Serinin önceki yazısı için:
– İskender’den Önce Dünya-VIII: Tarihin Akışında Mısır Medeniyeti-II
Anadolu, İskender’den önceki dünyanın kültür mirasını içinde barındıran bir coğrafya olmuştu. MÖ 3000 yılında başlayan süreçte Antik Mezopotamya uygarlıklarından etkilenen Anadolu halkları, MÖ 1000 yılından itibaren Yunan etkisinde kalmıştı. Bu özelliği ile Anadolu, Helenistik çağdan önce Helenistik kültürü içinde barındırıyordu. İskender’e geldiğimizde ise Anadolu Helenistik kültürün en belirgin yaşandığı coğrafya olmuştu. Anadolu, Sami ve Yunan kültürünü kendinde birleştirmesindeki en büyük etken ise sahip olduğu coğrafya oldu. Antik çağlarda bu imkanlara sahip Anadolu doğulu ve batılı kültürleri birleştirmişti. Bu özelliği ile Antik Anadolu, şimdiki sahiplerine örnek olmuştur.
Anadolu (Küçük Asya=Asia Minor), Paleolitik çağdan beri insanların yerleştiği bir coğrafya olmuştu. Ancak MÖ 10.000 yılından itibaren Anadolu’da büyük bir medeniyet adımı atılmıştı. Tarihçiler bu gelişmelere Neolitik Çağ Devrimi olarak adlandırıyor. Bu devir ile beraber “Bereketli Hilal” adı verilen bölgede ilk defa tarım başlamıştı. Tarımın başlaması ile beraber insanlar yerleşik hayata geçmişlerdi. Yerleşik hayata geçen insanlar ilk köyleri inşa etmişlerdi. Evet, Anadolu coğrafyasında MÖ 7500 yılları itibarıyla bu küçük köyler kurulmaya başlandı. Bunlardan en bilinenleri: Çayönü, Cafer Höyük, Aşıklı, Hacılar ve Çatal Höyük ’tür (Desti, 11 vd). Tüm bu köylerden önce Neolitik çağda insanlar dünyanın ilk tapınağı olan Göbekli Tepe’yi MÖ 9600 yılında inşa etmişti. Bu ören yeri hakkında serinin ilk iki yazısında bilgi verdiğimiz için kısa kesiyoruz.
Neolitik çağ Anadolu toplumu tarihin bilinen ilk yerleşik tarım toplumuydu. Burada köyler kurmuşlar ve bize kadar ulaşan en eski evleri inşa etmişlerdi. Ana tanrıça adı verilen bir inançları vardı. Ana Tanrıça heykelleri, kabaca günümüzde Budistlerin yaptıklarına benzer heykellerdi. Birçok ören yerinde ortaya çıkarılan Ana Tanrıça kültünü anlamlandırmak için arkeologlar birçok çalışma yapmaktadırlar. Buna göre Ana Tanrıça heykelleri bereket ve doğurganlığın sembolü olabilirdi. Ayrıca Ana Tanrıça heykellerinin yapım şekillerine bakılarak heykeltıraşların cinsel isteklerini yansıttıkları da söylenebilir. Başka bir varsayıma göre ana tanrıça kültü monoteist (tek tanrıcı) bir inancın varlığını gösteriyordu. Çünkü bu tanrıça heykelleri genel olarak birbirine benziyordu. Yazının daha icat edilmediği bir çağda yaşadıkları için Neolitik çağ insanlarının hangi düşüncelerle bu heykelleri yaptıklarını tam anlamı ile bilemiyoruz. Yukarıda söylediklerimiz maalesef tahminden öteye gidemiyor. Ancak MÖ 3200 yılında Mısır ve Sümer diyarlarında yazının bulunması ile beraber tarihi devirlere giren insanlık bu tarihten sonraki düşüncelerini yazı yolu ile bizlere aktaracaktır.
