Avustralya, 1787 ve 1853 yılları arasında suçluların sürgün yeri olarak Britanya’ya hizmet veren bir yer olmuştur. Aslında suçluların sürgün edilmesi uygulaması, 1700’lü yıllarda başlayan ve 1800’lü yılların ortasına kadar devam eden süreci kapsamaktadır; ancak suçluların sürgün edildiği esas yer olan Amerika’nın 1783 yılında bağımsızlık savaşını kazanması sonucunda Britanya, Amerika üzerindeki hâkimiyetini yitirdiğinden ötürü suçluları bir diğer sömürge olan Avustralya’ya göndermeye başlamıştır. Sürgün etme uygulamasının devam ettiği 60 yıl boyunca yaklaşık 160.000 kadar suçlu Avustralya’ya gönderilmiştir.
Suçluların sürgün edilmesinin arkasında yatan sebeplerden birisi, 18. yüzyılda Britanya’da hapis cezasının bulunmamasıdır. Bu dönemde genellikle borçluların ve hüküm giymeyi bekleyen mahkûmların kısa süreler için kaldıkları nezarethaneler bulunsa da, modern anlamda ve uzun süreler için tasarlanmış hapishaneler bulunmamaktadır. İşte hapis cezasının yerine verilen damgalama veya idam cezalarının yanı sıra 18. yüzyıl itibarıyla suçlulara sürgün cezası da verilmeye başlanmıştır.
Hangi suçlar için sürgün cezasının verildiği mevzusu ise bir hayli karışıktır. Öncelikle sürgün cezasına yönelik bakış açısı 1700’lerin sonlarından 1800’lere geçildiğinde değişmiştir. 1700’lerde sürgün cezası hafif bir cezalandırma olarak görülürken ve hatta bazı durumlarda bir lütuf olarak değerlendirilirken, 1800’lere gelindiğinde sürgün çok daha ağır bir ceza olarak değerlendirilmiştir. Zamansal değişimin yanı sıra, o dönemde ulusal bir hukuk benimsenmediğinden dolayı her yargıç kendi belirlediği ve çoğu zaman kendi içerisinde dahi tutarlı olmayan bir takım değer yargıları sonucunda kişinin sürgün edilip edilmeyeceğine karar vermiştir. Bu kadar belirsizliğin bir sonucu olarak ise adam öldüren ama bu öldürme fiili yargıç tarafından gayriahlaki bulunmayan kişiler ile bir somun ekmek çalan kişiler aynı cezaya tabi tutulmuşlardır.
Sürgüne gönderilenlerin çoğunluğu yaklaşık iki yıl kadar kolonilerdeki hükûmet için ağır koşullarda çalıştırılmışlardır, adına çalıştıkları yetkililerin bu kişilerin üzerlerindeki hâkimiyeti ise neredeyse bir efendinin köle üzerinde olan hâkimiyeti kadar geniş hâle gelmiştir. Bu iki yıllık çalışmanın ardından suçlular geri dönemeseler de serbest bırakılıyorlardı ve böylece Avustralya’daki işverenler tarafından işe alınabiliyorlardı. Daha sonrasında ise işledikleri suçların ağırlıklarına da bağlı olmak üzere yaklaşık 10 sene kadar Avustralya’da herhangi bir suça bulaşmamış ve iyi hâl göstermiş kişilere geri dönüş hakkı verilmekteydi.
1800’lerde ise sürgün cezasına yönelik toplumun bakışı değişmiştir ve birçok kimse sürgün cezasının ahlak dışı olmasından ötürü kaldırılmasını istemiştir. Sürgünün kaldırılmasını isteyenlerin öne sürdükleri iki temel görüş vardı: Bunlardan ilki, Britanya kadar büyük bir devletin kendi suçlularına bakamamasının bir âcizlik ve bu kişilere yönelik umursamazlık göstergesi olduğu görüşü, diğeri ise kolonilerin Britanya’nın çöplüğü olarak görülmemesi gerektiği yönündeki görüştür. Bununla birlikte sürgün cezasına yönelik olan karşıtlık hiçbir zaman köleliğe yönelik olan karşıtlığın boyutlarına ulaşmamıştır, belki de bu sebeptendir ki sürgün cezası yöneticiler tarafından vazgeçilemeyecek kadar işlevli bir ceza olarak görülmüştür.
Bu cezadan vazgeçilememesinin ilk nedeni, Britanya’da artan işsizliği Avustralya’daki iş gücüne yönelik ihtiyaçla dengeleme isteğidir, bir diğer neden ise sürgüne gönderilenlerin toplum içinde var olmaya devam ettikleri takdirde, tekrardan suça karışacaklarına yönelik inanıştır. Bu iki sebepten dolayı sürgün cezası birçok kesim tarafından onaylanmadığı bir yıl olan 1830 yılından 1853 yılına kadar devam etmiştir. Bir başka sebep ise merkezî hükûmetin hapishane kurmak gibi önemli miktarda maliyet gerektiren kaynakları ve yerel yönetimler üzerinde istediği hâkimiyeti sağlayamamasıdır. 19. yüzyılda ise merkezî yönetim bütün gücü elinde bulundurmaya başlamıştır ve bunun sonucunda topladığı vergi gelirleri de artmıştır. Uzun süreli hapishanelerin kurulması için gerekli olan sermaye ve politik gücü de eline geçiren hükûmetin artık bu cezayı kaldırıp modern anlamda hapis cezasına geçmemesi için bir nedeni kalmamıştır.
En nihayetinde sürgün cezası, toplum baskısının da etkisiyle 1853 yılında çıkarılan düzenlemelerin sonucunda kaldırılmıştır, ancak bu kararın sonucu pek de istenildiği gibi sonuçlanmamıştır. Sürgün karşıtlığı zamanın da geçmesiyle beraber bir nostalji halini almıştır. Hatta The Times gazetesi 1862-1863 yılları arasında suçun yükselmesini hapis cezasının caydırıcı olmadığı gerekçesine bağlamış ve okuyucular da gazetenin bu görüşüne destek olacak mektuplar yazmıştır. 1867 yılında ise artık toplumda sürgüne gönderilmeyip hapse atılan kişilerin topluma geri kazandırılamayacağına ilişkin düşünceler yer edinmiştir.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
Harling, Philip. “The Trouble with Convicts: From Transportation to Penal Servitude, 1840-67.” Journal of British Studies, Vol. 53, 1, 80-110. University of Chicago Press, 2014.
Willis, James J. “Transportation versus Imprisonment in Eighteenth and Nineteenth-Century Britain: Penal Power, Liberty and the State.” Law & Society Review, Vol. 39, 1, 171-210. Mart 2005.
Yazıda Kullanılan Resimler:
http://www.prisonvoices.org/?p=2040
http://www.rootspast.com/1/post/2013/01/the-first-convict-fleet-to-australia.html
http://independentaustralia.net/wordpress-opt/wp-content/2012/01/female_convicts.jpg
Kapak Resmi: