Yarın dünyanın son günü!

Zaman çok çabuk geçiyor. Sınavlar, ödevler, quizler, çalışmalar ve sosyal hayat derken hayatın içine çekiliyoruz. Bu durum aslında oldukça faydalı. Düşünecek olursanız hayata tutunmayı kolaylaştıracak bir yaşama yöntemi fakat sadece, bulunduğu sayfada var olan bir kitap sözü gibi bütün kitabı bir sayfadan ibaret saymamıza sebep olabiliyor bu hâl. Yani, içine gömüldüğümüz an bazen ondan bir adım geri çıkıp zaman çizelgesinde şimdiyi konumlandırmayı zorlaştırabiliyor.

İşte bu nedenle, “anı yaşa” ya da carpe diem gibi yeni olduğum kavramları hayata depresyon ve anksiyete gibi hayat kalitesini oldukça düşüren duygulardan kaçınmak için güçlü silahlar gibi benimsemiş olsam da, bazen kendimi geriye çekme ihtiyacı duyuyorum. Sonuçta, her silah tepiyor. Anı yaşamak ve yaşadıklarının ve hislerinin farkında olmak ne kadar gerekli olursa olsun, sanırım şimdinin hayatınızın öncesi ve sonrası için ne ifade ettiğini anlamak, onu yaşayabilmek için oldukça önemli. Bu noktada, içinde yaşadığımız şimdiyi daha iyi anlamak ve belki de değerini daha iyi biçebilmek için bir yaklaşım önermek istiyorum: Yarın dünyanın son günü olsaydı ne yapmak isterdiniz?

Bu çok ilginç ve yakın zamanda izlemeye başladığım Parks and Recreation isimli komediden ilham alarak kendime sorduğum bir soru. Gerçekten, yarın dünyanın son günü olsaydı neler olurdu? Acaba, ertelediğim hangi şeyleri önceliğim yapardım? Acaba, siyasiler nasıl davranırdı? Paranın bir kıymeti kalmayacağına göre, siyasilerin de ilgileri kalmazdı muhtemelen. Her neyse.

Bu soru üzerine uzun zamandır düşünüyorum. Ve fark ettim ki, yarın dünyanın son günü olacağını bilseydim 81. yurdun çimleri üzerindeki voleybol sahası ve kaykay pistlerinin oradaki çok sevdiğim manzarayı izlemek için çayımı alır ve çıkar ve her şeyin sessizce bitmesini beklerdim. Belki, Elektrik Elektronik Binasının “Meteksan Market” tarafındaki manzarasını çok sevdiğim banka giderdim. Sanırım, dünyaya veda edilebilecek en güzel yer orası olurdu. Çünkü, içinde yaşadığım şimdi, olası bir felaket senaryosunda değerini kaybetmiyor. Çünkü, bu değerlendirme sistemi bana içinde yaşadığım şimdi ile barışık olduğumu ve gerçekten de yaşama tutunduğumu gösteriyor. Anlıyorum ki, ne kadar rezalet haberlere ve sevmeyeceğim insanlara, hoşlanmadığım anlara da ev sahipliği yapabilse de şimdi ve şimdinin geçtiği konum, burası, son günümü yine burada, Bilkent’te geçirmek isterdim.

Bunun bilincinde olmak, içinde yaşadığım şimdiyi çok daha değerli yapıyor. Anı yaşamaktan mutluluk duyuyorum ve doğru kararlar verebildiğimi görmek kendime olan inancımı arttırıyor. Fakat, Levent Ülgen’in meşhur konuşmasında dediği gibi, ya öyle değilse?

Sanırım, bu soruya vereceğiniz farklı cevaplar ve ne bileyim, hep yapmak istediğiniz ama ertelediğiniz bir şey, mesela Eyfel Kulesi’ni görmüş olmak, belki de içinde olduğunuz şimdiyi tam olarak yaşayamadığınızı gösteriyordur. Belki de, bu durum hayatınızın dışında durup önünüzde akan ömrünüzü değerlendirmek ve sizin için önemli olanı seçmek için harika bir imkân sunuyordur. Yarın dünyanın son günü olacağını bilseydiniz, ne yapmak isterdiniz?

Belki mesleğinizi bırakır ve bir çocukluk hayalinin peşinden giderdiniz. Belki hiç yemediğiniz bir şey yer veya hiç denemediğiniz bir şey denerdiniz, paten kaymak gibi. Ama aslında, bu potansiyel “şimdi” olma adayları size başka iki soru sordurtuyor olmalı. Onların ilki, içinde yaşadığınız an, yani bugününüz, yani okulunuz, kıyafetleriniz, dersleriniz, dinlediğiniz müzikler, yediğiniz yemekler, etrafınızdaki insanlar, oturduğunuz masa ve kullandığınız saat bile belki de, bu son gününüzde nerede? Başka kelimelerle ifade etmek gerekirse, şimdiden ne kadar uzaklaştınız? İkinci soruysa, yarın dünyanın son günü olsa yapacağınız ve ertelemeyip aksine öncelediğiniz bu eylemlerinizi yapmanızı engelleyen ne?

Bu soruların cevapları sizde saklı, dolayısıyla ben bilemem. Lakin, şunu söyleyebilirim. Vereceğiniz cevaplar aslında sandığınızdan daha önemli olabilir çünkü, yarın dünyanın son günü! Şey belki yarın değil ama bir gün, belki dünyanın değil ama sizin dünyanızın. Çünkü öleceksiniz. Çünkü, bir gün gerçekten yarın dünyanın son günü olacak.

O hâlde, her günün en çoğunu ve her anın keyfini çıkarmalıyız. Öyle olmasa bile, en azından buna inanmalıyız. Çünkü bu, Gılgamış Destanı’ndan Frankestein’a, ölümü yenmenin en anlamlı ve mümkün yoludur. O halde, akşam çayınızı kapıp bana katılın. Manzara çok güzel.

Leave a Reply