İkinci Dünya Savaşı Avrupa’sında Türkiye ve Yahudiler

24 Nisan ve 4 Mayıs yıldönümleriyle beraber üzerinde daha sık durulmaya başlanan Türkiye’deki etnik ve dini azınlıkların geçmişten günümüze kadarki süreçteki durumu tartışmaya oldukça açık bir konu olarak önümüzde duruyor. Bu tartışmaya girmeden, bu konuyla paralel olduğunu düşündüğüm bir konuda yazmak istiyorum. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki Yahudi Türklerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından nasıl korunduğunu ve Türkiye’nin bu politika doğrultusunda izlediği yöntemleri anlatacağım.

Osmanlı Devleti döneminden itibaren Türklerin diğer etnik ve dini kimliklere mensup vatandaşlarına hoşgörülü bir tavır sergilediği söylenegelir. Bazı dönemlerde bu tez doğrudur. 14. ve 15. yüzyıllarda Hristiyan Avrupa’dan kaçan Yahudiler, Avrupa’da 1848 Devrimi’nden sonra oluşan otoriter rejimlerden kaçan liberaller, Çarlık Rusyası’nın 1881’de başlayan pogromlarından kaçan Yahudiler ve 1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra Kızıl Ordu’ya direnen Beyaz Ordular Osmanlı Devleti’nin yardımından faydalanmışlardır. Bazı dönemlerde ise yüzyıllık tartışmalar doğuran olaylara şahit oluyoruz, Ermenilere, Kürtlere, Rumlara ve Alevilere uygulandığı öne sürülen bir Türk zulmü de tarihi tartışmalarda yerini alıyor.

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türkiye vatandaşı Yahudiler Türkiye’nin farklı bölgelerinde ikamet ediyor. (radikal.com.tr)

İkinci Dünya Savaşı zamanında Yahudi Türklerin durumu Türkiye’nin bu konudaki olumlu politikalarından bir tanesini açığa çıkarıyor. Nazi Almanyası’nın Avrupa’yı kasıp kavurduğu süreçte özellikle Fransa’da faaliyet gösteren Türk diplomatlar, Nazilerin etkisiyle Anti-Semitist uygulamalar başlatan Fransa’yı Türk tezleriyle büyük oranda ikna etmeyi başardı. Türk tezi şuydu: Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu itibariyle vatandaşı olan kişilerde din ve ırk açısından ayrımcılık gözetmiyordu. Devletlerarası anlaşmalar gereği, bir devlet, içerisinde yaşayan Türklerin haklarını Türkiye’nin o ülkeye bağlı milletlerin haklarını gözettiği şekilde gözetmek durumundaydı. Bu tez sayesinde, ve Türkiye’nin savaşta taraf olmamasının verdiği avantajla, onbinlerce Yahudi Türk Nazilerin ve Nazi etkisindeki diğer devletlerin zulmünden kurtuldu.

Türkiye’nin Yahudi Türkleri zulümden kurtarma politikası iki yönlü gerçekleşti. Birinci yöntem, yurtdışında yaşayan ve daha önce Osmanlı Devleti veya Türkiye topraklarında ikamet etmiş Yahudilerin, ellerinde Türk vatandaşlık belgesi olsun veya olmasın, diğer Yahudilerden ayrı tutulmasının sağlanmasıydı. Ellerinde belge bulunanların işi kolaydı, ancak uzun süredir Türk makamlarıyla iletişime geçmemiş ve bu nedenle elinde hiçbir resmi belge bulunmayan Yahudiler de ellerinde bulunan Türkiye’ye dair en küçük detayla gayri muntazam vatandaş tezkeresine sahip olabiliyordu. Bu tezkereyle Türkiye’nin bu kişiler hakkında vatandaşlık işlemlerini başlattığı ve en kısa zamanda bu kişilerin Türk vatandaşlığına sahip olacağı belgelendiriliyordu. Savaş öncesi Fransa’da bu tarz belgelerin önem arz etmemesi ve Fransa’nın bu konularda liberal bir tavır alması Yahudi Türklerin elinde belge olmamasını açıklıyordu.

