İşittiğiniz ses, eskiyle yeniyi ebediyen ayırıyor. [Sputnik’ten yayılan ‘’la bemol bip, bip’’ seslerinin eşliğinde]
-NBC Spikeri, 4 Ekim 1957
Bazı ani devrimsel olaylar dünya tarihinin gidişatını derinden etkileyebiliyor. Uzay çağının miladı sayılan Sputnik-1 uzay aracı; teknoloji ve bilimin, hem bilim tarihi hem de toplumlar üzerindeki dönüştürücü etkilerine en çarpıcı örneklerden biridir.
Rusçada yoldaş (спу́тник) anlamına gelen Sputnik-1 uzay aracı, Ekim Devrimi’ne ithafen Sovyetler tarafından 4 Ekim 1957’de Tyuratam, Kazakistan’dan fırlatılmıştır. Aslında 1950’li yıllar boyunca ABD ve SSCB, uzaya birçok uydu göndermeye çalıştı ama Sputnik-1’i uzay çağının miladı yapan gelişme, aracın yörüngeye oturmasıydı. Yörüngeye oturduğunu tüm dünyaya duyurmak için de Sputnik-1, içindeki radyo vericisinden döneminde sansasyon yaratan “bip bip” sinyallerini göndermeye başladı. Yayınlanan bu sinyal -92 gün boyunca- Sovyetlerin ve komünizmin gücünü tüm dünyaya göstermiştir. Aracın 96 dakikalık yörüngesi boyunca, dünyanın üzerinden geçtiği alanlarda, dileyen herkes radyosunu açıp bu “bip” sinyalini dinleyebiliyordu. Meşhur “bip” seslerinin ise o dönem Türkiye’den “9 Haziran 1937, 3222 sayılı telsiz kanunu”nun amatör telsizciliği yasaklaması sebebiyle dinlenemediği gerçeğini, ayrı bir not olarak düşelim. Sputnik-1, toplamda 69 milyon kilometre yol kat ettikten ve Dünya’nın etrafında 1.400 tur attıktan sonra; 4 Ocak 1958 tarihinde atmosferde parçalanarak yandı ve görevini tamamlamış oldu. Uzay tarihçisi Robert Pearlman’ın: “Sputnik Ocak 1958’de Dünya’ya düşmüş olabilir. Ama onun yarattığı etki bugün hâlâ Dünya’nın etrafını dolanıyor.” sözü Sputnik-1’in önemini vurgular nitelikte.
Dünyamızın romantik uydusunun kızıl bir yoldaş elde etmesi, Sovyetler Birliği’nde halkın büyük ilgisini çekti. Ülkenin teknoloji alanında kazandığı bu başarılar, savaştan sonra yavaş yavaş yaralarını sarmakta olan halk için büyük cesaret kaynağıydı. Bu başarılar Sovyetler’in uzaya ilk canlıyı, ilk kadın ve erkek astronotları göndermesiyle devam etti. Ama dünyanın diğer ucunda durumlar hiç de iç açıcı değildi. Sputnik-1, ABD’de tam bir travma yarattı. Sputnik-1’in hemen ardından ABD, Florida Cape Caneveral Üssü’nden bir roket göndermeye çalışmış fakat roket daha havalanmadan patlamıştır. ABD’nin uzay yarışındaki başarısızlığı büyük bir itibar kaybı olarak değerlendirilmiştir. Amerika’nın komünizmin çizmeleri altında ezileceği, diğer ülkelerin daha güçlü olduğu için SSCB ile ekonomik-askeri işbirliği yapacağı vs. kaygıları Amerikalılarda büyük bir çöküntü yaratmıştır. Kahire Radyosu’nun 8 Ekim günü, “Gezegenler çağı, kolonyalizmin ölüm çanını çalıyor.” diyerek üçüncü dünyanın hislerine tercüman olması ve Filipinler’de birçok lokanta, sinema ve taksi durağının adının Sputnik olarak değiştirilmesi bir bakıma bu durumu destekler niteliktedir. Daha evvelki bazı siyasi gelişmelerin de Amerika’nın lehine olmaması, korkunun histerikleşmesine sebep olmuştur. Yaşanan durum bugün literatürde Sputnik Sendromu olarak yerini almış bulunuyor. ABD’nin bu sendromla başa çıkma yöntemleri, süper güç olma yolundaki merdivenleri çok kısa sürede tırmanmasını sağlamıştır.
Öncelikle; ABD, bu korku ve panik halini, “halkı disipline etmenin bir yolu” olarak en uygun biçimde kullanmıştır. Güç kaybının yarattığı büyük bir motivasyonla evvelce görülmemiş ölçüde büyük çaplı eğitim reformları yapılmıştır. Sovyet eğitim sistemi incelenmiş ve birçok nokta ABD’nin eğitim sistemine adapte edilmiştir. Aynı zamanda devlet eliyle güçlü bir anti-komünizm kampanyası başlatılmış ve okullarda “Amerikalıların çok zor anlar yaşadığı, komünist Rusların tehdidi altında oldukları ve bu durumdan kurtulmak için çok çalışılması gerektiği” her seferinde dillendirilmiştir. Ülkenin geniş kaynakları ve yönetim örgütlenmesinin gerçek potansiyeli bu değişimlerden sonra ortaya çıkmıştır. ABD sadece Ay’a ilk ayak basan ülke olmakla kalmayıp, bunu 9 yıl gibi görece kısa bir proje sonucunda başarmıştır. Öncesinde Kennedy’nin seçim kampanyalarında seçmenlerine Ay’a gitmeyi vadetmesi, ABD’nin uzay yarışına verdiği önemi anlamak açısından önemlidir.
Sputnik-1, dünyadaki güç dengelerinin “kızıllar” lehine değişmesi beklenirken ABD’nin “şah” demesine yol açan olaylar dizisini ateşleyen fitildir bir bakıma. Önce SSCB’nin “Sputnik yapan demirci dükkânı”na dönüşmesinin; sonra sosyalist ülkelerin, kapitalist ülkelerin ucuz iş gücü cenneti haline gelmesinin; en sonunda da Doğu Bloku ve SSCB’nin dağılmasına ilişkin sürecin başlangıç noktasıdır biraz da bu hikâye. Bugün geriye baktığımızda, küçük bir uzay aracının dünya tarihi üzerinde yaratabileceği etkilerin bu kadar büyük çaplı olabileceğini görmek, tek kelimeyle muazzam.
[box_light]Kaynakça[/box_light]
Bulduk, S. (2006), Sputnik Sendromu, Sosyoloji Dergisi, 61-69.
Yeşil, S. (Temmuz 2015), Uzay Serüveninde Bir İlk: Yoldaş Sputnik, http://www.kozmikanafor.com/2015/07/yoldas-sputnik/