II. BASIL: Bir İmparatorun Yükselişi – I

Büyük işleri başaranlar tarih kitaplarına adlarını altın harflerle yazdırırlar. Dünya tarihinin, ırkların,devletlerin hatta sistemlerin kaderini değiştirirler. Lakin, bu büyük işleri başaranların o konuma nasıl geldiklerinin ve hangi zorlukları aştıklarının üzerinde çok durulmayabilir. Bu durumun oluşmasındaki temel sebep ise tarih biliminin sonuçlar üzerinden yazılmasıdır. Bizans İmparatorluğu ise etkileyici tarihi boyunca büyük işleri başaranlar tarafından yönetilmiştir. Fakat, Bizans’ın büyük ve güçlü imparatorları arasından belki de en etkileyicisi II.Basil olarak gösterilebilir. Döneminde Bizans topraklarını tarihindeki en büyük alana genişleten imparator II.Basil’in hayatının önemli bir kesiti bu yazıda sizlere aktarılmaya çalışılacaktır. Yaptıklarından çok büyük işleri başarmak için sahip olduğu bu güce nasıl ulaştığını, bu doğrultuda nasıl bir politika izlediğini tartışacağız.Tahtın varislerinden biri olarak lüzumsuz olarak nitelendirilen II. Basil’in başarı basamaklarını taktiksel dehayla mı,dış yardımla mı yoksa şansla mı tırmandığını göreceğiz.

1rey8g-full

Görsel 1: II.Basil’in portresi.

Nikeforus Fokas ve İoannes Çimiskes gibi askerlikten gelen imparatorlar döneminde tahtın varisleri II.Romanus’un oğulları Basil ve Konstantin yetersiz ve lüzumsuz olarak görülüyorlardı. Belki de geleceğin iki potansiyel liderinin hem imparatorluk hem de halk tarafından böyle görülmesi taht uğruna girecekleri mücadele için onları 1-0 geriden başlatıyordu. Lakin, Çimiskes’in ani ölümü bir anda babaları tarafından varis olarak ilan edilen genç Basil ve Konstantin’in önünü açar. Her ikisi de yönetimi ele alırlar. İmparator  olamak gibi bir isteği olmayan Basil’in kardeşi Konstantin’in tutumu da bir bakıma Basil’e avantaj sağlar. Bu konuda şanslı olan II.Basil’in döneminin başında da şansı devam eder ve devlet mekanizmasının başında bulunan büyük amcası hadım Basil Lekapenus’la çalışma fırsatı bulur. Bu sayede hükümdarlığının ilk dokuz yılı genç Basil, amcasının gölgesinde devlet işlerini öğrenmeye başlar. Lakin bu esnada tehlikeli olduğu düşünüldüğünden doğu ordularını yönetmek için başkentten uzaklaştırılan Bardas Sklerus kendini imparator ilan edip ayaklanır. Konstantinople’ye kadar gelir. Fakat burada Basil’in amcası politik dehasını kullanarak daha önce taht için isyan eden Bardas Fokas’ı Bardas Sklerus’un üzerine salar. Düşmanımın düşmanı dostumdur düşüncesi üzerinden gelişen bu taktik, Bizans’ın iki düşmanını birbirine düşürür. Aralarında geçen bir çok savaşın ardından da 24 Mayıs 1980’de Amorium yakınlarında iki komutan düello için karşı karşıya gelirler. Atlarına binerler ve birbirlerine saldırırlar. Bardas Fokas’ın Bardas Sklerus’un kafasına gelen darbesi onu yere serer. Bardas Sklerus’un yardımcıları koşarak onu alırlar ve onu götürürler. Bu ölümcül darbeye rağmen yaşamayı başaran Bardas Sklerus, Bağdat’a kaçar ve Abbasi halifesinin yanına sığınır.

Büyük bir tehlikenin ekarte edilmesinin ardından 27 yaşına gelen ve büyük tecrübe edinen II.Basil, yönetiminden hoşnut olmadığı ve gizlice Bardas Fokas’la taht için haberleşen büyük amcası Basil Lekapenus’u sürer ve imparatorluğun tek yöneticisi olur. Bu döneme kadar kendi başına bir sorunla karşılaşmayan II.Basil, tahtın tek sahibi olduktan kısa bir süre sonra iki problemle karşı karşıya gelir. Bunlardan biri, Bizans bölgesini tehdit eden  Bulgar kralı Samuel’dir. II.Basil bu tehdide karşı ordusuyla Bulgarların üzerine gider ve yapılan iki savaşı da kaybeder. Bu yenilgiler hem II.Basil’in itibarı hem de imparatorluk için büyük bir tehlike arz etmektedir. Bir diğer tehlike ise Abbasi halifesinin desteğiyle tekrardan taht için gelen Bardas Sklerus’tur. Bu durum için II.Basil büyük amcasının yaptığı taktiği uygulamaya çalışır ve Bardas Fokas’ı Bardas Sklerus’un üzerine sürmeyi planlar. Lakin bu sefer daha önceden düelloda birbirlerine ölümüne saldıran bu iki komutan birleşme kararı alırlar. Bu durum, Bizans ve özellikle II.Basil için zorlayıcı bir sürecin başladığını göstermektedir.  Fakat gelişen sürpriz bir olay yine dengelerin değişmesine sebep olur. Ülkeyi ikiye bölmeyi düşünen bu iki isyancı komutandan, Fokas antlaşma teklif eden Sklerus’u kandırır ve onu zindana attırır.

