Osmanlı İmparatorluğu’nda modernleşme hareketleri başladığı tarihten itibaren “batının iyi yanlarını” almak her zaman öncelikli konulardan bir tanesi olmuştur. 18. yüzyıl’ın sonlarından itibaren ise sahneye çıkan Birleşik Devletler, ileri batı Avrupa ülkeleri ile birlikte hem Osmanlı hem de daha sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti için hep önemli bir örnek teşkil etmiştir. Batının güçlenmeye, doğunun ise gitgide gerilemeye başlaması, Osmanlı’da bu ülkelere olan hayranlığı bir kat daha artırmıştır. Sadece 18. yüzyıl’ın sonlarında değil, sonraki yüzyıllarda da ekonomik ve sosyal anlamda modernleşme çabası içerisindeki Türkiye için, Birleşik Devletler bir rol model olmuştur. Hatta günümüzde bile birçok açıdan kendimize batılı devletleri örnek alırken, en çok hayranlıkla izlediğimiz ülkelerden bir tanesinin de Amerika Birleşik Devletleri olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz.
Günümüzde gittikçe sıkılaşan ve gitgide daha da önemli bir hal alan Türkiye – Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerini ve ABD’nin Türkiye için oluşturduğu rol modeli tam anlamıyla anlayabilmek adına öncelikle bu iki devletin ilişkilerini incelemek gerekiyor. Bu noktada 1783 yılının önemli bir dönüm noktası olarak görebiliriz. Zira bu yıldan itibaren ABD bağımsız bir devlet olarak hızlı ama emin adımlarla dünya sahnesine çıkmaya başlamıştır. İlk Osmanlı – Amerika ilişkileri ise tahmin edilebileceği üzere ekonomik temelli olmuştur. 18. yüzyıl’ın sonlarında ilk ziyaretler gerçekleşmeye başlamıştır. Amerikalıların Anadolu topraklarını ilk ziyaretleri de ekonomik ilişkiler bağlamında gerçekleşmiştir. İlk ticari gemiler 1786 yılında İstanbul, 1797 yılında İzmir ve 1800 yılında İskenderiye’yi ziyaret etmişlerdir. İki devlet arasındaki ekonomik ilişkileri daha da canlandırmak ve ileriye taşımak adına ise 1799 yılında Birleşik Devletler Başkanı John Adams bir heyet kurarak Osmanlı ile bir ticaret antlaşması yapılmasını istemiştir. Ancak çeşitli nedenlerle bu anlaşma gerçekleşmemiştir. Yine de Amerika ve Osmanlı devletleri arasındaki ticari ilişkiler yıllar ilerledikçe daha da güçlenmeye devam etmiştir. Bu doğrultuda en önemli noktalardan bir tanesi de 1830 yılında imzalanan ticaret antlaşması olarak gösterilebilir. Bu antlaşma ile Osmanlı – Amerika arasındaki ticari ilişkiler de bir üst düzeye taşınmıştır. 19. Yüzyıl’ın sonlarına doğru iki ülke arasındaki ticaret hacmi neredeyse bir milyon dolara ulaşmıştır.
