Gelecek, insan için nasıl bilinemez gizemli bir dünya ise geçmiş dahi bilinmezler ile doludur. Bu yazımızda o bilinmez perdeyi aralamaya çalışacağız. Birkaç kil tablet ile jeolojik veriler perdeyi aralamaya yardım edecek. Yazı öncesi bir dönemde meydana gelen ve antik toplumların neredeyse tamamının hafızasında yer alan Tufan hadisesini ele alacağız. Kutsal kitaplarda haber verilen bu hadiseyi incelemeye başlıyoruz.
Tufan hadisesi Kutsal kitaplarda anlatılan eski bir hikayedir. Bible’da(Tevrat ve İncil’i de içine alan Kitab-ı Mukaddes) Noah tufanı olarak bilinen bu hadise Kuran’da ise Nuh tufanı olarak geçmektedir. 1850’lere kadar bu hadise sadece kutsal kitaplarda bahsedildiği inanılırdı. Ancak 1850 yılında antik Ninova şehrinde amatör kazı yapan bir İngiliz arkeolog Sir Henry Layard, binlerce kil tableti İngiltere’deki “British Museum”a getirmesiyle her şey değişti. Yine o yıllarda amatör Asurolog George Smith bankadaki mesaisi bitince akşamları British Museum’a gelir ve bu metinleri okurdu. Yine bir gün bu kil tabletleri okurken çok ilginç bir hikâyeye rastladı. Daha sonraki yıllarda “Gılgamış Destanı” olarak adlandırılacak olan dünyanın en eski destan şiirinin 11. Tabletini okudu. Tanrıların gönderdiği tufandan kurtulmuş Utanapiştim adında bir adamdan bahsediyordu. Nuh kıssası ve bu hikayenin benzerliği hayret vericiydi. Daha sonra Gılgamış destanı büyük bir konferansta okundu. Bunun üzerine bilim camiası Asuroloji üzerine merceklerini yöneltti. 1877 yılında Pennsylvania Üniversitesi Mezopotamya’da yapılacak kazıları finanse etmeye karar verdi. Bu şekilde Mezopotamya araştırmaları başlamış oldu.(Warshofsky, Reader Digest)
Ortaya çıkarılan Akkadça Gılgamış destanı MÖ 700 yılına tarihleniyordu. Asur kralı Asurbanipal kütüphanesinde ortaya çıkmıştı. Bu destana göre Uruk kralı Gılgamış, yakın dostu Enkidu’nun ölümünden sonra ölümsüzlüğü aramaya başlar. Utanapiştim adında ölümsüz bir adam vardır. Uzun bir yolculuk sonucunda Utanapiştim’e ulaşan Gılgamış ona ölümsüzlüğün sırrını sorar. Gılgamış sonsuz olmak istemektedir. Utanapiştim ise başından geçen tufan hikâyesini Gılgamış’a anlatır. Buna göre tanrılar insanları cezalandırmak için karar almışlardır. Tüm insanlar öldürülecektir. Ancak tanrı Ea bir duvar arkasından Utanapiştim’e bir tufan olacağını haber verir ve bir gemi yapmasını söyler. Bunun üzerine Utanapiştim bir gemi yapar ve tüm canlılardan içine koyar. Büyük bir tufan meydana gelir ki tüm insanlar bu tufanda ölürler. Ancak gemiye binen Utanapiştim’in akrabaları ve canlılar sağ kalırlar. Gemi 6 gün 7 gece sonunda Ziggurat dağına iner. Tanrılar bir daha böyle bir tufan yapmayacaklarına söz verirler ve Utanapiştim’i ölümsüz yaparlar. Tüm bu anlatılanları Gılgamış dinler. Utanapiştim, Gılgamış’a ölümsüz olamayacağını çünkü uyumak ve yemek yemek gibi ihtiyaçlarının olduğunu söyler. Gılgamış çaresiz Uruk şehrine geri döner. (Andrew, Tablet 9-11).
