Bodrum’u severim. Zaten kim sevmez ki? Masmavi deniz ve gökyüzü ile buluşan bembeyaz evlerini, yazın canlılığını, diğer mevsimlerde de dalgaların kıyıya çarptığı ve mavinin sahile savurduğu huzurun kapladığı sokaklarını… Ben Bodrum’u çok severim.
Benim hayatımda Bodrum’un yeri çok ayrıdır, bilen bilir. Çocukluğumun yazlarını, hatta bazen kışlarını geçirdiğim Türkiye’nin en güzel sahil kentlerinden biridir Bodrum. Bu sevginin tek müsebbibi anılar değildir. Bir de Cevat Şakir Kabaağaçlı vardır ki kitap okumak yerine sokakta top peşinde koşmayı seçtiğim yıllarda bana nice romanlarını, yazılarını okutan.
Cevat Şakir ya da herkesin onu tanıdığı adıyla Halikarnas Balıkçısı… 17 Nisan 1890 tarihinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminin en önemli ailelerinden birine, Girit’te doğar. Amcası II. Abdülhamit’in sadrazamlarından Ahmet Cevat Paşa’dır; kendisi aynı zamanda Cevat Şakir’e isim babası da olmuştur. Cevat Şakir gençlik yıllarını İstanbul’da geçirir. Robert Kolej’den mezun olduktan sonra Yeni Çağlar Tarihi okumak üzere Oxford Üniversitesi’ne gider. Her ne kadar gönlünde denizcilik ile alakâlı bir bölüm okumak varsa da ailesinin ısrarları sonucunda bu hayalinden vazgeçer. 1913 yılında ilk evliliğini İtalyan Agnesia Kaferia ile yapar. Ancak bir süre sonra önce İstanbul’a daha sonra ailesinin yanına Afyon’a geri döner. Hayatının geri kalanını etkileyecek, çalkantılı yaşantısının ilk kurşunu burada dökülür; 1914 yılında babasıyla tartıştığı sırada elindeki silah patlar ve babasını öldürür. Bu nedenle 15 sene kürek cezasına çarptırılsa da 7 yılın sonunda yakalandığı verem hastalığı nedeniyle salıverilir. Bu hapis cezası Cevat Şakir’in son cezası olmayacaktır.
Cevat Şakir hapisten çıktıktan sonra gazetecilik ve resim işleriyle daha yakından ilgilenmeye başlar. Birçok değişik gazetede bir yandan yazılar yazarken diğer yandan resim ve karikatürler çizer. Aslında bu gazetecilik sevdası, yazı yazma isteği hayatını değiştirecektir. Mehmet Zekeriya Sertel ile birlikte çalıştıkları Resimli Hafta dergisinde, Hüseyin Kenan müstearıyla yazılar çıkarır. Bundan tam 90 sene önce, yine bir Nisan ayı, Cevat Şakir’in hayatında bir dönüm noktası olacaktır. 1925 yılının Nisan ayı boyunca yaşadıkları, ömrünün sonuna kadar geçirdiği her ana her dakikaya tesir edecektir.
Cevat Şakir, 13 Nisan 1925 tarihinde yine Hüseyin Kenan müstearıyla Resimli Hafta’da “Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmaya Nasıl Giderler?” adlı bir makale yayınladı. Makalesini kısaca özetlemek gerekirse; asker kaçaklarının İstiklâl Mahkemeleri’nde, kendilerinden çok daha büyük kabahat işlemiş olanların serbest dolaştıkları zamanlarda sadece ibret-i alem olsun diye idama mahkum edilmiş olmalarını eleştiriyordu. Zira biraz dahi olsun erken Cumhuriyet dönemi ile ilgilenen bir kişi İstiklal Mahkemeleri’nin ne denli acımasız, gayr-i ahlaki ve gayr-i hukuki olduğunu bileceklerdir. ‘Hüseyin Kenan’ da bundan dem vurmuştu yazısında. Nitekim, ertesi gün (14 Nisan) tek parti döneminin bir başka uygulaması ‘Takrir- i sükun Kanunu” bağlamında ceza alması yönünde başvurular yapılacaktı. İşte böyle bir ortamda, yine aynı yılın aynı Nisan’ının 24’ünde Zekeriya Sertel ile birlikte tutuklanarak Ankara İstiklal Mahkemelerinde yargılanmak üzere Cebeci Hapishanesi’ne sevk edildiler. Ne ironidir ki, 10 gün önce kıyasıya eleştirdiği İstiklâl Mahkemesi’ne şimdi sanık olarak çıkacaktı. 4 gün içerisinde ise haklarındaki karar kendilerine bildirildi ve Cevat Şakir’in Bodrum yolcuğu başladı. Ankara İstiklâl Mahkemesi, Cevat Şakir’in 3 yıl boyunca Bodrum’a, Sertel’in ise Sinop’a kalebent olarak sürgün edilmesi kararını vermişti.
Her ne kadar acı dolu ve zorlu günler geçirse de, hem Cevat Şakir için hem de bizler için Bodrum’a sürgüne gönderilmesi bir fırsat olmuştur. Hayatında ilk defa Bodrum’a giden Cevat Şakir, oraya aşık olur. En kısa zamanda ailesini de yanına aldırmak için çalışmalara başlar. Bodrum o tarihlerde her ne kadar gelişmemiş olsa da bugünkü halini almasında Cevat Şakir’in büyük payı vardır. Çiçeklerinden ağaçlarına, sokaklarından sahillerine kadar her şeyiyle ilgilenir Bodrum’un Cevat Şakir. En çok da Bodrum’un balıkçılarıyla. Kendisinin de en sevdiği uğraş olan balıkçılıkla zamanını geçirir Bodrum’da. Zaten Cevat Şakir de Bodrum’da Halikarnas Balıkçısı olur.