Görsel 2: Fokas ve Sklerus arasında geçen savaşı anlatan bir çizim.

Görsel 2: Fokas ve Sklerus arasında geçen savaşı anlatan bir çizim.

Deneyimsiz bir imparatorla tecrübeli ve en büyük rakibini yok eden bir komutanın karşılaşması artık kaçınılmaz olmuştur. Bulgarlar ve Fokas tarafından tehdit edilen II.Basil’in bu durumdan kurtulması imkansız olarak görülmektedir. Lakin, II.Basil Kiev Prensi Vladimir’den bu sıkıntıyı çözmesi için destek talep eder. Vladimir’se Prensliğinin gücünü ve tanınırlığını arttırabilmek amacıyla bu yardım karşılığında imparatorun kız kardeşiyle evlenmeyi talep eder. Talebi kabul edilen Vladimir birliklerini gönderir ve Basil Rus birliklerinin desteğiyle Bardas Fokas’ın birliklerine gizli bir baskın yapıp onları kılıçtan geçirir. Birliklerinin büyük bir kısmını kaybeden Fokas, yeni bir çatışma için Çanakkale yakınlarına geçer ve orada bir tepeye çıkarak savaş stratejisini belirlemek ister. Tam tepeye çıktığında ise II.Basil ve kardeşi Konstantin’in atlarıyla korumasız bir şekilde savaş alanında dolaştıklarını görür. Bu durum Fokas için bulunmayacak bir fırsat niteliğindedir. Tek başına atına atladığı gibi saldırıya geçen Fokas korumasız ve askerlerden yoksun Basil ve Konstantin’in üzerine doğru hareketlenir. Tam da her şeyin bittiği anda şans yine II.Basil’in yardımına koşar ve onlara doğru saldırıya geçen Fokas kalp krizinden ölüp atından yere düşer.

Yine önemli bir rakibini şansın da yardımıyla alt etmeyi başaran II.Basil’in Bizans içinde karşısına çıkacak sadece zindanda olan Sklerus kalmıştır. İyice yaşlanan ve güçsüzleşen Sklerus ise imparator için çalışmayı kabul eder ve tahttan elini çeker. Sklerus’un devlet yönetimi hakkında bildikleri II.Basil’e yol gösterici olur.

Daha sonraki yazıda askeri başarılarından bahsedilecek ve yaptığı büyük işler üzerinde durulacak II.Basil’in büyük bir kargaşanın içinde biraz da şansın yardımıyla tahta nasıl çıktığı bu yazıda anlatılmaya çalışılmıştır. Bizans tarihi incelendiğinde güçlü rakiplerin kritik anlarda ani ölümlerle karşı karşıya kaldıkları çok görülmektedir. İlginç bir şekilde sıklıkla karşılaşılan bu durum her türlü yoruma açık olmaktadır. Lakin, Bizans tarihinde karşılaştığımız bu durumların olası bir açıklaması tarihin kazananların etrafında şekillendiğinden kaynaklı olabilir. Tecrübesiz ve herkesin lüzumsuz olarak gördüğü fakat belki de yaptıklarıyla şaşırtıcı bir biçimde zamanın en acımasız ve güçlü Bizans imparatorlarından olan II.Basil’in tahta geçme hikayesi de şaşırtıcı bir şekilde yaşanmıştır. II.Basil’in yaptıklarının sonuçlarından farklı olarak ortaya çıkarılmaya çalışılan bu yazı,belki de tarih bilimin tartışılması gereken ve çok farklı bir konusu olan tarihin kazananlar tarafından yazıldığı gerçeğini gözler önüne sermektedir.

 

 

Kaynakça

Görsel 1:https://alchetron.com/Basil-II-1050143-W

Görsel 2: https://en.wikipedia.org/wiki/Bardas_Skleros#/media/File:Clash_between_the_armies_of_Bardas_Skleros_and_Bardas_Phokas.jpg

Dikici, Radi. (Mayıs.2007). Şu Bizim Bizans. Remzi Kitabevi.

Gregory, Timothy. A History Of Byzantium. Blackwell Publishing. 2005.

Leave a Reply