Bu hususta dikkatimi çeken bir anıyı aktarmak istiyorum. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin Fransa’daki Marsilya Başkonsolos Yardımcılığı ve Başkonsolosluğu görevinde bulunan Necdet Kent’in anlattıklarına göre, seksen Yahudi Türk’ün Fransa’dan Almanya’ya, aslında büyükbaş hayvan taşımakta kullanılan bir vagonla götürüldüğü haber alındığında, Başkonsolos ve haberi ileten, aslen Yahudi olan Konsolosluk Çevirmeni vagonu durdurmaya giderler. Gestapo memurlarına bu durumun yanlış olduğu, çünkü bu kişilerin Türk vatandaşı olduğu ve Türkiye’nin kendi vatandaşlarına bu tür bir ayrımcılık uygulamadığı anlatıldığında memurlar aldıkları emri uygulamak yönünde tavır alıp bu tezi reddeder. Başkonsolos ve çevirmen bunun üzerine vagona kendileri biner ve Gestapo memurlarının yoğun itirazlarına rağmen vagon belli bir süre onlar içerisinde olduğu halde yol alır. Bir süre sonra vagon durdurulur ve Gestapo memurları durumun bir hata olduğunu ve sorumluların cezalandırılacağını söyler. Başkonsolos bu olayı sonsuz bir vicdani rahatlıkla anlatıyor ve sayelerinde seksen Yahudi Türkün kesin ölümden kurtarıldığını belirtiyor.

Yahudi Türkleri zulümden kurtarma politikasında ikinci yöntem ise başka ülkelerde yaşayan Yahudi Türklerin ivedilikle zulmün olmadığı başka ülkelere veya doğrudan Türkiye’ye getirilmesiydi. Burada özellikle Yunanistan’da yaşayan Yahudilerin durumu öne çıkıyor. Tarihe dayanan Yunan Anti-Semitizmi Yunanistan’da Avrupa’daki birçok ülkeye kıyasla daha fazla oranda Yahudinin öldürülmesine veya sınırdışı edilmesine neden oldu. Avrupa’nın diğer bölgelerinde Hristiyanların Yahudilere yardım ettiği görülürken Yunanlıların bu tavrı Türkiye’nin devreye girmesine neden oldu. Türkiye’de yerleşik bulunan Yahudi derneklerinin yardımıyla ve Mossad’ın da önemli ölçüdeki desteğiyle yüzlerce Yahudi, Türk olması şartı aranmadan, Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan’dan küçük botlarla Türkiye’ye getirildi. O dönemde Türkiye’nin Akdeniz’deki ticari limanlardan faydalanamaması nedeniyle yaşadığı kıtlık sonucunda birçok Yahudinin başta Filistin olmak üzere başka ülkelere yollanma durumu ortaya çıktığı halde, Filistin’de İngilizlerin izlediği umursamaz politika Yahudilerin Filistin ve diğer İngiliz ve Fransız kolonilerine gitmesini engelledi.

Savaş zamanında Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten Numan Menemencioğlu Yahudi Türklerin kurtarılmasında önemli çaba gösterdi. (tualimforum.com)

Savaşın sonlarına doğru Adolph Eichmann Türkiye’ye verdiği ültimatomda, Mayıs 1944’e kadar Fransa sınırları içerisinde yaşayan Yahudilerin Türk vatandaşlığına yeniden geçirilmesi sağlanamazsa bu kişilerin Fransız Yahudileriyle aynı şartlarda muamele göreceğini belirtti. Bu zaman zarfında işlem tamamen yapılamamış olsa da, Türk Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu’nun Türk tezini kabul ettirme çabası sonucunda on bin Yahudinin Almanya’ya ölüme gitmesi engellendi. Bu kararda savaş sırasında taraf olmayan Türkiye’yle ilişkilerini bozmak istemeyen Nazi Almanyası’nın tereddütlerinin etkisi büyüktür.

Osmanlı geleneğinin olumlu yanlarını yansıtan bu politika genel anlamda Yahudiliği benimseyen herkese hitap edemedi, ancak dini ve etnik ayrımı benimsemeyen Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi vatandaşlarını Avrupa’da koruma altına alması ve canlarını kurtarmış olması, insan haklarına verilen önem ve ülkenin prestiji açısından günümüzde önemli bir yere sahip. Bugüne yansıyan yüzyıllık azınlık tartışmalarının insan hakları kapsamında değerlendirilmesi ve Türkiye’nin savaş döneminde olduğu gibi olumlu politikalar izlemesi hem Türkiye’nin hem de Türkiye’de yaşayan birçok azınlığın yararına olacaktır.

[box_dark]KAYNAKÇA[/box_dark]

Shaw, Stanford. “Turks and Jews.” Studies in Ottoman and Turkish History.

Leave a Reply