Anadolu coğrafyasının yazı ile tanışması Mezopotamya ve Mısır medeniyetine göre bin yıl geç olmuştu. Mezopotamya ve Mısırda tarihi devirlerin yaşandığı MÖ 3.200-1.950 arasındaki tarihlerde Mezopotamya arşivleri Anadolu hakkında bize bilgi vermektedir. Akkad krallarının arşivlerinde Anadolu, “Hattilerin Ülkesi” olarak geçmektedir (Desti, 39). Hattiler, Hititlerin Anadolu’ya gelişlerine kadar Anadolu’ya hâkim olmuş bir halk olmalıydı. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan Güneş Kursu, öküz ve geyik heykellerinin sanatkarları Hattililerdi. Daha ilk tarihlerden itibaren Mezopotamya’dan etkilendikleri görülmektedir.
MÖ 1950 yılında Asurlu tüccarlar, Anadolu’ya ayak basmış ve Kaniş şehrinde büyük pazar ve panayırlarda ticaret yapmaya başlamışlardı. Eski Asur (MÖ 2025-1750) döneminde gerçekleşen bu yoğun ticaret faaliyeti Anadolu’da yaşan halkları çok etkilemişti. Kaniş’te ticaret bölgeleri kuran Asurlular geride binlerce yazılı ticaret tabletleri bırakmışlardı. Bu tabletler ile birlikte Anadolu ilk defa yazı ile tanışmıştı. Ayrıca Asurlu tüccarlar Anadolu krallıkları için büyük bir gelir kaynağıydılar çünkü Asurlu tüccarlar %10’luk bir vergiyi yerel krallara ödüyorlardı. Hatta bazı tabletlerde gördüğümüz kadarıyla vergi vermekten kaçmak için bazı Asurlu tüccarlar farklı yöntemlere bile başvuruyorlardı (Bordreuil ve diğerleri, 238). Kaniş ticaret dönemi olarak adlandırılan bu dönem (MÖ 1950-1750) Eski Asur krallığının yıkılışı ve Eski Hitit devletinin kuruluşu ile sona ermişti.
Hititliler, Anadolu’nun yerli halkı değildi. Hint-Avrupalı bir halktı. Zaman içinde Anadolu’ya yerleşmiş ve Hatti halkları ile bir kazanda kaynamışlardı (Desti, 47). Aslında Hititler kendilerine “Neşalı” diyorlardı çünkü Anadolu’daki ilk başkentleri Neşa olmuştu (Desti, 51). Hitit ismi ise Kitab-ı Mukaddes’in onları adlandırmasından gelir. Ham’ın oğullarından “Kenan, iki oğlu Tsidon’un ve Hittilerin babası oldu” (Tekvin 10/15). Kitab-ı Mukaddes’e göre (Mezopotamya yazısının başında bahsettiğimiz Nuh’un üç oğlundan) Ham’ın soyundan gelenlerden biri de Hititler olmuştu. Tabi bu bilgi arkeolojik olarak kanıtlamış değildir. Neşalılar, yaklaşık olarak MÖ 1650 yılında kral Hattuşili tarafından Hattuşaş’ı fethetmeleri ile birlikte Hitit İmparatorluğunu kurmuş oldular.
Hattuşili (MÖ 1625-1600), Hititlerin ilk büyük kralı oldu. Hattuşilli’nin oğlu Murşili Halep ve Babil’i fethederek Hitit topraklarını Mezopotamya yönünde genişletti. Ancak devlet sistemi daha çok yeni olduğu için bu fetihler kısa zamanda elden çıktı. Yine de imparatorluğun ilk günlerinden böyle bir çıkışı kimse beklemiyordu. Hitit İmparatorluğunun kurulması ardından Hurri kökenli Mitanni İmparatorluğu da Kuzey Mezopotamya’da kurulmuştu. Bu imparatorluk Hititlilerin Mezopotamya önündeki en büyük engeliydi.
