Tarih felsefesi, tarih disiplinin kavramsal ve kuramsal içeriğini irdeleyen bir felsefe alanıdır. Tarih, geçmişte gerçekleşen olayları, eylemleri (aksiyonları) ve durumları incelerken; tarih felsefesi, inceleme konusu olan bu olay, eylem ve durumların önemi, gerçekliği, başka olaylarla arasındaki nedensel ilişkileri açıklamaya ya da yorumlamaya çalışır. Tarih felsefesi, genellikle tarihi yorumlayıcı (açıklayıcı olmayan) bir yöntemle inceleyen Hegel, Vico, Marx ve Toynbeen gibi kıta felsefesi geleneğine bağlı filozoflara atfedilmiştir. Ancak, 20.yy’ın ikinci yarısı itibariyle olay, durum ve fenomenlerin dilsel ve mantıksal (lojistik) olarak çözümlemesine dayalı analitik felsefe kampı içerisinde de tarih felsefesi gelişmiştir. Bu iki kamp arasındaki yöntemsel ayrımlardan ötürü, bu kampların ortaya koyduğu ürünler arasında pek çok farklılık ortaya çıkmaktadır. Bu ayrımlara değinmek yerine, güncel olarak tarih felsefesinin bir tartışma konusu olan ‘tarihsel yasa’ kavramını ele almak istiyorum.
Kıta felsefecileri, tarihsel yasaların işlev ve niteliğine dair detaylı bir kuramsal çalışma ortaya koymamışlardır. Fakat, kıta felsefecilerinden kuramları, zımni olarak bazı temel yasalar içermektedir. Karşıt anlayışlarla değerlendirseler de, Marks ve Hegel’e göre tarih, diyalektiğin yasalarıyla işler ve öznesi insan/toplumdur. Hegel için tarihin diyalektik işleyişini sağlayan tarih yasaları, insanın, Geist yani evrensel ruha/zihne ulaşmasını sağlar. Marks açısından ise tarih, farklı üretim tarzına dayalı sosyal/politik/ekonomik sistemlerde, üretici sınıfla egemen sınıfın çıkar çatışmasının diyalektik bir süreci olarak ifade edilir. Bertrand Russell’a göre, Marks’ın tarih yasaları, tarihi doğal bir sistem gibi açıklamayı ve yorumlamayı amaçlayan ‘ekonomik’ yasalardır. Kıta felsefecileri açısından yasaların işlevi ve tarih açısından önemi üzerine örnekler artırabilir. Ancak, bu yazının odak noktası ‘tarihsel yasaların’ işlevi, içeriği ve niteliği olmasından ötürü analitik felsefenin kavramsal şemasından faydalanarak, tarih felsefesinin önemli araştırma konularından biri olan ‘genel tarih yasaları’ konusundaki tartışmalarından kısaca bahsedeceğim.
Bilim felsefecisi Carl Hempel, tarih disiplininin genel yasalarının işlevi üzerine detaylı bir analiz ile tarih felsefesi alanında, tarihin yasaları hakkındaki tartışmayı başlatmıştır. Hempel’e göre genel yasalar, yeterli deneysel bulgularla doğrulanmış, evrensel ifadelerdir ya da evrensel hipotezlerdir. Analitik felsefeciler, genellikle tarihi, geçmişteki belirli olayların tanımlanmasını sağlayan bir disiplin olarak nitelerken; Hempel, tarihsel olayları açıklayan genel yasaların var olduğunu iddia etmiştir. Hempel bilimsel yasa anlayışı, sosyal bilimler (tarih de dahil olmak üzere) ve doğa bilimleri arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaya yöneliktir. Hempel’in tümevarımsal-nomolojik (ya da kapsayıcı yasa modeli) olarak adlandırdığı yasa modeli şöyle açıklanabilir:
- Belirli zaman ve mekanda gerçekleşen belirli bir olay (E) ve bu bu belirli olayların gerçekleşmesini sağlayan muhtemelen ön koşullar (C) bulunmaktadır.
- E ve C arasında nedensel ilişkiyi açıklamak için, E ve C’yi kapsayan genel bir yasa gereklidir. Bu genel yasa, empirik ve mantıksal olarak doğrunalanabilir olmalıdır.
Bu modele dayanarak, ön-koşullar ve olaylar arasındaki ilişkiler doğrultusunda, doğal ve tarihsel olayları meydana getiren yasalar ortaya konabilir. Örneklendirecek olursak:
Olay: Louis XVI, Fransa’nın kardinaller tarafından edindiği pozisyonu kaybettirmesi sonucu, gözden düşmüş bir şekilde öldü.
