Tarih 14 Haziran 1995… Yer: Houston Rockets’e ev sahipliği yapan The Summit. Doğu konferansının şampiyonu, sezonun belki de en güçlü takımı Orlando Magic’i 4. maçın sonunda deviren Houston Rockets, üst üste 2. NBA şampiyonluğunu kazanıyordu. Play-offlara girilirken NBA çevrelerince, Houston şampiyonluğun favorisi değildi. Lâkin işler beklenildiği gibi gitmeyecek ve Rockets, 4-0 ile seriyi kazanıp Orlando’yu süpürecekti. Maçın ardından ise hala pek çok anda akıllarımıza gelen ve tarihe geçen o sözler, Houston Rockets’ın efsane koçu Rudy Tomjanovic’in ağzından dökülecekti: ” Bir şampiyonun yüreğini asla hafife almayın”. Rafael Nadal… Kortların gördüğü belki de en savaşçı sporcu, pazar günü kazandığı Avustralya Açık şampiyonluğunun ardından 21. Grand Slam zaferine ulaşarak bunu başaran tarihteki ilk tenisçi oldu. Daha da etkileyici olan ise favori gösterilmediği bu en üst düzey turnuvada şampiyonluğa ulaşmasıydı hiç şüphesiz. Şampiyon karakterler tüm ihtimalleri kolayca silebilir veya ortaya çıkarabilir. Bunun en güncel örneğini geçtiğimiz hafta sonu tecrübe ettik. Şampiyonun zor ama bir yandan da eşsiz yoluna biraz daha yakından bakalım.
Tenis sezonunun ilk Grand Slam’i olan Avustralya Açık geçtiğimiz hafta sonu tamamlandı. Kadınlarda Avustralyalı raket Ash Barty, 44 yıl aradan sonra tek kadınlarda şampiyonluk yaşayan ilk Avustralyalı oldu. Oldukça baskın bir performans sergileyen Barty, finalde rakibi Danielle Collins’i de set kaybetmeden 2-0 yenerek şampiyonluğa ulaştı. Ayrıca Barty turnuvayı set kaybetmeden tamamlayarak tarihe geçti. Roland Garros ve Wimbledon’ın ardından Avustralya Açık zaferine de uzanan Barty’nin, sıradaki hedefi Amerika Açık kupasını da kazanarak, tenisin en ihtişamlı dört organizasyonunu da kazanmak olacak diyebiliriz. Erkeklerde ise “Djokovic Krizi” ile başlayan organizasyon, bir süre daha bu olayın gölgesinde devam etmiş olsa da özellikle Rafael Nadal’ın zorlu yollardan geçerek finale kadar gelmesi bütün bu olumsuz havayı dağıttı desek yanlış olmaz. Tek erkekler finali ise olabilecek en ihtişamlı finallerden birini sahne oldu ve 5 saat 44 dakika süren mücadele sonunda Rafael Nadal bizlere, akıllardan uzun süre silinmeyecek olan tarihî bir şampiyonluk izlettirdi.