I.Tudhaliya( MÖ 1465-1440) Hitit sarayında bir entrika sonucunda başa geçmişti. Kendisi köken itibarıyla Hatti’ydi. Böylece Hitit devleti Hattiler tarafından ele geçirilecekti. Hatta daha sonraki bir dönemde Hattili kraliçe Puduh Hepa Hitit sarayına girecek ve birçok Hatti kültürünün Hititler tarafından benimsenmesini sağlayacaktı. I. Tudhaliya ile başlayan Yeni İmparatorluk döneminde Hititlerin doğu sınırı alarm veriyordu. Mitanni Krallığı ve Yeni Krallık dönemi Mısırlıları Levant’ın hakimiyeti için Hitit ile amansız bir mücadeleye girmişlerdi. Efsanevi Hitit kralı I. Şuppilulima (MÖ 1350-1322) Kuzey Suriye’deki yerel kralları püskürttükten sonra tüm Mitanni ülkesini fethetti. Mısır Medeniyeti yazısında bahsettiğimiz Akhenaton ile muasır olan I. Şuppilulima Mısırlıları Levant’tan püskürttü. İç problemleri ile uğraşan Mısır, Hititlilere karşılık veremez. Akhenatonun ardından tahta geçen Tutakhamon genç yaşta öldüğü için Mısır tahtı vârissiz kalmıştı. Tutakhamon’un eşi Ankhsenamon, I. Şuppilulima’ya bir mektup yazarak kendisinin çocuklarından birini kraliçeye göndermesini, onu kendisine koca, ülkesine firavun yapmak istediğini söyler. I. Şuppilulima bu teklif karşında kendisinin kandırılmaya çalışıldığı ihtimalini göz önüne alarak bir görevlisini Mısır’a gönderir. Elçi, kraliçenin teklifinin samimi olduğunu haber vermesi üzerine I. Şuppilulima oğullarından birini Mısır’a gönderir. Ancak yolda kraliçenin muhalifleri tarafından öldürülür. Ankhsenamon oğlu veya kocası olmadığı için hanedanlık sona erer. Bunun üzerine Mısır’da 19. Hanedanlık olan Ramsesler dönemi başlar. Oğlunun ölüm haberini alan I. Şuppilulima birliklerini toplayarak Mısır üzerine sefere çıkar. Bu seferden galibiyetle çıkan I. Şuppilulima aynı seferden getirdiği esirlerden bulaşan vebadan dolayı ölür (Desti, 92). Hitit veliahtları tahta geçmekten korkmakdırlar. Çünkü tahta geçtiklerinde çok muhtemel vebaya yakalanacak ve öleceklerdir. Kurban olarak en küçük kardeşleri II. Murşili’yi tahta geçirdiler (Memiş, 125). Tahta geçen II. Murşili “Veba Duaları”nı kaleme aldı. Bu metinlere göre veba Hitit ülkesini kırıp geçirmiş, bundan sorumlu ise tanrılara hürmetsizlik yapan I. Şuppilulima’ymış. II. Murşili, bu metinlerde vebanın kaldırılması için tanrılara yalvarmaktadır.
Burada Hitit dini hakkında bir açıklamaya ihtiyacımız var. Hititlerin dini inanışları Sümerlerden itikal eden çok tanrılı bir panteondu. Ancak diğer Mezopotamya halklarına nazaran Hititlerin dinleri Budist ve Hindu inançlarında olduğu gibi binlerce tanrı içeriyordu. Hatta fethettikleri toprakların tanrıları Hititlere kızmaması için bu halkaların tanrılarını da kendi panteonlarına etkiliyorlardı. Bu nedenle Hitit ülkesine “Bin tanrılı ülke” adını bile vermişlerdi (Memiş, 174). Tüm kültürler Hitit düşünce dünyasında adeta erimişti.
Tahta geçen küçük kral II. Murşili beklenenin aksine ölmemiş ve ülke topraklarını genişletmek için Orta Mezopotamya’ya seferler düzenlemişti. Hatta ilk defa batıya yönelimmiş ve Yunanlıların ataları olan Ahiyya(Akalar) ile etkileşime geçilmişti. Murşili’nin ardından tahta geçen Muvattali II. Ramses ile MÖ 1274 yılında Kadeş’te karşı karşıya gelmişti. Kadeş’te vuku bulan savaş antik çağın en büyük savaşlarından biri olmuştu. Galibi belli olmayan savaştan 16 yıl sonra Kadeş Barış antlaşması imzalanmış ve Hitit-Mısır savaşları nihayete ulaşmıştı. Bu antlaşma tarihin biline ilk yazılı antlaşmasıydı (Desti, 96). Daha sonraki dönemlerde dostane devam eden Mısır-Hitit ilişkisi demir ticareti ile devam etti. Gerçekten de demir Hititlerin en önemli kozuydu.
