WTA turunda sezon sonu finalleri geçtiğimiz hafta oynandı. 5. ve son kez Singapur’da düzenlenen turnuvanın şampiyonu, Ekim ayına geldiğimizde adeta dibe vurmuş gibi görünen Elina Svitolina oldu. Büyük bir farkla birinci sırada bulunan Simona Halep’in katılamadığı bu büyük turnuva WTA turunun 2 ile 9 numaraları arasındaki 8 tenisçi arasında oynandı ve Singapurlu tenisseverlere şölen gibi bir hafta yaşattı.
Bu yazıyı çok sevdiğim Svitolina ve onun şampiyonluğu hakkında yazıyor olmak benim için çok büyük bir keyif zira rüya gibi geçen bir 2017 sezonunun ardından yine harika başlayan 2018 yılı Svitolina için iyi devam etmemişti. 2017 sezonuna 3 Premier 5 ve 2 International şampiyonluğu sığdıran, sıralamada 3.’lüğe kadar çıkan Svitolina 2018 sezonu için benim ve birçok tenisseverin beklentilerini yükseltmişti.
Premier turnuvalarında bu kadar başarılı olan ancak Grand Slamlerde pek de ilerilere gidemeyen Ukraynalı tenisçi için bir Grand Slam zaferi iyiden iyiye konuşulur olmuştu. 2018 sezonunun ilk haftasında Avustralya’nın Brisbane kentinde düzenlenen Premier turnuvasında harika bir performans göstererek şampiyonluğa ulaşan Svitolina, rakiplerinin formsuz bir görüntü çizdiği o günlerde Avustralya Açık’ın en büyük favorilerinden biri olarak görülüyordu. Avustralya Açık’a iyi başlayan ancak çeyrek finalde Elise Mertens’e yenilen Svitolina için bu performans bir başarısızlık sayılmazdı zira Grand Slamlerdeki en büyük başarısı olan çeyrek finali tekrarlamıştı ve şimdi daha ilerisi için hazır olmalıydı. Şubat ayında Dubai’deki turnuvada şampiyon ünvanını koruduktan sonra Mart ayındaki Indian Wells ve Miami turnuvalarında kayda değer bir başarı gösteremeyen Svitolina toprak sezonunda da fazla ışık vermezken sadece Roma Premier’de şampiyon olmuştu. Açık konuşmak gerekirse performansında gözle görülür bir düşüş vardı ve Fransa Açık öncesi çok da iyi sinyaller vermiyordu. Beklenen oldu ve Svitolina 3.turda Mihaela Buzarnescu ‘ya yenilerek turnuvaya veda etti. 2017’de oynadığı çeyrek finalden sonra 3. turda elenmek Svitolina için hem moralman büyük bir düşüş hem de kaybedilen 300 puan sonrası uzun bir süre sonra ilk 4’ün dışında kalması anlamına geliyordu.
Roland Garros’un hayalkırıklığını üzerinden atmak için çim sezonuna odaklanan Svitolina’yı İngiltere’de iki şok daha bekliyordu. İlki, Birmingham’daki Premier turnuvasında çeyrek finalde yine Mihaela Buzarnescu’ya yenilmesi ve favori olarak geldiği turnuvanın dışında kalmasıydı. İkincisi ve çok daha büyüğü ise Wimbledon ilk turunda karşılaştığı Tatjana Maria’ya ilk seti kazanmasına rağmen mağlup olması ve henüz ilk günden Wimbledon’dan elenmesi idi. Geçen sene 4.tura yükseldiği Wimbledon’dan bu sene ilk turda elenmek kendisi için büyük bir hayal kırıklığının yanında 230 puanlık bir de kayıp getiriyordu. Svitolina için işler rayından çıkmıştı artık, Ukraynalı tenisçi geçen yıl topladığı puanları hızla eritiyor, cepten yemeye devam ediyordu. Tenisseverler kendisinden bu yıl bir Grand Slam zaferi beklerken o 1 ay içinde 2 Grand Slamde birden çok erken turlarda elenmiş ve beklentilerin çok altında kalmıştı.
