İki Dünya Kupası Arasının Panoraması

Dünya Kupası olmasaydı futbol olmazdı. Günümüzde yerini Şampiyonlar Ligi’ne kaptırdığına dair bir yanılgı yaygın olsa da futbolun fuarı ve geliştiği yer Dünya Kupası’dır. Dünya Kupası 4 yıl arayla düzenlendiğinden, bir öncekinde öne çıkan saha içi taktikler, forma tasarımları ve hatta oyun kuralları bir diğeri düzenlenene dek aradaki zamana damgasını vuruyor. Bu nedenden ötürü, bu yazıda 2014 Dünya Kupası ve 2018 Dünya Kupası arasında geçen zamanın öncelikle yerel daha sonrasında ise uluslararası panoramasını yapmak doğru olacaktır.

En Başarılı Takımı: Beşiktaş

Bu takımı belirlerken aklıma gelen diğer adaylar Ankaragücü ve Başakşehir oldu fakat elde ettikleri başarılar kulüp ölçeğinde değerli olmasına karşın Beşiktaş’ın başarıları daha dikkat çekicidir. Dünya Kupası’nın bitişi ile sezon açılışının hemen öncesinde Süleyman Seba’yı kaybeden ve stadı olmayan Beşiktaş 4 sene içinde önemli aşama katetti. 2014’te Demba Ba’nın transferi ile Şampiyonlar Ligi’nin kapısından dönen Beşiktaş’ın Slaven Biliç ile oynadığı oyun o dönem sık sık Premier Lig takımlarıyla karşılaştırıldı. Tempolu ve son derece disiplinli oynayan Beşiktaş, iç saha maçlarını da Ankara hatta Konya’da oynadığından sezonun sonunu istediği gibi getirememişti. Sahip olduğu etkileyici yerli nüve, yabancı kuralı nedeniyle değer kaybetse de Mario Gomez ve Şenol Güneş takviyeleri ile durdurulamaz güç haline gelen Beşiktaş eş zamanlı olarak Vodafone Arena’yı açtı. Yerel başarıların ardından Avrupa’da da söz sahibi olmaya başlayan Beşiktaş talihsiz Lyon, Bayern ve Kiev maçlarıyla zarar görse de Avrupa’da maç kaybetmeyen bir takım hüviyetine kavuştu. Son olarak Come To Beşiktaş akımıyla, tarihinin en karanlık dönemi olan 2010-2014 arasını da unutturan Beşiktaş son döneme kesinlikle damgasını vurdu.

En Başarılı Teknik Direktörü: Şenol Güneş

2014 Dünya Kupası’nın ardından başlayan sezonda Bursaspor’a şampiyonluk kazandırmasa da tarihinin en iyi futbolunu oynatan Şenol Güneş ilerleyen yıllarda kendi kariyerinin de zirvesine ulaştı. Fernandao, Şener ve Ozan gibi vasat oyuncuları parlatarak Bursaspor kulübüne maddi olarak önemli getiriler sağlayan tecrübeli teknik direktör, ertesi sezon katıldığı Beşiktaş’ta da lige iki yıldır ambargo koyuyor. Slaven Biliç’in yüksek kondisyon ve dinamizme dayanan oyunundan, defansif orta saha sayısını azalttı ve Oğuzhan önderliğinde taktiksel bir devrim yarattı. Kadrodaki devinime rağmen farklı taktiklerle yerel ve uluslararası başarılar elde etti. 4-2-3-1, 4-1-4-1, 4-1-2-3 gibi taktikleri kullanırken, savunma yönü tartışmalı olan oyunculardan aldığı verim oldukça yüksek oldu. Özellikle içinde bulunduğumuz sezonda fazla yıpratılması ve yardımcı antrenör istememesi hanesine eksi olarak yazılsa da her taktiği mükemmelleştirip, zorluklara kanat gerdiği için geçtiğimiz periyodun açık ara en başarılı ismi olmayı haketti.

En Büyük Hayalkırıklığı: Fenerbahçe

Mali sebeplerle dibe vuran Gaziantepspor gibi takımlarımız ve Fenerbahçe için son dönem pek parlak geçmedi. Saha içinde 2010 Dünya Kupası’nda Brezilya’nın dahi elenmesine sebep olan çift defansif orta sahadan bir türlü vazgeçemeyen teknik direktörler nedeniyle istenilen başarılar elde edilemedi. Göze hitap eden takımı Ersun Yanal’ı göndererek bozan kulüp, özellikle derbilerde oyun açısından yaşadığı taktik ve kalite eksikliğini saha içindeki tansiyonu yükselterek kapatmaya çalıştı. Oysa yaratıcı bir 8 numara bunları önleyebilirdi. Yaşlandıkça futbolu gerileyen Topal ve Volkan’ın yanısıra Van Persie, Nani, Karavayev gibi transfer fiyaskoları yaşayan Fenerbahçe, yıllardır sahip olduğu güçlü ekonomisini de kaybetmiş duruyor. Finansal Fair Play nedeniyle başı dertte olan Fenerbahçe, aynı durumda olan rakipleri Beşiktaş ve Galatasaray şampiyonluklar kazanırken bu dönemi kupasız kapatmıştır. Doğrudan rakibi Beşiktaş’a kaptanlarından birini dahi kaptıran ve buna ek olarak saha dışında takım otobüsünün kurşunlanması gibi olaylarla da mücadele eden sarı lacivertli takımın, sahasını dolduramayan ve sıkıcı futbol oynayan halini kısa zaman içerisinde düzeltmesi futbolumuz için olumlu olacaktır.

