Kadim Hindistan’ın enginliğini
bu toprakların coşkusuyla birleştirdik
1000 yıldır demirini biz dövdük,
kabını biz kalayladık,
düğününde biz çaldık çalgısını komşularımızın
Bugün çoğumuzu kaderi garibanlıktır.
Olsun yeter ki uzanmasın
kem gözü namerdin onurumuza
ADIMIZ ROMAN,
kalbimiz temiz, dilimiz dobradır.
‘Acılarımızla Eğleniyoruz’ adında bir kitap yazıyorum. Çok acılar çektik, göbek atarak terapi yapıyoruz ama biz artık terapi yapmak istemiyoruz. Biz de Meclis kürsüsünden konuşalım, bizim de orada temsilcilerimiz olsun. Halâ insanlar arasında Romanlara karşı önyargılar var, dışlanma var. Bir iş görüşmesine gidiyorsun önce renginden ilk golü yiyorsun, sonra ‘Nerelisin’ diyorlar ‘Kasımpaşa’ diyorsun 2. gol, bir de eğitimini soruyorlar oradan da bir gol yiyorsun. Zaten hayata 3-0 mağlup başlıyorsun. Halâ önyargılar var… Mesela en başta ‘Çingene hesabı yapmayalım’ deniyor. ‘Bırak şu çingeneyi’ diyor arkandan… Diyaloglarla bu toplumsal algıyı düzeltmemiz lazım. – Balık Ayhan
Uslu durmaz yaramazlık yaparsan seni çingenelere veririz demişlerdi bana. İlkokula başladığımda ne zaman gizli kapaklı yaramazlıklar yapsam, Allah’ın bunu görüp çingenelere haber vereceğini zannederdim. Bu sebeple de okul servisini beklerken ne zaman at arabasıyla sokağın başında onları görsem, çantamı olduğu yerde bırakıp, kaçıp saklanırdım.
Çocukluğumuzda korkularımza maşa olan, kapımızı gümüşlerimizi parlatmak için çalan, anneye ” sen en güzel çiçeksin” temasıyla ucuz çiçek alınan, Kibariye’nin atası olarak bilinen çingeneler… Kafamızda köşesi keskin kalıplara soktuğumuz “bizim ötekilerimiz”…
Dünyanın dört bir tarafına yayılmış, yaşadıkları her ülkede azınlık olmuş çingeneler, zanaatçılık yapan kavimlerin ve halkların; Anadolu, Orta Asya, Orta Doğu ve Balkanlardaki ortak adıdır. Romanların, Abdalların, Lomların, Domların, Ashkalilerin, Mugatların ve daha nice kavimlerin onları Çingene adında birleştiren ortak bir özellikleri vardır. Bu kavimlerin sahip oldukları topraklar, hayvan sürüleri ve orman arazileri tarihin bir döneminde ellerinden alınmıştır. Tarım, hayvancılık, avcılık ve toplayıcılık yapma şanslarını yitiren bu kavimler geçimlerini çeşitli zanaat ve hizmetleri çevrelerindeki topluluklara sunarak karşılama yoluna gitmişler; bu şekilde evrensel kast sistemi içerisinde Çingene Evrensel Kastı’nın bir parçası olmuşlardır.
Aslen kuzey Hindistan kökenli olup günümüzde ağırlıklı olarak doğu avrupa ve orta anadolu’da yaşamaktadır bu gökkuşağı gönüllü insanlar. Aslında batı avrupada da sayıları 20.yy’ın ortalarına değin bir hayli çok idi. Fakat İkinci Dünya Savaşı zamanında onlar da soykırıma uğrayan en büyük topluluklardan biri olarak bilinmektedirler. Dolayısıyla bugün Romanya başta olmak üzere, sırasıyla Türkiye, İspanya, Yunanistan ve Bulgaristan’da en yoğun roman topluluklarını görmekteyiz. ( Daha detaylı bilgi için http://gazetebilkent.com/2014/01/07/a-be-gulum-bi-bana-mi-vefasizligin)
“Kendi kültür ve geleneklerini koruyan” değince sanırım akla kolay kolay Romanlar gelmez. Oysa ilginçtir ki, birbirinden haberdar olmayan bir İspanyol ve bir Türk romanı arasında ciddi benzerlikler görülmektedir. Öncelikle, yüzlerce yıldır göçebe olarak yaşayan romanların geçim kaynakları birbirine çok benzemektedir. Bunun yanısıra hangi ülkede yaşarsa yaşasın, romanlar yaşadıkları ülkenin çocuk sahibi olma oranının her zaman üstündedirler. Tüm romanlar hareketli müzikleri sevmektedirler ve müziğe yeteneklilerdir. Giyiniş tarzları yine romanların belirleyici özelliklerinden biri olmuştur. Dünyanın dört bir yanındaki romanların nüfusu hakkına halen kesin bir bilgiye ulaşılamamıştır. Romanların içinde yaşadığı ülkelerin verdiği bilgiler esas alınırsa, dünya genelinde Roman nüfusu beş milyonun üzerindedir. Avrupa Komisyonu’nun rakamlarına göreyse Romanların genel nüfusu on milyon civarındadır. Göçebe olmaları ya da kayıt altında yaşamayan Romanlardan ötürü tam sayıya bir türlü ulaşılamamaktadır. Örneğin ülkemizde 450.000-550.000 arası kayıtlı Roman vatandaşımız vardır, ama araştırmacılar bu sayının 1 milyondan fazla olduğunu ileri sürmektedir.