Ticaret ile başlayan ve güçlenen Amerika – Osmanlı ilişkilerinde bir dönüm noktası da misyonerlik hareketlerinin başlangıcıdır. Ticaret yoluyla Amerikalılara açılan Anadolu topraklarına, yıllar geçtikten sonra Amerikan vatandaşları, devletin de desteğini alarak farklı bir amaç ile yeniden geliyorlardı. 1810 yılında Boston’da kurulan ‘American Board of Commissioners for Foreign Missions’, 1819 yılından itibaren Osmanlı Devleti’ni de programlarına almışlardır. Bu bağlamda ilk misyonerler ise Osmanlı’da İzmir topraklarına 1820 yılında gelmişlerdir. Bu yıldan itibaren Osmanlı topraklarında Amerikan misyonerlik faaliyetleri de devamlı olarak artmış ve giderek daha da etkili olmuştur. Osmanlı topraklarındaki Amerikan misyonerlik faaliyetleri adına önemli bir gelişme 1856 Tanzimat Fermanı olarak görülebilir. Bu ferman ile vicdan hürriyeti prensibinin Osmanlı’da yerleşmesi ve mezhep değiştirme özgürlüğünün de tanınmasıyla birlikte Amerikan misyonerliği farklı bir boyut kazanmıştır. Hastaneler, kiliseler ve daha birçok kurum arasında Amerikan misyonerliğinin en önemli parçası tabii ki okullar olmuştur. Anadolu’da ve özellikle İstanbul’da, Amerikalıların misyonerlik faaliyetlerine hizmet eden birçok okul açılmış ve Osmanlı Devleti de bu okulların yayılmasına müsaade etmiştir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, yeni bir müttefik arayışı içerisinde olan Osmanlı Devleti’nin, batının yükselen gücü olan Amerika’yı yanına çekmek istemesidir. Bu doğrultuda Robert Kolej gibi günümüzde de hala faaliyette olan birçok Amerikan destekli ve etkili okullar kuruldu. Ancak her ne kadar bu okullar Osmanlı’nın Müslüman tebaası üzerinde büyük etki kuramasa da, Osmanlı topraklarında yaşayan, özellikle, Ermeniler üzerinde ziyadesiyle etkili olmuşlardır. Bu okulların ve misyonerlik faaliyetlerinin Osmanlı Devleti topraklarının daha büyük kısmına yayılmasıyla birlikte Ermeni tebaa içerisinde Protestanlığa geçen birçok kimse olduğu da bilinmektedir.
Diğer bir yandan misyonerlik faaliyetlerinin Müslüman tebaayı hiç etkilemediğini söylemek de doğru bir varsayım olmayacaktır. Özellikle varlıklı Müslüman ailelerin çocukları, Amerikan okullarının artması ile birlikte bu okulları tercih etmeye başlıyordu. Hatta bu geleneğe devletin üst kademesinde yer alan bürokrat ve devlet adamları da uymaya başlıyordu. Bu kişilerden birisi de Enver Paşa’nın ta kendisiydi. Enver Paşa da oğlunu, eğitimini tamamlaması için Amerikan Koleji’ne gönderiyordu. Temel eğitimini Amerikan misyoner okullarında tamamlayan birçok kimse ise ailesi tarafından yüksek öğrenimini tamamlaması adına Amerika’ya gönderiliyordu. Bu yolla sadece Anadolu toprakları Amerikan kültürünü tanımıyor, Amerikan topraklarında da git gide artan bir Osmanlı ve Türkiye etkisi de başlıyordu.
Bu şartlar altında, Osmanlı Devleti ve Amerika ilişkilerini incelediğimiz zaman gözümüze iki nokta çarpıyor. İki devlet arasındaki ilişkiler öncelikle ticari daha sonra ise misyonerlik faaliyetleri kapsamında gelişmiştir. Özellikle ticaret yoluyla Amerikalılara aralanan Anadolu kapıları, misyonerlik faaliyetleri ile sonuna kadar açılmıştır. Bu faaliyetler sonucunda ise öncelikli olarak varlıklı ailelerin, daha sonra ise bu faaliyetler ile bir şekilde karşılaşmış olan herkesin Amerikan kültürüne aşina olmaya başladığını söylemek mümkündür. Bu topraklarda oluşan hem Amerika hayranlığının (pejoratif manada değil) hem de Amerikan kültürünün temelinin de burada yattığını söyleyebiliriz. Bu koşullar altında başlayan iki ülke ilişkileri yıllar içerisinde çalkantılar yaşasa da zaman geçtikçe daha da sağlamlaşmış ve birbirine bağımlı hale gelmiştir. Günümüz Türkiye’si için oldukça büyük önem taşıyan Amerika Birleşik Devletleri ile olan ilişkilerimiz ise işte bu koşullar altında başlamıştır.
KAYNAKÇA
Kerim Sert, Osmanlı – Amerika İlişkileri
Melek Öksüz, Osmanlı Topraklarında Hukuki Statü Arayışı ve Varlık Mücadelesinde Amerikan Kurumları
Yavuz Güler, Osmanlı Devleti Dönemi Türk – Amerikan İlişkileri (1795 – 1914)
Cenk
Amerikadaki Osmanlı mahallesi fotoğrafı çok enteresan. Fotoğrafın hangi tarihte ve Amerikanın neresinde çekildiğini öğrenebiliyöiyim.