Öncelikle turnuvaya damga vuran Novak Djokovic olayını merak edenler için olayı özetlemek gerekebilir. Novak Djokovic, her ne kadar tenis dünyası için bir şampiyondan daha fazlası olsa da dünya onu bir başka yanıyla daha tanımaya başladı. Kendisi aşı karşıtı olan Novak Djokovic, bazı çevrelerce eleştirilse de aşı karşıtları için bir sembol olma yolunda hızla ilerliyor. Özellikle Avustralya’da başına gelenlerin ardından ülkesinde kahraman ilan edilen Djokovic, pek çok kesim tarafından da büyük tepki çekti.. Avustralya, özellikle Omicron varyantının ortaya çıkması ve buna bağlı olarak artan vakalarla birlikte virüs tedbirlerini oldukça arttırdı ve ülkeye giren kişilere aşı zorunluluğu getirdi. Sağlık sorunları olan ve bu sorunlar doktorlar tarafında tespit edilen bireyler ise “muafiyet belgesi” aldıkları takdirde ülkeye girmelerine izin verilecekti. Novak Djokovic, turnuva başlamadan önce Instagram üzerinden yaptığı bir paylaşımla süreci başlattı. Djokovic, yaptığı Instagram paylaşımında muafiyet belgesi sayesinde turnuvaya katılabileceğini belirtti ve paylaşımın ardından başta Avustralya vatandaşları olmak üzere pek çok kesim bu durumdan şüphelenmeye ve hatta sorgulamaya başladı. Yaptığı paylaşım tepki çeken Djokovic, Avustralya hükümetinin de dikkatini çekmeyi başardı ve oldukça kapsamlı bir şekilde sorgulandı. Avustralya hükümetinin yapmış olduğu yargılama süreci sonucunda ise Djokovic’in sınır dışı edilmesine karar verildi. Bu süreç boyunca, Djokovic karara itiraz ederek, Avustralya’da kalmaya devam etse de turnuva başlamadan hemen önce ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Konuşulanlara göre Djokovic belgelerde oynama yapıp turnuvaya katılmış olabileceği üzerinde durulsa da daha da kötü ihtimaller de akla geldi süreç boyunca. Mesela kendisinin pozitif bir şekilde organizasyonlara katıldığı ve bunu kamuoyundan saklamış olabileceği gibi. Tüm bu süreç Djokovic’e bir Grand Slam zaferinden çok daha pahalıya mâl olmuş olabilir. Çünkü, Avustralya Açık seyircisinden aldığı tepki bir yana, kendisi için ciddi bir repütasyon kaybına neden oldu. Tüm bu olaylar ışığında başlayan turnuva ise bir diğer efsanenin sazı eline almasıyla birlikte çok daha masalsı bir havaya büründü.
Rafael Nadal, tenis tarihinin gördüğü en büyük isimlerden biri hiç şüphesiz. İsmi, tüm zamanların en iyisi olarak anılacak kadar büyük bir sporcu. Teniste koyduğu mental ve fiziksel çıta; birçok genç sporcuya örnek olurken, kendi döneminde yarıştığı isimler içinse aşılması oldukça güç bir seviye oldu. “Toprağın Kralı” olarak anılmasının nedeni, Roland Garros’u tam tamına 13 kez kazanmış olması. Kariyerinde 20 Grand Slam şampiyonluğu olan efsane, bu başarıyı Roger Federer ve Novak Djokovic’le paylaşıyordu. Ta ki geçtiğimiz haftaya kadar. Avustralya Açık macerası öncesinde oldukça ciddi sakatlıklarla mücedale eden Nadal, bir daha tenis oynayamayacağını düşündüğü dönemlerin olduğunu belirtiyordu yazın verdiği sakatlıktan dönüş mücadelesi sırasında. Öyle ki bir diğer efsane Roger Federer, Avustralya Açık zaferi sonrasında Nadal’ı kutladığı paylaşımında, yakın bir zamana kadar koltuk değnekleriyle birlikte birbirleriyle şakalaştıklarını belirtiyordu. Avustralya Açık sert zemine sahip bir turnuva olduğundan Nadal için özellikle sakatlık dönüşünde ekstra bir zorluk yaratabilirdi. Zira, pek çok yorumcu ve izleyiciye göre Nadal, turnuvayı kazanmak için en ciddi