Yasa-benzeri genelleme: Ülkelerine zarar veren politikalar izleyen yöneticiler, gözden düşerler.
Tarihte, Gardner’ın Yasası olarak adlandırılan bu ifade, Hempel’in modeli ile açıklandığında: (a) yönetici, yöneticilerin kötü politika izlemesi ön-koşulları, (b) belirli bir yöneticinin gözden düşmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu önkoşullar ve etki/sonuç arasındaki nedensel ilişki belirtildiğinde yukarıda belirtildiği gibi yasalaşan ifadeler üretmek mümkündür. Hempel’in kapsayıcı yasa modeli, sosyal bilimlerde ve doğa bilimlerindeki açıklamaları benzer düzeye taşıdığı için bu bilimler arasındaki ayrımı kopararak ‘ampirik bilimlerin bütünlüğü’ iddiasını içermektedir. Felsefede mantıksal pozivitizmin moda olduğu dönemde Hempel’in yasa modeli ortodokslaştırılır. Ancak, mantıksal pozivitizme yönelik eleştirilerin kabul gördüğü bir süreçte, Hempel’in modeli ve bu modelin tarih disiplinine uyarlanmasına yönelik çeşitli eleştiriler ortaya çıkmıştır.
Hempel’in yasa kuramını karşı yöneltilen eleştirel yaklaşanların başında William Dray gelir. Dray’e göre tarihsel açıklamalar, tarihsel olayların gerçekleştiği koşullar içerisindeki normatif değerlendirmelere bağlıdır. Bir insan eyleminin açıklanabilir olması için, belli bir durum altında o eylemin rasyonel olması gereklidir. İlgili dönemin normları ve inançları değerlendirdiğinde, tamamıyla olgusal bir açıklama getirmek de zorlaşacaktır. Bu da, evrensel bir yasanın oluşturulma ihtimalini ortadan kaldırır.
Robin G. Collingwood, Hempel’in modeline karşı olarak, tarihsel açıklamaların doğal süreçler gibi olay dizileri halinde gerçekleşmediğini öne sürmektedir. Collingwood’un tezine göre tarih, olay dizileri yerine, düşünce süreçleri gibi içsel yönleri olan eylemlerin süreçlerini incelemektedir. Örneğin, tarihçileri, Julius Caesar’ın eylemlerini incelemek için onun zihnindeki fikirleri keşfetmeye çalışırlar.
Hempel’e yönelik yaygın eleştirilerden bir tanesi de yasa teorisinin, ‘evrensel’ yasaları kapsamadığı iddiasıdır. Tarihin kullandığı yasalar ancak istatistiksel yasalar olabilir. Louis XVI örneği gibi çeşitli olayların tarihte önemli bir sıklıkla gerçekleşmiş olması, bu ve benzeri örnekleri izleyerek bir genelleme üretmeyi kolaylaştırabilir ancak bu genelleme, sadece belirli olayları açıklamaktadır ve tüm olaylar hakkında genel bir ifade olarak değerlendirilemezler. Bu nedenle, evrensel değildir.
Günümüzde, Hempel’in kapsayıcı yasa modeline yönelik çeşitli eleştiriler sebebiyle, tıpkı fizik ya da kimya yasaları gibi tarihin de genel (evrensel) yasalarının olduğu iddiası kabul görmemektedir. Bütünleşik bir bilim anlayışı oluşturmak amacıyla, tarihin de içinde bulunduğu sosyal bilimler ve doğa bilimlerinin mantıksal temellerini eşitlemek mümkün değildir. Bu da, tarihsel açıklama hakkında farklı yaklaşımların oluşturulması gerekliliğini doğurmaktadır. Güncel yaklaşımlar, sosyal bilimleri, metodolojisi ve içerdiği elemanların (entity) doğasındaki farklılardan ötürü, doğa bilimlerinden bağımsız olarak ele alır. Kimi yaklaşımlar ise, sosyal bilimlerin, daha açıklayıcı olan temel bilimlere kuramsal olarak indirgenebileceğini savunur. Tarih felsefesindeki diğer metodolojik ve epistemolojik tartışmalara sonraki yazılarda değineceğim.
Kaynakça:
Russell, Bertrand.History of Western Philosophy. [New ed. London: Routledge, 2004. Print.
Tağman, S. Ertan. “Carl Hempel’in Kapsayıcı Yasa Modeli’nin Değerlendirilmesi.”Dört Öge2 (2013). Web.
Hempel, Carl G. “The Function of General Laws in History.”The Journal of Philosophy (1942): 35. Print.
Atkinson, R.F. “Explanation.”Knowledge and Explanation in History. Cornell UP, 1978. Print.