“Domuzların ulusunun domuz yememesi komik. Sizden nefret ediyorum, ülkenizden nefret ediyorum, insanlarınızdan nefret ediyorum. Hepiniz domuzsunuz.”

Bir dönem Türkiye’nin turizm sektörüne darbe vuran film, en çok bu sahnedeki sözlerle hatırlanmaktadır. The Midnight Express (Geceyarısı Ekspresi), aynı isimli kitaptan uyarlanan ve çıktığı dönemde çok tartışılan, aynı zamanda büyük başarı kazanan bir filmdir.


Aslında The Midnight Express’in yazimagesarı Billy Hayes, henüz daha kitabı basılmadan dahi Türkiye’de başına gelen olayların basına yansımasının neticesinde tanınır bir kişilik olmuştu. Türkiye’den kaçıp JFK Havalimanı’na indiği anda yüzlerce muhabir tarafından karşılanmış ve kısa süre içerisinde hem kitabını yazması için çeşitli yayınevlerinden 25.000$ civarında, hem de olası bir film için Hollywood yapımcılarından 35.000$ civarında avans öngören teklifler almaya başlamıştı. Her ne kadar Billy Hayes ilk başta başından geçen olayları kendi yazmaya çalışmışsa da, ilk denediği 12 sayfalık denemesi yayınevince aşırı kişisel bulunduğu için hikâyesini profesyonel bir yazarla kaleme almıştır. Hayes’in kitabı kısa süre içerisinde çok satanlar arasına yerleşmiş, ancak The Midnight Express’in bir fenomen haline gelmesi Hayes’in kitabının basımı ile değil sansasyonel filmi ile olmuştur.

Filmin hikâyesinin neredeyse tamamının Türkiye’de geçmesine rağmen, filmin sadece giriş kısmı Türkiye’de çekilmiş, kalan kısmı ise Malta’da çekilmiştir. Bunun sebebi ise filmin yapımcılarının, yetkililerin filmin içeriğini öğrendikleri takdirde çekimlerin Türkiye’de yapılmasına izin vermeyecekleri yönündeki endişesiydi. Film Hollywood standartlarına göre düşük bir bütçe ile (2.4 milyon dolar) çekilmesine ve yeterli düzeyde PR çalışması yapılmamasına rağmen gişede büyük sükse yaparak 10 milyon dolarlık gişe hasılatı getirdi. Filmin bu kadar popülerlik elde etmesinden sonra ödüller kazanması beklenen bir durumdu, ve öyle de oldu. The Midnight Express en iyi film uyarlaması ve en iyi müzik alanlarında Oscar almasının yanı sıra birçok dalda Altın Küre ödülünü de aldı.

midnight-express

Film bu kadar fazla sayıda ödül almasına rağmen bazı eleştirmenlerce çok sert bir biçimde eleştirilmiştir. Bu eleştirilerin temel odağında ise ırkçılık yatmaktadır. Filmde yer alan Türklerin ekseriyetle çirkin, kötü karakterli ve sadist kişilik özellikleri karşısında Avrupalı ve Amerikalıların duyarlı ve genel anlamda iyi karakterlerden oluşması bu iddiayı dillendiren kişiler tarafından sıklıkla bahsedilen bir Triomevzudur. Filmin bu yanının özellikle Türk karakterler açısından, derinliği olmayan yalnızca karton karakterler yarattığı açık. Eleştirmen Pat H. Broeske film hakkında, “seyircilerin tepkilerini yönlendiren tek taraflı bir korku filmi” olduğu yönünde yorum yapmıştır. Bu konuda Billy Hayes de “film, Türkiye’ye ve Türklere çok kötü bir ün getirdi. Bundan dolayı kendimi kötü hissediyorum,” şeklinde bir açıklama yapmıştır. Hayes’in bir diğer açıklaması ise, “filmde Türklerin canavar gibi betimlenmeleri beni rahatsız ediyor, ben hapisteyken pek çok iyi Türk’le de karşılaşmıştım ve keşke onların insani yönlerine de yer verilseydi” şeklinde olmuştur.

Bu eleştiriler karşısında ve özellikle neden kitaba tamamen sadık kalınmadığı noktasında, filmin yapımcısı David Puttnam belgesel değil film çektikleri yanıtını vermiştir. Yönetmen Alan Parker ise dramı daha yüksek bir yapım düşündükleri ve kitabın da bu dramı karşılayamadığı gerekçesini öne sürmüştür, ayrıca yönetmen Hayes’in hayatını yansıtma1111ktansa filmi mümkün olduğunca çarpıcı yapmak istediklerini söylemiştir. Filmde yer alan ırkçılık tartışmaları içinse; filmde Hayes’in mahkeme sahnesinde Türklere domuzların ulusu olarak seslenişinin Türk halkına yönelik değil, çarpık Türk hukuk sistemine yönelik bir eleştiri olduğunu ve Hayes’in yerinde kendileri olsaydı çok daha ağır tepkiler verebileceklerini söylemiştir.

The Midnight Express kitabı ve filmi, yayınlandıkları tarihten itibaren Türkiye’de çok büyük tepki görmüştür. Billy Hayes kitabı yayınladıktan kısa süre sonra, Türkiye Hayes’in yakalanması konusunda Interpol’e başvurur. İlginç olan ise, Türkiye’nin bu başvuruyu Hayes’in kaçışından sonra değil, kitabını yayınlamasından sonra yapmasıdır. Filmin Cannes Film Festivali’nde gösterime girişinin hemen ardından ise 1978’de hükûmet, filmin Türkiye’yi aşağıladığını belirterek Türkiye’de gösterimini yasaklamıştır. Bu sansür kararı, Türkiye açısından çok büyük bir sürpriz değildir elbet, ancak Dışişleri Bakanlığı’nın konsolosluklar aracılığıyla yayınladığı ve tüm ülkelere yönelik olan protestonun sonrasında Fransa ve Hollanda’nın da bazı sansür kararları alması şaşırtıcıdır. Film Fransa’da iki salonda durduruldu, Hollanda’da ise bazı sahneleri kesildikten sonra yayınlandı. 1978 yılında yayınlanan filmin ilk gösterimi ise 1993 yılında HBB’de gerçekleşebildi.

Türk basınının tepkisi büyük ölçüde filmde yer alan oyuncuların Yunan ve Ermeni olmasından ötürü, bu filmin Yunan ve Ermeniler tarafından Türkiye’yi kötülemek amacıyla çıkarılmış olduğuydu. Daha sonraları bu yöndeki tepkiler azalsa da, filmin Türkleri kötü gösterdiğine yönelik eleştiriler devam etti. Film popülaritesinin doruklarına ulaştığında ise bu film yüzünden yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşların bir ön yargıya maruz kaldıkları yönünde eleştiriler getirildi. Gazeteci Haluk Şahin film yüzünden Amerika’da kalmakta olan bir kadının ayrımcılığa uğradığını iddia etmiştir. Kadının iddialarına göre gardiyanlar tahliye talebini reddederken “Bizim yaptıklarımız, sizin Hayes’e yaptıklarınızın yanında hiç kalır,” demiştir. Elbette en nihayetinde kitap ve filmin gündemden kalkması ile, bu mevzu hem Türk basını hem de toplum nezdinde ilginin kaybolması ile sonuçlanmıştır.

maxresdefault


[box_light]Kaynakça[/box_light]

Aslıhan Tokgöz, Representation of Turkishness in American Cinema.

Dilek Kaya Mutlu, The Midnight Express Phenomenon.

Haluk Şahin, Midnight Express 20 Years Later: A Turkish Nightmare, New Perspectives Quarterly.

Leave a Reply