27 Ağustos 1992.
Aslında Bitlis’in hesabının kesildiği gün. Diyarbakır’da toplanan MGK gündemi, Bitlis Paşa’nın planıydı: “Kod Adı: Kale”. PKK ile halkın bağlantısı kesilecek, yardım ve yataklık yapan iş adamları tek tek fişlenecekti. ABD karşısında ellerini bağlayıp beklemek yerine, kendi egemenliğini kendi sağlayacaktı Bitlis.
Peki, kim öldürdü Paşayı?
Kazadan bir gece önce hangarın yakınında nöbet tutan biri var. Adı Tahir Metin. 6-8 ya da 8-10 nöbeti olduğunu belirtiyor.
Biri yaklaşıyor hangara.
-Dur! Parola?
Parolayı doğru biliyor ve devam ediyor. İşin ilginç yanı aylardır yalnızca devriye arabası ile dolaşılan bölgede bir yayanın olması. Üzerinde pilot kıyafeti olan bu kişi hangar istikametinde yoluna devam ediyor. Görgü tanığı sıfatıyla da ifadesini veren Metin, herhangi bir şeyden şüphe duymadığını çünkü parolayı doğru bildiğini söylüyor ve uçağın enkazında incelenme yapılmadığı haberini de yine Tahir Metin’den öğreniyoruz. Enkaz şimdi nerede sorusunun cevabı ise; adı sanı bilinmeyen bir hurdacı.
Tabi ki yalnız bununla kalmıyoruz. 2010 yılında Sabah gazetesinde tekrar gündeme gelmeye başlanan dava ile bir Albayın yolu kesişiyor. Vicdan azabı ile yaşayan bu albay, idarenin %40 hatalı olduğu hakkında hazırladıkları raporun değiştirilerek %5’e düşürüldüğü ve zorla kendisine imzalatıldığını anlatıyor. Böylece ilgili makamlar yükü üzerlerinden atıyor ve rahata kavuşuyordu. Şerh koyarak attığı o imzanın orada bulunan generallerden birini kuvvet komutanlığına taşıdığının altını da çizen albay yalan söylüyor diyenlere ise şu cevabımız var:
Askeri savcılıktan takipsizlik kararının çıkmasına müteakip Av. Nusret Senem bir nevi ali cengiz oyunu oynuyor. Firmaya bir dava açıyor ve davanın seyri açısından raporlarının tamamına erişmek istiyor. Bu konuda askeri makamlara gerekli başvuru sürecini tamamlayıp beklemeye koyuluyor. Fakat raporlar son güne dek yollanmayıp yalnızca bir buçuk saatlik inceleme izni ile avukata sunuluyor. Fotokopi çekmesi dahi yasak olan belgelerin Türk tarihini değiştireceğini belirten avukat, ‘Uzmanlar çalıştırılmadı’ diye de ekliyor sonuna. Bu noktada hukuksal açıdan inceleyenler için akıllara gelebilecek sorulardan biri de ‘Bilirkişi Raporu’dur.
Tarih 4 Ekim 1996. Prof. Dr. Nuri Yüksel’in yönettiği İTÜ Uzay Bilimleri Enstitüsü üyelerinden oluşan heyet tüm teknik, idari ve sosyal araştırmalar sonucu ulaştığı raporunda bütün gerçekleri gözler önüne seriyor. Sabotaj ihtimalinin değerlendirilmesi gerektiği dahi belirtilen bilirkişi raporu, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde (!) Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından reddediliyor.
O yılların getirmiş olduğu baskıcı ortam kimsenin konuşmasına meydan bırakmadı. Fakat günümüzde bu sır perdesinin ucunu yakalamaya başladık. Suçlunun kim olduğuna gelmeden önce dikkate değer bazı noktaları sıralayalım:
Av. Nusret Senem Ergenekon davası kapsamında tutuklandı.
Eşref Bitlis’in yanında taşıdığı kozmik çantasını bir daha gören olmadı.
Kaza yerine ilk gelen Askeri savcı Hasan Tüysüzoğlu sonradan davadan uzaklaştırıldı.
Uçak firmasının araştırma yapmasına izin verilmedi ve şimdiye dek kimse de firmaya başvurmadı.
Eşref Paşa’nın uçtuğu VIP uçağın sigortası yoktu.
Genelkurmay eski Başkanı Işık Koşaner “Akıllarda soru işareti kalmamalı” şeklinde açıklama yaptı.
‘Kod Adı: Kale’ planı Çiller hükümetiyle birlikte sırra kadem bastı. Planın tam kapsamı bilinmiyor.
Bitlis Paşa’nın kurduğu ekip kazanın ardından sırayla can verdiler. (Kazım Çillioğlu, Bahtiyar Aydın, Cem Ersever)
PKK’nın devamından nemalanlar baltalama işini de çok iyi becerdiler bu ülkede. Mumcu suikastıyla başladığımız bu yolculukta bir kapı daha aralanıyor şimdi. Ben JİTEM’im diyen eski bir istihbaratçı her şeyi ortaya koyuyor. Paşa’nın kendi elleriyle kurduğu bir kurum, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının verdiği maddiyat ile yoldan sapıyordu. Yönetim el değiştiriyor, kendi içindeki adamları harcamaya başlıyordu. Failler bulunamıyor, dosyalar kapatılıyordu. Çünkü suçlu olan kurum aynadaki kendisiydi. Kürt sorunu PKK ile birleşmeye devam ediyor, baştaki subaylar tek tek alaşağı ediliyordu. Meclis faili meçhuller komisyonu ise hala, o dönem Somali’de görev yapan bir subayın ifadesine başvuruyor. Nokta atışı yapmak buna dense gerek!
Gölgeler bir adım önde gittikçe, geçmişe bakmamız imkânsız. Güzel günler ümidiyle…
(Araştırma sürecindeki aksaklıklardan ötürü Adnan Kahveci dosyası ileri bir tarihe ertelenmiştir.)