“Beraber ölmek istiyoruz, bu bizim hakkımız.”
Elena Ceauşescu (Çavuşesku), kocası ile beraber kurşuna dizilmeden önce son istekleri olarak bunu söylüyordu. 25 Aralık 1989 günü eşiyle beraber kurşuna dizilerek öldürülen Nicolae Ceauşescu ile beraber 24 yıllık bir iktidar, kimilerine sosyalizme adanmış bir hayat, o dönemi yaşayan Romenlerin büyük bir çoğunluğuna göre ise devrime ihanet eden bir yönetim sona ermiş oluyordu. Herşeye rağmen Ceauşescu dönemi sadece Romanya’nın değil, Avrupa’nın da tarihine damga vurmuş bir dönem olarak tarihin tozlu sayfalarında yer alıyor.
1918 yılında Scorniceşti’de doğan Nicolae Ceauşescu, Avrupa’da faşizm rüzgarlarının estiği ve ülkesinin de bu rüzgara kapıldığı yıllarda Romanya Komünist Partisi’ne katılır. Üç kez hapise atılır ve son hapishane macerasında, devlet başkanlığı görevini devralacağı Gheorghe Gheorghiu-Dej ile aynı hapishanede kalır. Yıllar sonra benzer bir son yaşayacağı General Ion Antonescu’nun devrilmesiyle iktidarı ele geçiren komünist yönetimde Tarım Bakanlığı görevini yürütür. Bu arada 1945 yılında kendisiyle beraber önemli bir figür haline gelecek olan Elena Petrescu ile evlenir.
Nicolae Ceauşescu 1954 yılında politbüro üyeliğine seçilerek, parti içinde ikinci sırada yer tutar. 1965 yılında hapishane arkadaşı, Devlet Başkanı Gheorghe Gheorghiu-Dej’in ölümüyle partinin birinci sekreteri olur. 1967 yılında birinci sekreterliğin yanı sıra Devlet Konseyi başkanlığı görevini de devralır Ceauşescu. Göreve gelir gelmez yaptığı işlerden biri de devlet kadrosundaki “Stalinci” isimleri tasfiye etmektir. Ancak çok ilginçtir ki, gençliğinde Ceauşescu’nun devlet başkanlığı konusundaki idolü Stalin’dir.
Ceauşescu’nun göreve geldiği ilk yıllarda Prag Baharı hareketi ve SSCB’nin Çekoslavakya’ya müdahalesi Avrupa’nın gündemindedir. Varşova Paktı üyesi Romanya’nın lideri olarak bu hareketi açık bir şekilde kınar. SSCB bu durumu hoşgörü ile karşılar, ayrıca ABD’nin de sempatisini kazanır Ceauşescu. Yine diğer Doğu Bloğu ülkelerine kıyasla batı ülkeleriyle daha iyi ilişkiler kurar; IMF’ye katılma, AB ile yapılan ekonomik anlaşmalar bunlardan sadece bazılarıdır. Bütün bunların arka planındaki nedenlerden birinin, tarım devletinden sanayi devletine evrilen Romanya’nın ihracat kapasitesini arttırmak olduğunu söylersek pek de yanlış olmaz. Ülkesinde kullanılamayan, halkın alım gücünün yetmediği ürünleri dışarı satmak gerekiyordu ve batı ülkeleri bu konuda en uygun hedefti.
Ceauşescu dış politikada bu kadar göz önündeyken, ülke içinde ise durum farklıydı. Gücü eline alan “Conducăto” yani “Önder” ülke içinde görece sert önlemler almıştı. Günümüzde duyduğumuz bazı önerilere(!) benzer önlemler almıştı. Bunların en önemlilerinden biri de ülke nüfusuyla ilgiliydi. 25 yaşından sonra evlenmemiş ya da evlenip çocuk sahibi olmamışlara %10-%20 arası özel vergiler, kürtajın ve doğum kontrolünün yasaklanması, en az 5 çocuk sahibi olan annelere özel imkanlar, en az 10 çocuk sahibi annelere ise kadın kahraman nişanı verilmesi, boşanmanın zorlaştırılması gibi yasal değişiklikler ülkenin demografik yapısında oldukçu etkili olmuştu. Tabi bunların sonucunda yetimhanelerin dolup taşması, terkedilen çocuk sayısının artması, AIDS oranının ülkedeki yükselişi gibi sorunlar ortaya çıkmıştı[1].
Ceauşescu, 1971’de Çin ve Kuzey Kore’ye yaptığı geziler sonucunda Kim Il-Sung’un Juche teorisinden ve Maoizm’den etkilenerek kendi “Temmuz Kuramı”nı geliştirir. Kuramın getirdiği 17 öneriden bazıları; Parti’nin devamlı büyüyen “liderlik rolü”, kitlesel politik aksiyonlar ve parti eğitimlerinin geliştirilmesi, “vatana hizmet” kapsamında gençlerin büyük inşaat projelerine katılımı, çocuk ve gençlik organizasyonlarında, okullarda ve üniversitelerde ideolojik eğitimin yoğunlaştırılması, yayınevleri, tiyatro, sinema, opera, bale, sanat toplulukları televizyon ve radyolardaki programların bu amaca destek olarak “militan ve devrimci” karakterdeki sanatsal üretimlere yönelmesi gibi önerilerdi. Ceauşescu böylece “Romen Stalin” olma yolunda hızla ilerliyordu.
