Yoksayılanın Siyasallaşması: Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Alevilik

Adlandırılışları ve 19. Yüzyıl’a kadar karşılaştığı temel kırılma noktaları üzerinden incelediğimiz Alevi hareketinin siyasallaşması; 19. Yüzyıl’la başlayan esaslı demokratikleşme sürecinde de siyasi dini ve toplumsal bazda varlığını anlatma çabası ve devamlı bir kimlik hareketi olarak sürmüştür.

[box_light]Tanzimat’ta Alevilik[/box_light]

indirTanzimat ile başlayan Avrupa esinli modernizasyona 1856’da dini hürriyet kavramı eşlik etmeye başlar. Bu tüm hareketlerinin temelinde din, iktidarın meşrulaştırılması biçimleri içinde bir rol edinmektedir. Devletin aslında tüm alanlarda gerçekleştirdiği bu geniş çaplı denetim isteyen reformlar, nüfusu bu reformlara sadece zorlamamalı aynı zamanda ikna da etmelidir. Bu noktada ideolojinin önemi artsa da Osmanlı’nın uçsuz bucaksız insani çeşitliliği aidiyet duygusunu zora sokmakta ve bu geniş kitlelere hitap edebilecek bir ad bulamamaktadır. Bu noktada Sultan II. Abdülhamid İslam birliğinin yeniden tesisine odaklanır ve İslam’ın Hanefi yorumunu ideolojik harç olarak öne çıkarır. Böylece Heterodoks İslam’ın yaygın olduğu yerlere, Alevilerin köylerine -resmi dinle bütünleştirilmek adına- camiler inşa edilir, imamlar gönderilir. Bu yüzyıl aynı zamanda Anadolu’da faaliyetlerini arttırmış Hristiyan ve hatta Protestan misyonerlerinin Heterodoks İslam’ı tercihli hedef haline getirişine tekabül etmektedir ve bazı kaynaklarca Alevilerde küçük çaplı Hristiyanlaşmalar gerçekleşmiştir. Sonuç olarak ilk etapta uygulanan bütünleştirme politikaları sert bir Alevi muhalefeti ile karşılaşmasa da başarısız olmuş; akabinde de kendini Jöntürklerin daha hoşgörülü politikalarına bırakmıştır. Bu dönem kabaca Alevi özgürlüğünün örtük olarak tanınmasına işaret etse de Alevilerin atılımına değil asimilasyonuna hizmet etmiştir.

[box_light]Tanzimat’ta Bektaşilik[/box_light]

Bektaşiler ise Tanzimat ile siyasal bir nüfus kazanmışlardır. II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nın kapatılmasına ek olarak Bektaşiliği de yasaklamasına rağmen başka tarikatlara tahsis edilen dervişler Bektaşilik ruhunu bu tarikatlarda da yükseltmiş, 1839’ da bazı tekkelerini tekrar açarken hükümetin yüksek katlarınca ve entelektüellerce desteklenmişler ve 20. Yüzyıl’a vardığında çok büyük bir siyasal nüfuza sahip olmuşlardı. İstibdat ve devrim boyunca süren Jöntürk- Bektaşi diyaloğu, sultan halledilir halledilmez çatlamış ve tarikat kenara itilmiştir. Siyasi itilmişliğine rağmen kültürel ortamda Bektaşilik ve Alevilik gerçek Türk tasavvufu olarak algılanarak ulusallaştırılmaktaydı. Bu ulusal renge kayma Arnavutluk’un bağımsızlığında kabaca bir rol oynarken yeni Türk-ulus devletinin doğuşunda ve kökleştirilmesinde hız kazanıp kuvvetlenecekti de.