Araştırmalara devam eden arkeologlar kadim Babil şehrinde başka bir destan daha buldular. Akkadça olarak yazılan bu destan MÖ 1700 yılına tarihleniyordu. Atrahasis destanı olarak bilinen bu destan tanrıların ilk şehirleri kurmasıyla başlar. Daha sonra tanrılar yorulur ve kendilerinin yerine bu işlerde çalışacak insanlar yaratırlar. Ancak insanlar çoğaldıkça gürültülü olmaya başlarlar. Tanrılar insanlara çeşitli musibetler göndererek sayılarını azaltmaya çalışırlar. Ancak günler geçtikçe sayıları artan insanlar daha çok gürültülü olamaya başlarlar. Bir gün tanrılar gökte bir konsey toplayarak insanlara tufan göndermeye karar verirler. Ancak tanrı Ea bir duvar arkasından Atrahasis isimli kişiye tufanın meydana geleceğini ve bir gemi yapması gerektiğini söylerler. Atrahasis gemiyi yapar. Büyük bir tufan meydana gelir ve tüm insanlar ölür. Geride bir tek Atrahasis kalıyor. Gemiden indikten sonra Atrahasis tanrılar için tütsü tüter.(Lambert, Atrahasis)
Bu tabletler arkeologları çok heyecanlandırmıştı. Ancak bir eksik vardı. Akkadça olarak yazılan bu destanlardaki tanrı isimleri Sümerce olarak yazılmıştı. Yani bu destanların ortaya çıkaran bir Sümer destanı olmalıydı. 1914 yılında Philadelphia Üniversitesi Nippur koleksiyonunda bu iki destana kaynaklık yapmış olduklarını düşündükleri MÖ 2500 yılına tarihlenen Ziusudra destanı ortaya çıktı. Ancak ne yazık ki şu an bu destanın sadece üçte birine ulaşılabilmiş durumdadır. Bu destan insanların yaratılışı ile başladıktan sonra kralların gökten şehirlere indirilmesini anlatır. Daha sonra tanrılar tufan kararı alır. Bu destanda da tanrılar bir duvar arkasından Ziusudura’ya tufan olacağını söylerler. Burada gemi ve canlıların gemiye alınması olayı yok. Sonra Ziusudra’yı tanrılar seçiyor ve ona bir tanrı gibi yaşam vererek Dilmun memleketine yerleştiriyor. Bu destan Mezopotamya mitolojisinde buluna bilen en eski destandı. Bu destanlar ile kutsal kitaplar da geçen tufan hikayeleri birbirlerini doğrulamış oldular. Destanlar haricinde de Sümer kral listesine baktığımızda kendi krallarını tufandan önce ve sonra olarak ikiye ayırdıklarını görürüz.
Antik dünya Mezopotamya ile sınırlı değildi. Daha birçok yerde insanlar yaşıyordu. Onların antik destanlarına baktığımızda şunu göreceğiz: Hint destanındaki Manu’dan Türk Altay destanlarındaki Nama, Yunan destanlarındaki Deukalion’dan Mısır geleneğindeki destana kadar birçok farklı kültürde bu tufan hikâyesi anlatılmaktadır. Hatta Maya, İnka ve yerel Amerika kabilelerinde dahi böyle bir tufan hikâyesi yer almaktadır.
Şimdi kutsal kitaplardaki tufan haberlerine geçelim. Bible’da, tanrı Yahweh insanların günahlarından dolayı tufan göndermeye karar verir. Ama Noah tanrının gözdelerinden(gözünde) birisidir. Ona belirli talimatlar vererek gemiyi yaptırır. Ailesi ve her temiz hayvandan yedişer çift, temiz olmayanlardan ise ikişer çift almasını söyler. Gemi hazırlandıktan sonra tufan meydana gelir ve gemiye binenler hariç tüm canlılar ölür. Gemi Ararat(Ağrı) dağına iner. Tanrı bir daha tufan göndermeyeceğini söyleyerek bunun alameti olarak “Yayımı buluta koydum; yerin üzerine bulut getirdiğim zaman yay da bulutta gözükecektir.” demiştir. Bunun gökkuşağı olduğu düşünülür.(Tekvin 6,5:8,25)
Kuran’daki tufan olayı ise biraz farklıdır. İnsanlar Vedd, Suva, Yeğus, Yeuk ve Nesr putlarını Allah’a ortak tutmaktaydılar. Tanrı(Allah) onları uyarması için içlerinden Nuh’u peygamber olarak gönderdi. Nuh peygamber, 950 sene onlara tanrıya eş koşmamaları gerektiğini anlattı. Ancak bu mücadele çok az insan hariç diğerlerinin yaptıkları işte inadını artırdı. Sonra Allah Nuh’a daha kimsenin iman etmeyeceğini ve Nuh’a inananlar ve ailesi dışında herkesin tufanda öleceğini söyledi. Nuh, tanrının yönlendirmesi doğrultusunda gemiyi yaptı ve her canlıdan birer çift gemiye aldı. Bu gemidekiler hariç herkes tufan sularında boğuldu ve gemi Cudi dağına indi. Sonra Allah “Kahrolsun o zalimler!” dedi(Hud 25-49)
Peki, dünyanın neredeyse tamamında rastladığımız bu tufan hadisesinin gerçeklik payı var mı? Emin Bilgiç gibi bazı arkeologlar bunu peşinen olarak inkâr etseler de dünya üzerinde yapılan jeolojik araştırmalar Tufanın izlerini taşımaktadır.
