.

QUARESMA VE DİĞERLERİ

Taraftar ve medya bazında eleştirilerin en çok geldiği yer olan Quaresma ve Lens konusundan yani kanat tercihlerinden başlayalım. 2015/2016 senesiyle beraber Beşiktaş’a dönen Ricardo Quaresma, ilk senesinde Gökhan Töre’nin arkasında kalmış ve göreceli olarak daha az süre almıştı. Geçtiğimiz sezonla beraber Gökhan Töre’nin de ayrılışıyla ilk 11’e yerleşmiş ve Beşiktaş’ın akıcı oyunu içinde yaptığı ortalarla ve asist katkılarıyla yerini sağlamlaştırmıştı.. Bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde yaptığı asistlere rağmen özellikle Süper Lig maçlarında yaptığı top kayıplarıyla ve isabetsiz ortalarla eleştiri oklarının hedefi altında olan Quaresma’daki sorunun bireysel değil Beşiktaş’ın tercih ettiği oyun sisteminden kaynaklandığını söylemek bana göre yanlış olmaz. Geldiği günden beri Oğuzhan Atiba ikilisiyle merkezden hücum edip pozisyon yakalamaya çalışan Şenol Güneş; geçen sezon yer yer ve bu sezon sıklıkla, Talisca’nın da hava toplarındaki fırsatçılığını göz önünde bulundurup yan toplarla gol aramaya çalışan bir hücum şablonu oturttu. Şenol Güneş’in Quaresma ve Babel’in hazırladığı yan toplarla merkezdeki forveti iyi bir şekilde beslemeye dayalı bu sisteminin özellikle Avrupa maçlarında başarılı olduğu açık fakat ligde Beşiktaş’a karşı oldukça defansif oyun planlarıyla sahaya çıkan ve rakip ceza sahalarının mümkün olduğunca kalabalık tutulduğu Süper Lig maçlarında yan top deneme alışkanlığı, Quaresma’nın tek başına Barcelona’nın takım olarak yaptığı orta sayısını geçmesi gibi gülünç ve kötü istatistikleri de beraberinde getirdi. Bana kalırsa 34 yaşındaki Quaresma’yı hücumda hedef oyuncu olarak kullanmak yerine kanatta bir tehdit olarak kullanmak hem Quaresma’yı korumak hem de tıkanan Beşiktaş hücumlarına nitelik kazandırmak açısından çok daha isabetli bir tercih olur. Kanat konusunda Quaresma’ya alternatif olabilecek Lens’e baktığımızda da özellikle Lens’in fazla kiloları ve isteksiz tavırlarıyla sezona durgun bir görüntüde başlaması Şenol Güneş’i Quaresma’ya daha çok fırsat vermeye itti bana kalırsa. Neredeyse tüm röportajlarında, süre alamayan oyuncuların kendilerini hazır tutmaları gerektiğinden bahseden Şenol Güneş’in Lens’in hazır bir görüntüde olmadığını düşünmesi ve bu nedenle ona az süre vermesi de çok absürd bir düşünce değil zira tüm hafta boyunca antremanlarda gözlemlediği Lens’in sonradan oyuna girdiği maçlarda oldukça tutuk ve takımın sahadaki genel görüntüsüyle alakasız bir görüntü vermesi, pas trafiğine tam olarak katılamaması düşünüldüğünde değişiklik olsun diye Quaresma yerine Lens’i düzenli oynatmak şu aşamada Quaresma’ya verilecek düzenli şanstan daha riskli bir hareket olabilir. Özetlemek gerekirse kanat konusundaki sorunun Quaresma’nın kısa zamanlı formsuzluklarından çok Şenol Güneş’in kanatlardan yapılan ortaları merkez alan hücum şablonuyla ve skora etki edebilecek herhangi bir başka oyun planı denememesiyle ilgisi olduğunu söylemek ve “neden başka bir oyuncu tercih edilmiyor” sorusunu sormadan mevcut alternatiflerin hem sahada hem de antremanlarda ne durumda olduğuna bakmak gerekiyor.

ORTA SAHADA TERS GİDEN NE?

