Avrupa basketbolunda sezonun sonuna yavaş yavaş yaklaşırken, Final Four öncesi son basamak olan eleme maçlarının -Playoffs- heyecanını yaşamaktayız. Heyecan ve tansiyon gün geçtikçe artar iken bunun sebebi sadece sonun geliyor oluşu değil, Final Four için mücadele etmekte olan sekiz takımdan üç tanesinin ülkemizi temsil etmesi. Hem de ne temsil ediş… Ev sahibi avantajına sahip olmamalarına rağmen avantajlı skorları deplasmanda oynadıkları iki maçta ellerine geçirmeleri ve bunları büyük karakterler göstererek yapmaları basketbol otoritelerinin tüm dikkatini çekmiş durumda Avrupa’da.
- Olympiakos – Anadolu Efes (1-1)
Normal sezonu altıncı sırada bitiren temsilcimiz Efes, karşısında rakip olarak yılların tecrübesi Yunan temsilcisi Olympiakos’u buldu. Eleme maçları öncesi normal sezonun sonlarında iyi bir form grafiği yakalayan, hatta altıncı sırayı bu form grafiğine borçlu olan temsilcimizin, basketbolun Avrupa’daki beşiklerinden biri diyebileceğimiz Pire’de, Barış ve Dostluk Salonu’nda on beş bin fanatik Yunan karşısında ne yapacağı merakla bekleniyordu.
İlk maçta rakibi karşısında gereken direnci çoğu zaman gösteremeyen temsilcimiz, maçın çoğunu rakibinin kontrolünde geriden takip ederek geçirdi ki sonuç olarak mağlubiyet ile ayrıldı. Bryant Dunston ve Derrick Brown hücumda yeterli katkıyı veremezken, savunmada da rakibin uzunlarının pota altı kontrolünü ele almasına engel olamadı. İkinci maçta ise sahada mücadele anlamında bambaşka bir Anadolu Efes vardı. Geriye düşseler dahi asla pes etmiyor, rakibi yakalamak hatta geçmek için ellerinden geleni yapmaktan çekinmiyordu. İlk maçtaki sessizliğini bozan eski Olympiakoslu Dunston önderliğinde oyunun kontrolü altına alan temsilcimiz özellikle ikinci yarıdaki oyunuyla Pire’den galibiyet ile dönerek seride avantajı eline geçirdi.
- Panathinaikos – Fenerbahçe (0-2)
Sezona ilk dört parolasıyla başlayan geçen senenin finali temsilcimiz, oyuncu sakatlıkların bol bol yaşandığı normal sezonunun son haftalarında kötü bir performans göstererek beşinci tamamladı ve dördüncü Panathinaikos ile eşleşti. Eşleşme öncesi formsuz bir Fenerbahçe’nin formda bir Panathinaikos karşısında OAKA’da yirmi bin fanatik Yunan karşısında özellikle Türk takımları orada on bir senedir galibiyet görememişken ne yapacağı merak konusuydu.
Rivers ve James’in katkılarıyla ilk yarıyı on dört sayı gibi bir farkla önde kapayan Yunan ekibi devre arasından sonra neyle karşılaşacağından habersiz bir şekilde sevinçliydi. İkinci yarıya muazzam bir defans anlayışıyla başlayan temsilcimiz Fenerbahçe, ikinci yarıda rakibine sadece on altı sayı izni vererek müthiş Bogdan Bogdanovic bir geri dönüşe imza atarak on üç sayı ile kazanmasını bildi ilk maçı. Böylece OAKA şanssızlığı Türk takımlarımız adına kırılmış oldu. İkinci maçta ise başından sonuna kadar dirençli bir Pana vardı Fenerbahçe karşısında. Onlar da biliyordu ki bu maç onlar için ölüm kalım meselesiydi. Fakat işler istedikleri gibi gitmedi ve temsilcimiz Udoh ve Bogdanovic’in liderliğinde OAKA’dan iki günde iki galibiyet çıkartarak büyük bir avantaj ile İstanbul’a dönmesini bildi. Bu iki maçta da fevkalade performans Bogdanovic bir ve ikinci maçların ikisinde de MVP seçildi.
- Real Madrid – Darüşşafaka Doğuş (1-1)
Avrupa’nın en başarılı ve kaliteli ekiplerinden biri olan Real Madrid, normal sezonu lider tamamlayarak son haftalarda performansını yükseltip playoff potasına girmeyi başaran ekibimiz Daçka ile eşleşti. Sezon içinde çok dengesiz bir performans çizen temsilcimizin özellikle normal sezonun ikinci yarısında belirli bir ritim tutturan belki de kupanın favorilerinden biri olan Real karşısında nasıl bir performans göstereceğini herkes ilgiyle bekliyordu.
İlk maça iyi başlayan temsilcimiz Daçka, ilk yarıda farkı çift hanelere kadar çıkarsa da Madridli Llull’un etkili oyununa dur diyemeyince farkın kapanmasına engel olamadı. İkinci yarıda ise rakibin yüzdeli dış atışlarına ayak uyduramayınca Wanamaker’ın çabalarına rağmen ilk maçtan yenilgi ile tanıştı. İkinci maça ilk maçtaki mücadeleci ve inatçı zamanları gibi başlayan Daçka bunu tüm maça yaymayı başarmasını bildi. İlk maçta olduğundan farklı olarak rakibin dış şutlarını başarıyla bozup, ekip olarak da yüzdeli atınca ve bunlara Zizic’in güzel oyunu da eklenince ikinci maçtan galibiyet ile ayılmasını bildi.
Son sekize üç takımla kalarak kulüpler bazında en başarılı sezonlarımızdan birini geçirdiğimiz su götürmez bir gerçek. Bununla birlikte ilk iki maçtan tüm temsilcilerimizin deplasmanda avantajlı skorları almaları akıllara “Neden daha iyisi de olmasın ki?” sorusunu ister istemez getiriyor. Umarım üç kulübümüzün de Final Four’a kaldığı ve sonunda kupanın ülkemize geldiği bir şekilde sezonu noktalarız.
*Fotoğraflar euroleague.net adresinden alınmıştır.