Ölüm soğuktur. Bir o kadar da sessiz. Sessizlik ölen için mutlaktır ve cellat için kati.

Osmanlı’yı bu yazıda, belki de daha önce fark edemediğimiz bir yönüyle ele almak istiyorum. “Osmanlı’nın sağır ve dilsiz emir kullarını” anlatmak istiyorum. Nice insanın kellesine kılıç vurmuş, boğmuş, satırlara yatırmış olan cellatlardan. İnsanların sandıkları kadar masum olmayışının ve cellatların sanıldığı gibi zalim olmayışının hikâyesidir bu.
Osmanlı’nın cellatları sağır ve dilsizlerden seçilirdi. Böylelikle onlara kimin idam fermanını verdiklerini söyleyemezler ve can alırken, canını aldığı kişinin feryatlarından etkilenemezlerdi. Eğer o dönem içerisinde yeterince sağır ve dilsiz kişi bulunamazsa, en acı verici şekilde insanlar sağır dilsiz olacak şekilde duyma ve konuşma fonksiyonlarına son verilirdi. Cellatlar, kapkara giyinirler ve yüzlerini, kendilerini ifşa etmeyecek şekilde kaparlardı. Cellatlara öldürülecek kişinin kim olduğu ve neden idamına karar verildiği, suçlu veyahut suçsuz olduğu hakkında asla bir hüküm verilmezdi. Şayet cellat, öldürmesi gereken kişiyi öldüremezse, kendi kellesi giderdi.

[box_light]İdam Şekilleri[/box_light]
Adsız3
Devletin en üst kademesindekiler yani vezirler, sadrazamlar boğdurularak öldürülürdü. Yeniçerilerin ise onların idamı için özel olarak üretilmiş cellat satırı ile öldürülürdü. Hanedan mensuplarının asla kanı akıtılmazdı. Sıradan insanların idamı ise en kanlı olanıydı, her zaman kelleleri alınırdı ve çoğu zaman iki parça halinde ceset denize atılırdı.

 

 

[box_light]Orta Kapı[/box_light]
Saray’ın bilmediği yoktur düşüncesi Osmanlı’da yaygın bir görüştü. Bu sebeple, idam fermanı verilen devlet büyükleri, Orta Kapı’nın önündeki alanda halka açık alanda öldürülürdü. Bu meydana siyaset meydanı denmesinin yanı sıra aynı zamanda yüzlerce idama mekân olduğu için zamanla, “ ölüm meydanı” da denilmiştir. Bu meydanda, ilk önce idam edilecek kişinin başını kapatan örtü alınır ve hemen ardından tek bir kılıç darbesiyle kişinin kellesi alınırdı. Tek hamle ile yere düşen başı kesebilmek, gözü kara olmak cellatların en büyük ve önemli görevleriydi.

cellat_mezarligi_yok_olmak_uzere

Kelle Koltukta Olmak

İnsanlarının canlarının oldukça kıymetsiz olduğu, her an ölüm korkusu yaşanan bir dönemdir Osmanlı. Özellikle Saray’da çalışanların ufak bir kabahati veya iftiraya maruz kalmaları sonucu kelleleri alınmaktaydı. Cellatbaşı, sadece önemli devlet adamlarının infazını yapar, önemsiz kişiler ise diğer alt kademeli cellatlar tarafından idam edilirlerdi. İdamdan hemen sonra, kelleler ölen kişilerin koltuk altına sıkıştırılırdı, “Kellesi koltukta olmak” deyimi bu şekilde ortaya çıkmıştır. Önemli kişilerin kelleleri balın içine koyularak padişahın huzuruna çıkartılırdı. Ardından ibret olsun diye birkaç gün halkın görebileceği bir şekilde sergilenirdi.

[box_light]İdam Çadırı[/box_light]
Savaş zamanı, idamlar sarayın çevresinde olamayacağı için, kampın kurulduğu alana bir de idam çadırı konulurdu. Aşağıdaki resimde, 1687 yılına ait bir seferde içi beyaz bir üçgen içinde gösterilen çadır idam çadırıdır. Bu çadırlarda idam edilen kişilerin gövdeleri oraya gömülü,r kelleleri ise payitahta getirilirdi.

idam çadırı
Cellatlar, cellat mezarlığı denilen (bugün Eğrikapı civarındadır) mezarlığa gömülürlerdi. Cellatların mezarları dahi insanların tüylerini ürperttiği için, onların mezarları diğer mezarlıklardan ayrıdır. Oysaki insanın içini ürperten hükümlere, onlar sadece uymak durumunda kalmışlardır. Asıl zulmü yapanlar, bu hükümleri veren ve altın varaklı koltuklarda oturan insanlardır.

 

Kaynakça

Her şafakta ölürüm : Osmanlı’dan Cumhuriyet’e idamlar
Yazar:  Ergun Hiçyılmaz

 

Leave a Reply