favorilerden biri değildi. Bu görüşte, yaşadığı sakatlık süreci ve sakatlıktan ne kadar hazır bir şekilde döneceğinden emin olamamak etkiliydi. Özellikle tenisin parlayan yıldızı ve en formda isimlerinden biri olarak gelen Daniil Medvedev karşısında, diğer isimler de turnuvanın favorisi sayılmazlardı. Medvedev’in Amerika Açık zaferi olan bir tenisçi olduğunu da belirtmemiz gerekir ki Amerika Açık da sert zeminde gerçekleştirilen bir turnuva. Tüm bu sakatlık ve fizikî şartlar haricinde bir diğer önemli nokta da Nadal’ın artık 35 yaşına gelmiş olmasıydı. Bu kadar fazla sakatlık geçirip sonrasında kortlara dönmeyi başarmış ve sadece geri dönüşle de kalmayıp pek çok zafer kazanan bir isim için bile bu yaşta geçirilen bir sakatlıktan dönüp eski temposunu yakalamak oldukça zor olacaktı. Çeyrek finale kadar nispeten rahat bir şekilde geldikten sonra çeyrek finalde Kanadalı tenisçi Shapovalov ile karşılaşan İspanyol tenisçi, 2-0 geriden gelen rakibi karşısında tecrübesinin de yardımıyla karar setini kazanarak adını yarı finale yazdırmayı başardı. Bu mücadelede de özellikle Shapovalov’un, Nadal’ın servisinin oldukça uzun sürmesinden yakınması ve hakeme olan serzenişi gündemde yer buldu. Yarı finalde İtalyanların gözde çocuğu Matteo Berrettini’yi 3-1 ile geçen Nadal, bölüm sonu canavarının karşısına çıkmayı başardı. Diğer tarafta ise tenisin olaylı çocuğu Daniil Medvedev oldukça formda bir şekilde turnuvaya geldi. Özellikle Amerika Açık’ta seyircilerle yaşadığı atışmalarla adından iyice söz ettiren Rus tenisçi, bu gerginlikten de beslenerek ilk Grand Slam zaferini kazanmıştı ve gelecek dönemde de zirvede kalıcı olacağının sinyallerini vermişti. İkinci turda ev sahibi ve tenisin çılgın isimlerinden biri olan Nick Kyrgios’a karşı 3-1 kazanan Medvedev yarı finale kadar zorlanmadan geldi. Yarı finalde Yunan raket Stefanos Tsitsipas ile karşılaşan Medvedev, yıllarca unutulmayacak ve oldukça fazla etkileşim alan bir aksiyonun içinde buldu kendini. Tsitpas’ın babasının, her puandan sonra rahatsız edici sıklıkta konuştuğunu söyleyen Medvedev, hakeme onu uyarmasını söyledi. Özellikle hakemle konuşurken çok yüksek bir tonda kızgınlığını belli etmesi tepki çekse de bazı izleyiciler de haklı olduğunu savundular. Mental olarak oldukça kuvvetli olan Medvedev, Tsitsipas’ı da tüm bu gerilime rağmen 3-1 ile geçerek finale çıkmayı başardı.
Bazı spor olayları seneler geçse de hafızalardan silinmez. Hatta geçen seneler, o tarihî anların ihtişamını bize daha da fazla hatırlatır. Örneğin; İstanbul’da oynanan Liverpool-Milan Şampiyonlar Ligi Finali, Michael Jordan’ın NBA finallerinde Utah Jazz’ a karşı şampiyonluğu getiren “son şutu” veya Naim Süleymanoğlu’nun art arda gerçekleştirdiği rekor kaldırışları gibi. Nadal-Medvedev finalini izleyenler de kendilerini çok şanslı hissetmeliler. Zira; bir şampiyonun baskıdan nasıl çıkabileceğini, fiziksel bariyerleri nasıl yıkabileceğini ve mental olarak gücünü korta nasıl yansıtabileceğini açık açık biz izleyicilere öğreten bir ismin şampiyonluğunu izledik. Aralarındaki on yaş fark başlı başına bir etkenken bir de sert korttaki Medvedev faktörü bir araya gelince Nadal’ın şampiyonluğu günün sonunda bizleri karşılayamayacak gibi gözüküyordu. Nitekim, Medvedev ilk iki seti 2-0 önde kapayarak pek çok insanı haksız çıkarmadı. Büyük çoğunluğa göre Nadal’ın şampiyon olabilmesi için en büyük şansı ilk seti, hızlı ve sert bir