Orta saha konusunda Oğuzhan’ın istikrarsız formuyla kulübenin yolunu tutması oldukça doğru bir tercihti fakat Güneş’in Talisca’ya olan tahammül sınırının Oğuzhan’a oranla çok daha fazla olduğunu ve bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Önceki kısımda bahsettiğim merkez hücumundan orta-kafa-gol hücumuna geçiş değişikliğinin temel faktörlerinden biri de Sosa’nın ayrılması ve Talisca’nın takıma kazandırılması dersek çok yanlış olmaz sanırım.. Sosa, Beşiktaş için bir ofansif orta saha olarak oldukça çalışkan ve skor üretiminde olduğu kadar oyun üstünlüğünde ve devamlılığında da oldukça önemli bir silahtı. Boşta kalan topları kazanma özelliği ve orta sahada yaptığı baskı hem Oğuzhan’ın hem de Atiba’nın işini daha rahat yapmasını sağlıyordu ve Beşiktaş’ın oyununa oldukça zenginlik katıyordu. Talisca’ya baktığımızda ise bir ofansif orta saha için dünyada eşine az rastlanabilecek bir skorerlik özelliğine sahip olduğunu unutmamak gerekiyor. Yukarıda bahsettiğim hava toplarını gol yapabilme özelliği de yan toplara dayalı sistemde Şenol Güneş’in elini güçlendiren bir özellik.Fakat bunun yanında orta sahada Sosa’ya oranla özellikle defansif anlamda daha pasif ve daha saklanan bir oyun oynadığı da inkar edilemez. Genel oyun planında ve skor tıkanıklığında Şenol Güneş’in en çok hata yaptığı yer bana kalırsa her tür maçta Talisca’yı sahada görmeyi şart koşması. Hem yönetimin hem de Şenol Güneş’in Talisca konusundaki ısrarının temel nedeninin Talisca’yı düzenli oynatarak Avrupa’ya yüksek meblalara satmak olduğunu düşünen biri olarak Beşiktaş’ın takım olarak aktif ve dinamik bir görüntü vermesi gereken, üstün oyunuyla skor elde etmesi gereken maçlarda Talisca’nın şapkadan çıkaracağı tavşanı beklemek oyun ve skor anlamında Beşiktaş’ı geriye götüren bir tercih. Bununla beraber Talisca tercihinin Atiba’nın sahadaki işlevselliğini azalttığını, orta sahadaki oyun üstünlüğünü sağlayan kısa ve devamlı paslar yerine alışık olmadığı bir tarzda kilit paslar atmaya ittiğini, bu durumun da Beşiktaş’ın ofansif anlamdaki üretkenliğini kısıtladığını söyleyebilirim.

CENK, NEGREDO VE FORVET TERCİHLERİ

Forvet konusu da özellikle medyanın deşmeyi sevdiği başka bir konu tabii. Cenk Tosun’un bu sene yaptığı müthiş sıçrayıştan bağımsız olarak geçen seneki Aboubakar örneği Şenol Güneş’in forvet seçimindeki mantalitesini anlamak açısından oldukça önemli detaylardan birisi. Afrika Kupası’ndan gelene kadar tutuk bir futbol sergileyen Aboubakar oldukça verimli bir şekilde takıma entegre edilmişti. Üç senedir Cenk’in önünde oynaması için transfer edilen forvetler Cenk’in yakaladığı ivmeyi hiçbir şekilde kesemedi. Şenol Güneş ise forvette asla kesin bir tercih ve kararda bulunmayarak Cenk’i mümkün olduğunca takımda tutmaya çalıştı.. Bugün hem Beşiktaş kazandı hem de Türkiye tarihinin en yüksek bonservis bedeliyle Everton’a transfer olan Cenk kazandı. Negredo’nun da ilk haftalardan sonra takıma as forvet olarak giriş yapacağı düşünülürken Cenk’in bu sene yakaladığı müthiş çıkış Şenol Güneş’i Cenk’i as forvet, Negredo’yu da yedek olarak kullanmaya itti. Peki Güneş Negredo’yu daha fazla kullanabilir miydi? Kesinlikle kullanabilirdi zira Negredo profesyonelliği ve istekli görüntüsüyle bu takıma verebileceği çok şeyi olduğunu kanıtladı fakat Cenk’in yakaladığı çıkışı bozmak istememesi buna engel olmuş olabilir. Teknik direktörü teknik direktör yapan şey biraz da yaptığı tercihlerdir, Şenol Güneş de tercihini forveti Cenk’e teslim etmekten yana kullandı. Belki yanıldı belki yanılmadı, ikinci devre bunu bizlere çok daha açık bir şekilde gösterecek sanırsam. Çoğu insana göre ise Negredo, Lens ve Medel’in as oyuncu olarak trasnfer edilen diğer isimlere oranla nispeten daha az süre almaları tamamen Şenol Güneş’in Burak Yılmaz ve Volkan Şen transferlerinin olmayışına kendi içinde gösterdiği bir tepki olarak yorumlanırken ben bu tarz düz bakış açılarının kimseye bir fayda getirmeyeceğini düşünmekle beraber bölge bölge sebep ve sonuçları değerlendirmenin çok daha isabetli olacağını düşünüyorum.

Leave a Reply