Demirin işlenmesi Hititlerden önce Hattiler tarafından başlamıştı. Çok sağlam bir maden olan demirin işlenmesi çoğu ülke tarafından bilinmiyordu. Bu nedenle Hitit savaşçıları komşu ülkelere göre avantajlı hale geliyorlardı. Hatta Kutsal Kitaplarda geçen Davud peygamberin demiri işlemeyi öğrenmesi Geç Hitit devletlerine karşı elini güçlendirmişti. Mısır’daki durum da Levant’tan farklı değildi.Ddemir Mısır’da altından daha değerli bir madendi. Birçok kere II. Ramses, Hititlilerden demir satın almıştı (Desti 91).
MÖ 1300-1200 yılları arasında “Deniz Kavimleri Göçü” olarak bilinen göçler vuku bulmaya başladı. Bu kavimler Balkanlardan gelen kavimlerin baskısından kaçan Ege kavimleriydi. Bu kavimlerin ilk durakları da kendilerine en yakın olan yerlerdi. Anadolu içlerine giren Deniz Kavimleri Hititlileri yerle bir etti. Aynı dönemde Levant ve Mısır’a saldıran Deniz Kavimleri antik Yakın Doğuyu karanlık bir döneme soktular.
Ege denizinden uzak Kuzey Mezopotamya’da Geç Hitit devletleri varlığını devam ettiriyordu. Ancak bu kavimler MÖ 884 yılında II. Asurnasirpal ile başlayan Yeni Asur devletinin genişlemesine karşı koyamamışlar ve kısa süre içinde Asurlular tarafından fethedilmişlerdi (Memiş, 129). Ancak daha kuzeyde kurulan Urartu devleti dağlık arazisi ve demirden yapılmış silahlarla donanmış ordusu ile Asur devletine karşı direnmişti. Hatta Asurlular hiçbir zaman Urartuluları fethedemeyecekti. Ancak kaderin garip bir cilvesidir ki hem Asurluların hem de Urartular, Farslı Med kavimlerinin istilaları sonucunda yıkılacak ve Anadolu’nun doğusu Pers hakimiyeti altına girecekti.
Orta Anadolu’da ise Deniz Kavimlerinden biri olan Frigler Hitit mirasının üstünde yaşıyorlardı. Frigler, konsederasyon olarak yönetiliyordu. Gordion şehri başkentleri konumundaydı. MÖ 720’li yıllarda Kral Midas tüm konfederasyonları birleştirecek ve Frig devletini kuracaktı. Midas’ın önderliğinde Frigler Urartularla ittifak olmuş ve Asur üzerine yürümüşlerdi. Ancak sonuç Asurluların lehine olmuş ve Asurlular, Frigleri vergiye bağlamışlardı.
Frigler, Pers saldırılarıyla MÖ 546 yılında tarih sahnesinden çekilmişlerdi. Ancak geriye Roma ve Yunan panteonuna varis olarak Kybele kültünü bırakmışlardı. Bereket tanrıçası olan Kybele, Frigler tarafından Kubaba olarak isimlendiriliyorlardı (Desti, 124). MÖ 204 yılında Roma Senatosu bu Tanrıçayı Anadolu’dan Roma’ya getirecektir.
Daha batıda ise Lidyalılar Hititlerin varisi konumundaydılar. Lidyalılar, Batı Anadolu’nun yerlileri, Yunanlılar ile komşu kimselerdi. Frigler ve Libyalılar sayesinde Anadolu Yunan kültürü ile tanışmış oluyordu. Ayrıca Yunanlılar, Frigler ve Libyalılar aracılığı ile Mezopotamya kültürünü öğrenebiliyordu. Yani Anadolu MÖ 1000 sonrası köprü vazifesini tam olarak yerine getiriyordu.