Halikarnas Balıkçısı, ömrünün hemen hemen 25 senesini Bodrum’da geçirir. İlk olarak sürgüne gönderildiği zaman Bodrum’a ayak basar ve bir buçuk sene kadar burada kalır. Bir yanlış anlaşılma üzerine cezasının geri kalanını İstanbul’da geçirebileceği söylenir ve son yarısını İstanbul’da geçirir. Ancak bu yanlış anlaşılma cezasının son bulduğu günlerde ortaya çıkar ve Bodrum’undan uzak kaldığı günlere yanarak bir an evvel geri dönmek için hazırlıklarına başlar. Halikarnas Balıkçısı, Bodrum’a geri döndüğünde halkın sıcak karşılaması, kendisini el üstünde tutmasıyla, daha önce platonik olarak yaşadığı aşk, artık karşılıklı olmuştur. Bir nevi evliliğe dönmüştür; artık Bodrum Halikarnas Balıkçısı olmadan, Halikarnas Balıkçısı da Bodrum olmadan anılamaz hale gelmişlerdir.
“… Yalnız burada üstümüzü kaplayan bir kubbe değil, bir derinlik vardı sonsuz. Akşamın çividisinde koyulaşan koca Arşipel – eski deniz – varlığını bana öyle bir heybetle bildirdi. Masmavi bir gürleyişti o. Ben diyeyim yüz bin deniz mili, siz deyin beş yüz bin deniz mili, en berrak açıklığa uzanıyor da uzanıyordu. Durduğum tepeden sonsuzluğu seyrediyormuş gibiydim. Güvercinlik körfezinde de böyleydi. Ama orada ne de olsa karşı kıyı vardı. Burada göz yayılımına hiçbir engel yoktu.”
Mavi Sürgün’den
Edebi anlamda da en güzel eserlerini Bodrum’da yazmıştır Balıkçı. Romana denizi taşımış, Bodrum’la ve denizle tanışmamış kimselere orayı sevdirmeyi başarmıştır. Bodrum’da iken ikinci eşi Hamdiye hanımdan ayrılır ve göçmen bir ailenin kızı olan Hatice hanım ile evlenir. Çocukları büyüdükçe Bodrum’da eğitim alamaz hale gelirler. Çocuklarının eğitimi için son defa Bodrum’dan ayrılır Halikarnas Balıkçısı ve İzmir’e taşınır. Sık sık çok sevdiği Bodrum’unu ziyarete gitse de bir daha temelli olarak yerleşmez; ta ki vasiyet ettiği üzere cenazesi Bodrum’a defnedilene kadar.
Edebi anlamda da en güzel eserlerini Bodrum’da yazmıştır Balıkçı. Romana denizi taşımış, Bodrum’la ve denizle tanışmamış kimselere orayı sevdirmeyi başarmıştır. Bodrum’da iken ikinci eşi Hamdiye hanımdan ayrılır ve göçmen bir ailenin kızı olan Hatice hanım ile evlenir. Çocukları büyüdükçe Bodrum’da eğitim alamaz hale gelirler. Çocuklarının eğitimi için son defa Bodrum’dan ayrılır Halikarnas Balıkçısı ve İzmir’e taşınır. Sık sık çok sevdiği Bodrum’unu ziyarete gitse de bir daha temelli olarak yerleşmez; ta ki vasiyet ettiği üzere cenazesi 1973 yılında Bodrum’a defnedilene kadar.
Hayatı boyunca – her ne kadar dönemin en varlıklı ailelerinden birine doğmuş olsa da – ihtişamdan ve şaşaadan uzak yaşamıştır. Mezarı da hayatına uygun olarak, Bodrum’un en güzel tepelerinden birinde, sade bir baş taşı ve etrafına dizilen taşlarla yapılmıştır. Üzerinde sadece ‘Merhaba’ Halikarnas Balıkçısı yazar…
Kendisi hakkında daha detaylı bilgi edinmek isteyenlere, ya da onun kaleminden Bodrum’u gezmek isteyenlere otobiyografisi Mavi Sürgün’ü, en güzel romanlarından olan Aganta Burina Burinata’yı kesinlikle öneririm.
Yokuşbaşı’na geldiğinde
Bodrum’u göreceksin,
Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin.
Senden öncekiler de böyleydiler,
Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler…
KAYNAKCA
Bodrum Yarımada Haberi, Halikarnas Balıkçısı, Cevat Şakir Kabaağaçlı (1890 – 1973)
Halikarnas Balıkçısı, Mavi Sürgün
Hapishanede İdama Mahkum Olanlar Bile Bile Asılmaya Nasıl Giderler?
İlknur Hatice Orman, ‘Merhaba’ Halikarnas Balıkçısı
Nurten Bengi Aksoy, 13 Maddeyle Bodrum Aşığı Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı, Listelist
Sabah Gazetesi, Cevat Şakir Kabaağaçlı – Halikarnas Balıkçısı Bodrum’da Anıldı (17.4.2015)
TRT Haber, Cevat Şakir Kabaağaçlı Kimdir? (17.4.2015)