Bütün bu sert önlemlerin yanında Ceauşescu’nun ve ailesinin ülke içindeki bazı eylemleri kendisine duyulan sempatiyi hızlıca antipatiye çeviriyordu. Oğlu Valentin’in Steaua Bükreş ile olan ilişkisi, eşinin lüks düşkünlüğü, Nicolae Ceauşescu’nun kendisinin yaptırdığı devlet sarayı uğruna Bükreş’in bir çok tarihi binasını yıktırması, yatıyla Tuna Nehri üzerinden Karadeniz’e ulaşmak için kanal yaptırması bunlardan bazıları. Bu durum da kendisinin sonunu hızlandırıyordu.
Ceauşescu döneminin sonunu hazırlayan olayların ilki gizli servisin önemli adamlarından Pacepa’nın ABD’ye kaçması oldu, Pacepa burada Ceauşescu Rejimi’nin detaylarını açıklama iddaasındaydı. Bir diğer sıkıntı da ülkenin dış borçlarına yönelikti. 13 milyar dolara varan borcun altından kalmak için tarım ve endüstri ürünlerinin ihracına karar verince Ceauşescu, ülkede kıtlık, elektrik ve ısınma problemleri arttı. 1989 yılında borçlar bitmiş olmasına rağmen, kıtlık Aralık ayındaki ayaklanmaya kadar devam etti. Fakat Ceauşescu bu durumu reddediyor, televizyon ve gazetelerde yiyecek dolu dükkanlarda, yiyecek ve sanat festivallerinde gözüküp, yaşam kalitesinin yükselişinden bahsediyordu.
Sonunda ayaklanma hareketleri başladı, Timişoara’da (Temeşvar) Macar azınlığın liderlerinden birinin haksız yere alıkolunmasyıla başlayan olaylara Romen öğrenciler de katıldı ve gösteriler hükümet karşıtı gösterilere döndü. Bunun üzerine asker, polis ve gizli servis (Securitate) 17 Aralık günü göstericilerin üstüne ateş açtı. 21 Aralık günü ise başkentte büyük bir gösteri düzenlendi. Hükümetin elindeki devlet televizyonu bu gösteriyi Ceauşescu’yu desteklemek amacıyla kendiliğinden toplanan bir gösteri olarak sunsa da işin aslı öyle değildi.
Merkez Komite Binası’ndan Devrim Meydanı’nda toplanan halka seslenmek isteyen Ceauşecu, maruz kaldığı yuhalamalar karşısında durumun vehametini anladı. Kendisinin o konuşma sırasındaki görüntüleri Soğuk Savaş Dönemi’nin Berlin Duvarı’nın yıkılışıyla birlikte en önemli görüntülerinden biri olarak kabul edilir. Konuşmasını tamamlayamadan karısı ile birlikte içeriye giren Nicolae Ceauşescu bir gün daha binada kaldı. 22 Aralık günü çatışmalar diğer büyük kentlere de sıçradı ve Savunma Bakanı General Vasile Milea’nın ölümü medya tarafından açıklandı. Yönetim Konseyini toplayan Ceauşescu ordu liderliğini üzerine alarak birkaç konuşma daha yapmak istese de bu konuda başarı elde edemedi. Bu noktada artık göstericilerin de binanın kapıya dayanmasından faydalanan yeni Savunma Bakanı Victor Stanculescu Ceauşescu çiftine, kendilerini çatıda bir helikopterin beklediğini söyleyerek onları binadan kaçmaya teşvik etti, kendisi ise ayağı kırık olduğu için aynı helikoptere binmedi. 25 Aralık günü Ceauşescu çifti Targovişte’de yakalanıp bir okulda uydurma bir mahkemeye çıkarıldıklarında, kendilerini yargılayan generallerden biri olarak Stanculescu’yu buldular. Binadan kaçarak suçlu olduklarını kabul eden vatan hainlerine dönüşen Nicolae ve Elena Ceauşescu çifti kurşuna dizilerek öldürülme cezasına çarptırıldılar. Televizyondan canlı yayınlanan(!) bu idam cezası sonucunda 25 Aralık günü ikisi de Targovişte’deki bir okulun bahçesinde seçkin paraşütçü birlik askerlerinden oluşan bir tüfekli bir manga asker tarafından öldürüldüler. Böylece Doğu Avrupa’da bir devir daha kapanmış oldu.
Ceauşescu döneminin sonu hala tartışılmaya devam etmektedir; Ceauşescu gerçekten de sosyalizme ihanet mi etmişti, halkı kıtlığa mahkum mu etmişti, 80’lerin sonunda durum gerçekten o kadar kötü müydü, yoksa planlanan bir senaryonun parçası mıydı? Bütün bunlar hala tartışılan ve cevabı tam olarak verilemeyen sorular. Fakat bir gerçek var ki, Ceauşescu dönemini yaşayan Romen halkı o yılları hiç de iyi hatırlamıyor…
[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]
[1] http://www.country-studies.com/romania/demographic-policy.html