Lidyalılar, İskit ve Kimmerlerin Orta Anadolu’daki varlıklarından ötürü yönlerini Ege’ye çevirmişlerdi. MÖ 600 yılları sonrası Kimmerlerin Anadolu hakimiyeti sonlanır. Bunun üzerine Lidyalılar yönlerini doğuya çevirerek Medler üzerine gelirler. Kral Kroisos, Perslerin üzerine gitmeyi düşünmektedir. Ancak bu hareketinin ne getireceğini kestirememektedir. O günlerde çok yaygın bir gelenek olan Yunan yarımadasındaki Delphi kahinine gider. Gerçekten Anadolu krallıkları arasında kahinlik çok yaygındı. Hatta Telmessos(Fethiye)’da bir kahinlik okulu vardı. Lidyalı ve Frigyalı hükümdarlar bu okuldaki kahinlere sık sık danışırlardı. Hatta Büyük İskender de bu kahinlerin görüşünü almadan yola çıkmazdı (Desti, 136). İşte Kroisos da Delphi kahinine Pers Krallığına saldırırsa ne olacağını sordu. Kahin ise krallık yok olur cevabını verdi. Bunun üzerine Kroisos, ordusunu hazırladı ve Perslilerin üzerine saldırdı. Savaşın sonunda Lidya Krallığı yok oldu. Kahinin dediği doğru çıkmıştı (Kagan). Böylece tüm Anadolu MÖ 550 senesinde Pers imparatorluğunun hakimiyeti altına girdi. Pers imparatorluğu başka bir yazımızın konusu olduğu için burada kısa kesiyoruz.
Anadolu, Hattiler ile başlayan yaşam serüvenine şimdi Pers imparatorluğu ile devam ediyordu. Bundan 200 yıl sonra ise tüm dünya düzenini değiştirecek İskender’in seferleri Anadolu’dan başlayarak Hindistan’da son bulacaktır. Evet, insanlık tarihi insanın sadece şaşırtmakla kalmaz aynı zamanda bugünlerin birer prototipi olarak anlayabilene yol gösterir. Pers kralı Kyrus’tan Büyük İskender’in seferlerine kadar insanlık büyük değişimler geçirecek, bugünün dünyası o günden inşa edilecekti.
Devam Edecek…
Bir Sonraki Yazı: İskender’den Önce Dünya-X: Yakup’un Evlatları
Kaynakça
1. Prof. Dr. Pierre Bordreuil, Prof. dr. Françoise Briquel-Chatonnet, Prof.Dr. Cecile Michel ve diğerleri. Tarihin Başlangıçları: Eski Doğu Kültür ve Uygarlığı. Alfa Yayınları. İstanbul. 2015
2. Prof. Dr. Memiş, Ekrem. Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi. Ekin Yayınevi. Bursa. 2015
3. Prof. Dr. Desti, Marc. Anadolu Uygarlıkları. Çev: Muan CedenDost Kitabevi Yayınları. Ankara. 2013
4. Kitab-ı Mukaddes. Yeni Yaşam Yayınları. İstanbul. 2016
5. Will Durant. The Story of Civilization, Vol-I:Our Oriental Heritage. Simon and Schuther Publication. New York. 1954
6. Köksal, Mustafa Asım. Peygamberler Tarihi. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Ankara.1990
7. Prof. Dr. Kagan, Donald. Lecture: Introduction to Ancient Greek History(CLCV 205). Yale University
Görsel Kaynakçası
1. https://www.ucuzagit.com/blog/sardes-antik-kenti-hakkinda-bilgi/
2. http://picbear.online/tag/phyrig
3. http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,46251/catalhoyuk-neolitik-kenti-konya.html
4. https://www.tripadvisor.co.za/LocationPhotoDirectLink-g298656-d294556-i155827530-Anadolu_Medeniyetleri_Muzesi-Ankara.html
5. http://aslibora.blogspot.com/2016/05/hatay-arkeoloji-muzesinde-bir-gun.html
6. https://en.wikipedia.org/wiki/Hittites#/media/File:AlterOrient2.png
7. https://www.metmuseum.org/art/collection/search/328901
8. https://www.eskirota.com/2017/11/ege-izmir-antik-kentler.html