1922 yılında İngiliz arkeolog Leonard Wolley antik Ur şehri kazılarını yürütüyordu. İlk katmanda Sümer krallarının mezarlarına ulaşan Wolley daha sonra yukarıda bahsettiğimiz Sümer kral listesine ulaştı. Daha derinlere inmeye karar veren Wolley’in kazı ekibi çanak çömlek kırmaya başladı. Ve sonra her şey birden durdu. Artık hiçbir şey yoktu. Sadece temiz kil tabakası çıkıyordu. Daha da derine inen kazı ekibi son taş devrinden kalan zımpara taşlarına ulaştılar. Aradaki iki buçuk metrelik kil tabakası ancak büyük bir su baskını ile açıklanabilirdi. Bu Mezopotamya’da meydana gelen bir tufan olabilirdi. Bu taşkın MÖ 4000-3000 yılları arasına tarihleniyordu. Ancak 1970’li yıllarda Meksika körfezinde yapılan çalışmalarda bilim adamları plaktonik canlıları incelediler. Bu canlılar kabuklarında suyun sıcaklık ve tuzluluk oranının kimyasal “kayıtlarını” tutmuşlardı. Cambridge Üniversitesinden Nicholas Chackelton 11.600 yıl önce tuzluluk oranında meydana gelen dramatik bir azalma tespit etti. Yani çok büyü bir tatlı su baskını olmuş olabilirdi. Son buzul(Buz Devri) çağının MÖ 9.600 yılında bitmesiyle beraber kuzey Amerika’daki buzullar eriyerek Meksika Körfezinde büyük bir tufan meydana getirmiş olabilirdi.( Warshofsky, Reader Digest) Bu gelişmeler meydana gelirken 1996 yılında William Ryan ve Walter Pitman yeni bir tez ile ortaya atıldılar. Buna göre tufan Karadeniz’de meydana gelmişti. Karadeniz eskiden küçük bir göldü ancak buzul çağın sona ermesiyle beraber Akdeniz ve Marmara denizinin seviyesi 100 metre yükselmesiyle beraber sular İstanbul boğazından çok büyük bir hızla Karadeniz havzasına boşalmaya başladı. Buradaki insanlar ise sular altında kaldılar. Buna kanıt olarak Anadolu bölgesindeki Neolitik dönemin kesintiye uğramasını ve Karadeniz’in jeolojik incelemesini göstermektedirler (Ryan ve Pitman).
Bunların yanında son yıllarda Begmyrat Gerey, Tahsin Parlak ve Muazzez İlmiye Çığ bu tufanın Orta Asya’da Turan ovasında olduğunu ileri sürmekteler. Onlara göre son buzul çağının bitmesiyle beraber MÖ 12.000-11.000 yıllarında Orta Asya’da büyük taşkınlar meydana geldi. Aral gölü, Hazar Gölü ve Van Gölü birleşerek turan ovasından yola çıkan Nuh’un gemisi Cudi veya Ararat dağına indi. Orta Asya’dan gelen bu Pro-Türkler Sümer medeniyetini kurdular. Sümer-Türk dili, destanları ve mimarisini ele alarak bu sonuca varıyorlar.(Çığ, 136 vd.) Görüldüğü gibi birbirinden çok farklı Tufan tezleri ortaya atılmıştır. Dünyanın çok farklı yerlerinde çok farklı zamanlarda bu tufanın meydana gelme ihtimali vardır.
İlerideki araştırmalar insanlığı tufan hakkında daha çok bilgilendireceğini düşünüyoruz. Ama şu çok ilginçtir ki insanlık, yazılı kültüre geçtiğinde bu tufanın onların zihninde canlı olması, tufanın yazının keşfinden çok uzun zaman önce meydana gelmediğini bize göstermektedir. Neolitik çağ içinde vuku bulmuş bir hadise olabilir. Tufandan hemen sonra mıdır bilinmez ancak MÖ 4000 yılına geldiğimizde Mezopotamya ve Mısır’da ilk şehirlerin ortaya çıktığını görüyoruz. Evet, insanlık tarihi için yeni bir sayfa şehirlerin kurulması ardından yazının keşfi ile açılıyordu.
- Devam Edecek…
Bir sonraki yazı: İskender’den Önce Dünya-IV: Mezopotamya Medeniyeti-I: İlk Şehirlerin Kurulması
Kaynakça:
1. Warshofsky, Fred. “Noah, The Flood, the Facts.” Readers Digest. Vol.111, September 1977.
2. Çığ, Muazzez İlmiye. Sümerde Tufan, Tufanda Türkler. Kaynak Yayınları. İstanbul 2015
3. Çığ, Muazzez İlmiye. Sümer Yazılarına ve Arkeolojik Buluntulara Göre İbrahim Peygamber. Kaynak Yayınları. İstanbul. 2017
4. Anonim. Epic of Gilgamesh. Translated by Andrew George. Penguin Publishing. London. 2003
5. Anonim. Atra-Hasis: The Babylonian Story of the Flood. Translated by W. G. Lambert. Oxford Press. Oxford. 1969
6. Prof. Dr. Memiş, Ekrem. Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi. Ekin Yayınevi. Bursa. 2015
7. Köksal, Mustafa Asım. Peygamberler Tarihi. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Ankara.1990
8. Walter Pitman, William Ryan. Tarihi Değitiren Olaya İlişkin Yeni Bilimsel Keşifler: Nuh Tufanı. Akınçelen Kitabevi. İstanbul. 2011
9. Prof. Dr. Köroğlu, Kemalettin. Başlangıcından Perslare Kadar: Eski Mezopotamya Tarihi. İletişim Yayyınları. İstanbul. 2016
10. Kitabı Mukaddes. Yeni Yaşam Yayınları. İstanbul. 2016