[box_light]Ulus Devlet Modelinde Kültürel Alevilik[/box_light]AV-2

Kültürel ve tarihsel temellendirmesine Orta Asya geleneklerine yakın unsurlar ve Türkmen ilişkilerinin derlenmesini oturtan cumhuriyet; Anadolu kültürünü eğildiğinde Alevilikle karşılaşır ve bu andan itibaren Aleviliği Türklük olarak alır. Nitekim Fuat Köprülü Bektaşiler ve Aleviler üzerine birçok yazı yayımlar. Bu bakış açısı ile salt Arap ve Fars etkisini en aza indirgeyen bir Türklükle değil; dini içeriği ile de daha modern ve laik bir yapı sunan Alevilik cumhuriyet için ideal bir yapıdır. Yine de 1925-1930 yılları içerisinde hissedilen muhalif hareketler, belirli gelenekleri koruyan grupları potansiyel tehlike konumuna sokar böylece kültürü araçsallaştırma, nüfusu türdeşleştirmeye dönüşür. Ulusal kimlik yaratımında Türk olarak nitelenen unsurlar saptanır ve kucaklanırken heterodoks ve Türk olmayan şeyler unutulmuştur. Mesela cumhuriyet ile kucaklanan heceyi ve arı Türkçeyi kullanan halk ozanları resmi ideoloji yayımında öne çıkmıştır. “Türküz Türkü çığrırız” diyerek Cumhuriyetin sunduğu modernizmi ve milliyetçiliği öven Usta Aşık Veysel’in 16. Yüzyılın İsyancısı Pir Sultan’ın deyişlerindeki şah’ları dost olarak teleffuz etmesi bundandır. Bu seçmeci yeniden sahipleniş devlet ile Alevilik arasında süregelen bir çelişkiyi de ortaya atmıştır: Osmanlı ile gayrimeşru görünen ve dışlanan Alevilik Cumhuriyet Devrinde kucaklanarak yine sünni islam bünyesine taşınmıştır.

[box_light]Siyasi Süreçte Alevilik[/box_light]

Kültürel süreçte törpüleyip kucakladığı Alevilik cumhuriyet için dini anlamda fazla bir anlam teşkil etmemiştir. Diyanet işleri başkanlığının kurulması, Aleviliğin dedelik ve çelebilik makamlarının da diğer tarikatlarla kapanması teorikte ulusal kültür adına din ve mezhep çoğulluğunu görmezden gelmeye denk düşse de pratikte Sünniliği gıyabında resmi din konumuna yükseltmiştir. Bu noktada Alevilik’in siyaset ile ilişkisi de birkaç kırılma noktasından ibaret kalmıştır. 1919’da Mustafa Kemal’in Hacıbektaş yöneticilerine yaptığı ziyaretlerin milli mücadele için bir birlik çağrısı olduğunu göz önene alırsak bu ittifakın en belirgin kırılma noktasını ittifak ile meclise giren Aleviler oluşturmaktadır. Bu ittifak 1949’da CHP tarafından maraş milletvekili Hasan Reşit Tankut’a hazırlatılan rapordan da anlaşıldığı üzere bir siyasi kuşku atmosferine dönüşmüştür.

“Devletçilik kendilerinde insiyak olarak mevcuttur. Fakat onların devletçiliği bir nevi tekke sosyalizmidir(komünistlik bu tekkeye bu yolla girebilir.)… Laiklik ve İnkılapçılığı devlet çapında doktrinler olarak hoş telakki ederler. Gizli zümrecilikleri bakımından şimdilik kuşkulanmaları tabiidir.”

Koçgiri ve ardından Dersim ile varlığını gösteren Alevi muhalefeti isyanların temelindeki meselelerde kilit bir kimlik olmadığından; yeni rejime alınan tavırda Alevi tavrından ve tek başına bir Alevilik kavramından söz edilemez. Hatta dini ve siyasi bazdaki ana çelişkiye rağmen laiklik üzerinden Sünnileşmekten bir ölçüde alıkonan Aleviler yeni rejimle özdeşleşmiştir. Bazı görüşlerce Alevilerin bir kısmında Mustafa Kemal’in Ali’nin tecessümü olarak görülmesi dahi söz konusudur. Yine de bu hadisenin ne ölçütte doğru olduğunu saptamak güçtür.

Cemevlerinden bir görüntü

Cemevlerinden bir görüntü

[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]

  • Alevi Hareketinin Siyasallaşması-Elise Massicard
  • Hasan Reşit Tankut-Aleviler Mehmet Bayrak(dr) Açık-gizli/resmi-gayri resmi Kürdoloji belgeleri, Ankara,Öz-Ge 1994, s. 298

Leave a Reply