Hayalkırıklığı Yaratan Teknik Direktörü: Mustafa Denizli, Fatih Terim

Ülkemizde spor adına çok değerli hizmetler sunan iki teknik direktörün de dibe vuruşuna şahitlik ettik. Muslera ve Sneijder gibi büyük karakterli oyuncuların şampiyon yaptığı Hamza Hamzaoğlu’nun da bu listede yer alması gerekirdi fakat diğer isimlerin büyüklüğünün arkasında kalması kaçınılmazdı. Fatih Terim 2017-2018 sezonunu şampiyon tamamlayabilir ama taktiksel olarak Euro 2016’da ve 2018 Dünya Kupası Elemeleri’nde sınıfta kaldı. Euro 2016’da oyun karakterine sahip olmayan tek takım olarak dikkat çekerken atak yapmakta aciz kaldık. Emre Mor’u kazanma uğruna heba edilen maçlar, Arda Turan ile yaşanan sorunlar ve Çeşme’de yaşanan olay sonrası haliyle milli takımdan uzaklaştı. Futbolun kendisine yabancılaştığı Mustafa Denizli ise hem iddialı sözlerinin hem de Dursun Özbek’in güçsüz yönetiminden ötürü sezon ortasında geldiği takımda sezon sonunu dahi göremedi. Oynattığı sıkıcı ve çağın doğrularına uzak futbol ile vaktiyle unutulmaz anılar yaşattığı Galatasaray taraftarının yüzünü güldüremedi.

En Başarılı Takımı: Real Madrid

Tartışmasız.

En Başarılı Teknik Direktörü: Antonio Conte

İçinde bulunduğumuz günlerde Chelsea’den kovulması gündemde olan İtalyan, son döneme damgasını vurdu. Kağıt üzerinde kaldırdığı kupalar açısından başarılı bulunmayabilir fakat Euro 2016’da İtalya ile 2016-2017 sezonunda ise Chelsea’yle yaptıkları ile içerisinde tutkunu olduğumuz oyunu değiştirmiştir. Her ne kadar İtalya çoşkulu marş söyleyen takım olarak akılda kalmış olsa da Barzagli gibi kariyerinin sonunda fiziksel olarak da oyundan düşmüş oyuncularla Euro 2016’da Çeyrek Final oynamıştır. Elendikleri maç ve turnuva genel olarak Zaza’nın komik penaltısıyla hatırlansa da Conte, 3-1-4-2 ve 3-4-2-1 dizilişleriyle Premier Lig’i şaşkına çevirerek güle oynaya şampiyon olmuştur. Bu dizilişleri ilk bulan kendisi değil fakat getirdiği yorumlarla önümüzdeki Dünya Kupası’na katılacak takımlara ilham kaynağı olacaktır. Taktik fuarlarının en önemlilerinden Premier Lig’de oyunu değiştiren Conte yeniden İtalya’ya dönebilir. Onu ve yeni fikirlerini Dünya Kupası’nda görmek değerli olacaktır. Son olarak hatırlatmakta fayda var; geldiği sezon şampiyon yaptığı Chelsea, onun gelişinden önceki sezonu 10. bitirmişken, İtalya ise onun ayrılığının ardından Dünya Kupası’na katılım hakkını kazanamadı.

Fratelli D’Italia ‘yı söylerken Pelle ve Bonucci

En Büyük Hayalkırıklığı: Borussia Dortmund

2010lu yılların başlangıcında farklı argümanlarla övülen Dortmund’un kendini geliştiremediği bir 4 yılı geride bıraktık. Önceki 4 yılda, Bundesliga zaferleri ve Şampiyonlar Ligi Finali oynayan takım bu yazının yazıldığı akşam sahasında Salzburg’a 3-0 kaybetmişti. Pres ve tempo odaklı oyunları, bilinçli oynayan rakiplere karşı işlemez olunca Guardiola’nın Bayern’i ligi rahatlıkla domine etti. Bir türlü taktiklerini oturtamamaları, değil genç toy oyunculara odaklanmanın faturasını ödüyorlar. “Mantık” çerçevesinde yaptıkları tecrübeli oyuncu transferleri; Götze, Schürrle, Ömer ve Rode olunca rakipleri doğal olarak Bayern Münih değil Leverkusen oluyor. Geçtiğimiz dönemlerde küme düşme potasına dahi gerileyen takımın tıpki o dönemki teknik direktörleri Klopp gibi 2010ların ekmeğini yiyeceği kesin. Saha içi taktikleri ve transfer politikaları konusunda 2010-2014 arasında kalan kulübün rakibi bir daha asla o 2011 Bayern Münih olmayacaktır. Leipzig’i yakalayacak tren de kaçmak üzere.

 

Görsel Kaynakları:

Sanal Basın ( Mustafa Denizli)

Ajansspor

The Big Lead ( İtalya, Almanya)

Salih Zeki Fazlıoğlu – Anadolu Ajansı ( Van Persie)

Leave a Reply