Peki sayıları bu kadar fazla olan Roman vatandaşlarımız hakkında ne biliyoruz ? Ve ne bilmiyoruz ? Roman kültürü bize göre nedir? Kapı gıcırtısına oynayan, fal bakan, esmer tenli insanlar olarak gördüğümüz bu insanları biz ne zaman ve nasıl öteki haline getirdik? Bunun cevabını akademik makalelerde veya oy alma derdine düşen politikacıların ruhsuz konuşma metinlerinden alıntılamak yerine, Ali Mezarcıoğlu isimli bir roman vatandaşımızın yayınlamış olduğu yazıyı yayınlıyorum.
Romanlar Balkanlar’da yaşayan kavimlerin en büyüklerindendir. Hindistan’dan Batıya doğru göç eden Hindistan Çingenelerinin, Anadolu ve Balkan Çingeneleri ile kaynaşmaları sonucu Roman kavmi ortaya çıkmıştır. Roman kavminin ortaya çıkmasından sonra yaklaşık 1000 yıllık bir zaman süresince Romanlar çeşitli imparatorlukların egemenlikleri altında yaşamışlardır. Bizans, Osmanlı ve çeşitli Balkan imparatorlukları, Romanların sınırları içerisinde yaşadıkları eski devletlerin en bilinenleri arasında gelmektedir. 1800’lü yıllardan itibaren yeni devletler kurulmaya ve ülkelerin sınırları değişmeye başlamıştır. Son olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla yeni Balkan devletleri kurulmuş ve 20. yy başlarında Osmanlı İmparatorluğu yerini Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakmıştır. Bu gelişmeler sonrasında Romanlar Türkiye Cumhuriyeti ve Balkanlarda kurulan diğer modern devletlerin vatandaşları olmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti anayasası Lozan’da kabul edilen dini azınlıklar dışında hangi kökenden gelirse gelsin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkesin Türk vatandaşları olarak aynı haklara ve sorumluluklara sahip olduklarını ifade etmektedir. Buna göre etnik kökenine bakılmaksızın her vatandaşın vatandaş olmaktan kaynaklanan görevleri olduğu gibi, yine vatandaş olmaktan kaynaklanan sorumlulukları da bulunmaktadır. Diğer etnik kökenlere mensup bireyler gibi Romanlar da Türk vatandaşıdırlar. Türk vatandaşları olarak anayasa ve yasalarda belirtilen sorumluluklarını yerine getirirler. Bununla birlikte anayasal düzeyde tanınmış tüm haklardan diğer etnik kökenlerden gelen vatandaşlarla eşit düzeyde yararlanabilirler.
Unutulmamalıdır ki Türkiyeyi Türkiye yapan, bizi diğer ülkelerden ayrı kılan yegâne niteliğimiz, onlarca kültürel ve etnik farklılıklarımızı bir arada bulundurabilmemiz ve yüzlerce yıldır süregeldiği gibi bu farklılıklarımızla uyum içinde yaşayabilmemizdir. 81 ilimizde bugün her şehrin kendine has yemekleri, folklor oyunları, âdetleri varsa bunun sebebi kültür zenginliğimizdir.
KAYNAKÇA
http://www.milliyet.com.tr/romanlar-hayata-3-0-yenik-baslar/gundem/detay/1777388/default.htm
Önen, Selin (2011), “Çingenelerin Sosyal Haklara Erişimindeki Zorluklar: Roman ve Dom Toplulukları Karşılaştırması”, III. Sosyal HaklarUluslararası Sempozyumu Bildiri Kitabı , TC Kocaeli Üniv., Kocaeli
http://medyaroman.blogspot.com.tr/p/ali-mezarcoglu-8-nisan-vesilesiyle.html
http://cingeneyizr.blogspot.com.tr/2013/12/madam-gitana-ile-roportaj.html