Wimbledon’un ardından Ağustos ayındaki Montreal Premier’e gözünü diken Svitolina’nın tek amacı burada ünvanını koruyarak daha da dibe çökmemekti zira kendisi 5. sıradaydı ama aşağısındaki rakipleri ile olan puan farkı iyiden iyiye erimişti; Svitolina her an ilk 8’in bile dışında kalabilirdi. Geçen yıl destan yazdığı Kanada turnuvası gelip çattığında ben başta olmak üzere tenisseverler kaygılı gözlerle Svitolina’yı takip ediyordu. Ukraynalı tenisçi, başına bela olan Mihaela Buzarnescu’yu sonunda yendiği ve yarı finale çıktığı turnuvada Sloane Stephens’a karşı varlık gösteremedikten sonra elendiğinde ertesi hafta açıklanan sıralamada 7.’liğe düşmüştü. Şampiyon olduğu turnuvanın ertesi senesinde yarı final ile yetinen Svitolina burada da 550 puan kaybetmişti. Amerika Açık başlarken kimse kendisinden bir başarı beklemiyordu zira Svitolina büyük bir çöküşün içerisindeydi, takipçilerinin tek dileği kendisinin yakın zamanda formunu geri kazanması ve kortta daha sağlam adımlarla hareket etmesiydi. Amerika Açık’ta geçen seneki performansını tekrarlayarak 4. turda elenen Svitolina için durum hiç yoktan iyiydi, en azından puan kaybetmemişti. Amerika Açık’ın ardından Instagram’dan ‘Trust the process'(‘Sürece güven’) başlıklı bir fotoğraf paylaşan Svitolina da kötü gidişatın farkındaydı:
Grand Slamleri boş geçtikten sonra Eylül ve Ekim ayları onun tam anlamıyla dibe çöktüğü aylar oldu: Eylül sonunda Wuhan’da 2. turda formda Sabalenka’ya yenildikten sonra Pekin’deki Premier Mandatory turnuvasından da ilk turda elendiğinde artık bitmiş, tükenmiş durumdaydı. Sıralamada 7.’liğe demir atmıştı ve sezon da bitmek üzereydi, artık önünde sadece Singapur’daki sezon sonu finalleri kalmıştı. Pekin’deki büyük hezimetten sonra Instagram’a yine ‘Trust the Process’ başlıklı bir fotoğraf koyan Svitolina için artık sezonun bitmesini beklemekten başka bir şey gelmiyordu insanın içinden.
Simona Halep’in katılamayacağını açıkladığı Singapur’daki WTA sezon sonu finallerine kim favori olarak geldi diye soracak olursanız herhalde Sloane Stephens ve Caroline Wozniacki derdim. Kim kesinlikle favori değil, gruptan çıkması bile mucize olur diye sorsanız herhalde Svitolina derdim. Ekim sonu itibariyle dibi görmüş bir Svitolina’nın bu 7 büyük rakibi karşısında maç dahi kazanamayacağını düşünüyordum. Turnuva başladığında Svitolina Pliskova, Kvitova ve Wozniacki ile aynı gruba düşmüştü. İlk maçında Kvitova’yı yenmesi şaşırtıcı değildi çünkü Kvitova da bir hayli formsuzdu. İkinci maçta Karolina Pliskova’yı yenen Svitolina adeta gruptan çıkmayı ve son 4’e kalmayı garantilemişti. Gruptaki son maçında Caroline Wozniacki’yi de yenen Svitolina adeta küllerinden doğmuş, gövde gösterisi yapmış ve grubundan birinci sırada çıkarak diğer grubun ikincisi Kiki Bertens ile eşleşmişti.
Karşı grupta da Kerber, Osaka ve Bertens’in önünde lider olan Sloane Stephens beklendiği gibi finale yürüyordu. Yarı finalde son derece çekişmeli iki maçın sonunda Svitolina ve Stephens finalde buluştular. Turnuva boyunca 4’te 4 yapan iki tenisçi de formda gözüküyordu ve kupa kesinlikle aslanın ağzındaydı. Sloane Stephens bu sezonki azmi ve sürekliliği ile bir adım öne çıkıyorduysa da finalleri kaybetmeyen Svitolina da kolay lokma değildi. Maça durgun başlayan ve ilk seti 3-6 kaybeden Svitolina birden açıldı ve ikinci seti 6-2 ile hanesine yazdırdığında bu iki formda tenisçinin final setine gitmesi heyecanı da doruk noktasına çıkarmıştı. İkinci sette de fırtına gibi esen Ukraynalı 6-2 kazandığı setin son puanında kendinde geçmiş gibiydi: hayatının en büyük ve en prestijli turnuvasını kazanırken bütün bir sezonun patlamasını yaşıyordu adeta. Kendisinden şampiyonluk beklenilen Grand Slamlerden ilk turlarda elendiği bir senenin sonunda başladığı yere, ilk 4’e dönüyordu. Kazandığı 1500 puan bu sezon kaybettiklerini kompanse ediyor ve Svitolina önümüzdeki sezona da ilk 4’ün içinde yer alarak başlamayı garantiliyordu. Sezon boyu yaşadığı hayal kırıklıkları, başarısızlıklar ve stres birden yok olup gitmişti sanki, şimdi sahnede gülümseyen ve heyecanı gözlerinden okunan bir tenisçi vardı. Ekibiyle kucaklaşırken hissettikleri herhalde bir Grand Slam şampiyonluğundan aşağıda kalır gibi değildi.
İşte Svitolina’nın bu şampiyonluğunun hikayesi.. Sezonun sonlarında kendisini zihinsel anlamda ayakta tutabilmek için içinde bulunduğu gelişim sürecine atıf yapan, bu sürecin doğru olduğuna inanan, yolundan sapmayan bir tenisçinin hikayesi bu. Sonuçtan çok izlediği yolu önemseyen, hedefe varmak kadar o yolu yürümeyi de düşünen bir insanın hikayesi. Svitolina ve onun gibi insanlar için başarılar elde etmek, kaleler fethetmekten çok gelişim sürecini sürekli hâle getirmek, doğruları uygulamak daha büyük anlamlar taşır. Yol önemlidir onlar için, hedeften önce.
Fotoğraflar aşağıdaki adreslerden alınmıştır:
https://www.skysports.com/tennis/news/12110/11538389/elina-svitolina-claims-wta-finals-title-in-singapore
Elina Svitolina Resmi Instagram Hesabı
Roland Garros Resmi Instagram Hesabı