Dünya tarihinin büyük insanların tarihi olduğuna dair bir teori vardır. Bu teoriye göre dünya tarihi muazzam insanların hareketleri ve kararları ile şekillenmiştir. Teoriyi popülerleştiren İskoç filozof Thomas Carlyle’e göre dünya tarihi aslında Napolyon’un, Hannibal’in İskender’in tarihidir. Kuşkusuz bu insanların içine daha pek çok kişi eklenebilir, lakin bu bizi teori ile pratiğin karşılaşmasından doğan gerçekten uzaklaştırmamalı. Tarih büyük adamların kararlarıyla değil çoğunlukla adını bile asla bilmediğimiz insanların kararlarıyla şekillenir. Tıpkı Waterloo’da Mareşal Grouchy’in kararı gibi.
Emmanuel de Grouchy 1766’da doğmuş bir Fransız generaliydi. Devrim ve Napolyon savaşlarına katılmış, Napolyon tahttan çekilince Bourbon’lara bağlılık yemini etmiş ve Napolyon sürgünden dönünce diğer çoğu subay gibi o da Napolyon’un tarafına geçmişti. İyi bir subay olmasına rağmen ne Ney gibi cesur ve yürekli ne de Murat gibi çok iyi bir süvari komutanı ve lider değildi. Normal şartlar altında Napolyon Savaşlarının devleşen generalleriyle beraber anılması çok olası olmayan bu adam, tarihin bir cilvesi olarak Napolyon’un kaderinde diğer bütün yoldaşlarından daha hayati bir rol oynamıştır.
1815’e gelindiğinde ne Fransa eski Fransa’dır ne de Napolyon eski Napolyon. 20 yıldır devam eden savaşlardan yorgun düşmüş Fransa, ilk sürgününden dönen Napolyon’a kollarını biraz tereddütle açmıştır. Napolyon da bunun farkındadır. Bu yüzden iktidara gelir gelmez barışın devamından bahseder. Lakin diğer Avrupa devletlerini buna ikna edemez. Napolyon’un tahta geçtiğini duyunca Viyana Kongresini yarıda kesen İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya ordularını harekete geçirmiştir bile. Savaştan başka yol olmadığını anlayan Napolyon’da Fransa’dan son bir kez daha genç evlatlarını istemiş ve Grande Armée‘sini (Büyük Ordu) son bir kez daha toplamıştır. Yine de bu Büyük Ordu, Avrupa’yı silip süpüren o Grande Armée’nin silik bir kopyası gibidir. Eski asker ve subaylarından bir çoğu ya ölmüş ya sakat kalmış ya da taraf değiştirmiştir. Bundan ötürüdür ki Grouchy gibi çağdaşlarının yanında sönük kalan bir adam Napolyon’un ve bütün bir dünyanın geleceğini belirleyecek bir karar alabilecek konuma gelmiştir.
1815 yılında Avusturya ve Rusya orduları Fransa’ya çok uzaktaydı. O yüzden İngiltere ve Prusya, bölgede bulunan Blücher ve Wellington komutasındaki ordularını bugünkü Belçika’ya yığmıştı. Napolyon koalisyon ordularını birleşmeden tek tek yenmesi gerektiğinin farkındaydı, bu yüzden elini çabuk tutarak tüm gücüyle İngiliz ve Prusyalıların üzerine yürüdü ve ilk çarpışmada Prusyalıları yenip İngilizlerle olan bağını koparmayı başardı. Şimdi tek yapması gereken şey ordusunun küçük bir bölümünü Prusyalıları oyalamak için Blücher’in peşinden göndermek ve geriye kalan kuvvetleriyle de Wellington’u yakalayıp ezmekti. Napolyon da tam olarak bunu yaptı. Ordusunun üçte birini ayırıp Blücher’in peşinden gönderdi, başına da Grouchy’i geçirdi.
Grouchy’nin emirleri açıktı. Blücher’i takip edecek ve Wellington ile buluşmasını engelleyecekti. 15 haziran günü ana ordudan ayrılan Grouchy’nin birlikleri Blücher’in ordusunu kovalamaya başladı. Üç gün yağmur ve sisin içinde belli belirsiz bir izi kovaladı Grouchy ona verilen emir doğrultusunda Blücher’i yakalama arzusuyla. Ta ki 18 haziran sabahına kadar. 17 haziran akşamı Grouchy’nin kuvvetleri bir köyü ele geçirmişler ve orada konaklamaya karar vermişlerdi. Grouchy de uzun bir aradan sonra bir evde yatmanın tadını çıkarıyordu, kalkmış kahvaltısını ederken uzaktan boğuk boğuk gümbürtüler duymaya başlamıştı. Bir çok muharebeye girmiş Grouchy sesi tanımış ve bunun top ateşi sesi olduğunu anlamıştı. Aceleyle subaylarını bir araya topladı ve durumu kavramaya çalıştı. Subayların büyük bir çoğunluğu bunun savaşa girmiş Napolyon’un ordusu olduğu konusunda hemfikirdi. Kampın hemen toplanıp Napolyon’a yardıma gidilmesi gerekiyordu onlara göre. İşte bu andan sonra ağzından çıkacak kelimeler Grouchy’in tarihe nasıl geçeceğini belirleyecekti.
İşte o anda, tarihi şekillendiren o saniyede, Grouchy rolünü oynadı ve bir tanrı, bir ilah olmak yerine sıradan bir insan olmayı seçti. “Hayır” dedi, “Görevimiz Blücher’i takip etmek ve biz de bunu yapacağız.” dedi ve işte böylelikle çağdaşlarının yanında hiç de muazzam sayılamayacak bir adamın kararıyla, ağzından çıkan kelimelerle Dünya Tarihi belirlenmiş oldu. Grouchy, Napolyon’a yardıma gitmedi. Onun yerine Blücher’in olduğunu zannettiği yere doğru amansız kovalayışını sürdürmeyi tercih etti. Napolyon’u o yüce insanı elinden hiç bir şey gelmeyecek bir duruma mahkum etti ve sonuçta Napolyon yenildi ve Fransa’nın yeniden Avrupa’yı domine etme umutlarıyla beraber kaçtı.
Grouchy’e gelecek olursak, Napolyon’un yenildiği haberini alınca tek başına sayıca kat ve kat üstün koalisyon güçlerini yenemeyeceğinin farkına vardı ve Fransa’ya çekilme emri verdi. Bu hareketi sayesinde Fransa’nın son ordusu kurtulmuş oldu ama Fransa’nın Avrupa’nın en önemli ve güçlü devleti olduğu günler de sona erdi. Bütün bunlara neden olansa sıradan bir generalin verdiği onun için sıradan bir karardı ve Dünya Tarihi işte böyle yazıldı.
KAYNAKÇA
Fransa’nın Kısa Tarihi, Roger Price, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi
Bütün Zamanların Yetmiş Büyük Savaşı, Jeremy Black, Oğlak Yayınevi
Yakınçağ Tarih Atlası, Collin Mcewedy, Sabancı Üniversitesi Yayınları