giriş yaparak kazanması ve daha sonrasında da arkasına aldığı rüzgarı daha da kuvvetlendirerek kupayı kazanabileceği üzerineydi. Fakat, işler olabilecek en kötü şekilde başlamıştı bile. 2-0’dan sonra belki de Nadal haricinde kimse oyunun dönebileceğine dair bir inanç hissetmemiş olabilir. Sosyal medyada da maçı izlemeyi bırakan çok fazla insan olduğunu gördüm. Ama Nadal, önce çok zorlu bir seti alarak durumu 2-1’e ardından da 2-2’ye getirerek, kendisine bir çıkış yolu bulmuştu tüm bu karanlığın içinde. Teniste, momentumun önemi her zaman dile getirilir. Rafael Nadal’ın momentumu arkasına alışına da birçok izleyen canlı canlı tanık oldu. Tüm o yorgunluğa rağmen, servislerinin gücü kesilmedi ve uzun rallilerde bile ayakta kalmayı başararak Medvedev gibi bir terminatörü yormayı başardı. Medvedev, attığı kısa topların çoğunda fileye takıldı. Nadal’ın ise daha az hata yapması ve vuruşlarındaki keskinliğini daha da arttırması, son set öncesinde baskıyı tamamen Medvedev’e yükledi. Desteği de arkasına alan Nadal (ki bu destek çoğu zaman sınırları aşmış ve Medvedev’e oldukça kötü etki etmiş olsa da) 5 saat 24 dakikalık epik finalin ardından genç rakibini devirerek Avustralya Açık’ta ikinci, toplamda da 21. şampiyonluğuna ulaşarak, en büyük rakipleri olan Federer ve Djokovic’i toplam Grand Slam şampiyonluk sayılarında geçmiş oldu. Maçın ardından Medvedev, Nadal’ın bu insanüstü eforuna kayıtsız kalamamış olacak ki ödüller verildikten sonra yaptığı konuşmada, Nadal’a ilk olarak şu soruyu sormuştu: “Gerçekten, biraz bile olsa yorgunluk hissediyor musun?”. 35 yaşında, çok ciddi sakatlıklarla boğuşup, fiziksel ve mental olarak da oldukça zor bir dönemden geçen bir sporcu için geri dönüp maça çıkmak bile yeterli olabilecekken, bir şampiyonun neleri yapabileceğinin; nasıl bir başarı inancına, tutkusuna ve azmine sahip olabileceğinin en büyük kanıtı olarak Rafael Nadal’ı izledik. Son zamanların en hoş ve özel hikayesini yazan İspanyol efsaneye duyulan saygı da katlanarak artmış olacak ki sosyal medyada gördüğü ilgi de bunu kanıtlar nitelikte.
Teniste; Nadal, Federer ve Djokovic önderliğinde başlatılan dominasyon çağının sonuna yavaş yavaş geliyoruz. Roger Federer şu anda 40 yaşında ve ciddi sakatlıklar sonrasında tenise dönecek. Korttaki duruşu, klası ve zarafeti tartışılmayacak derecede olan bu efsaneyi hâlâ kortta izleyebilecek olmamız bile bir şans. En az bir Grand Slamde daha oynayacağını varsayarsak, ekselanslarını hala izleyebilecek olmak oldukça heyecan verici. Nadal da keza otuz altıya merdiven dayadı ve fiziksel olarak daha ne kadar yıpranabileceğini tahmin etmek güç. Djokovic hâlâ tüm Grand Slam şampiyonlukları için en büyük aday. Fiziksel ve mental olarak hala kusursuz bir oyuncu olan Djokovic, her ne kadar potansiyel bir imaj kaybı yaşamış olsa da hâlâ tenisin gördüğü en güçlü raketlerden biri. Biz ise bu efsanelerin her maçını sanki bir daha onları kortta göremeyecekmişiz gibi izlemeliyiz. Çünkü her ne kadar süreç devam ederken farkına varamasak da böyle isimler ve rekabetler tarihte sık sık karşımıza çıkmıyor. Çıksa da bu derece üst düzeyde kalıcı olamayabiliyor. Şampiyonlar bize hala en güzel servislerini yaparken, bize de bu lezzetlerin tadını doyasıya çıkarmak düşüyor.
Konularla İlişkili Videolar:
Kaynakça:
https://www.eurosport.com.tr/tenis/sampiyon-ash-barty_sto8744464/story.shtml
Socrates Dergi Youtube Kanalı / 0-40 Programı