1961 Anayasası Gerçekten Bol Gelen Bir Pantolon muydu ?

Anayasa, milletlerin varlığını ve devletlerin bütünlüğünü oluşturan, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren temel hukuki kavramdır. Devlet’in bölünmez bütünlüğünü simgeleyen Türkiye Cumhuriyet Anayasa’sı, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerini, Atatürk demokrasisini, ilke ve inkılâpları doğrultusunda benimsenen çağdaşlaşma politikalarını bireysel hak ve özgürlük kavramı üzerinden bildirir.

Neden “Bol Gelen Bir Pantolon”?

Anayasa’dan sonraki süreci daha etkili bir şekilde değerlendirebilmek için 1961 Anayasası’nın temeline inmek gerekmektedir. Anayasa’nın ilk bakışta Türk Cumhuriyeti’nde meydana getirdiği değişiklikler incelendiğinde çoğunlukça benimsenen “bol gelen bir pantolon” yakıştırması yapılmasının sebepleri ortaya çıkmaktadır.

1961 Anayasası’nın özelliği, ülke yönetiminde anayasal bir üstünlük ve bağlayıcılık sağlamak adına pratik malzemeleri oluşturan ilk anayasa olmasıdır. Önceki anayasayla karşılaştırıldığında, 1924 Anayasası’nda yasama ve diğer organlar için “anayasa üstünlüğü” kavramına dair herhangi bir belirti yoktu. Bu durumun nedeni ise kurtuluş savaşının etkisiyle TBMM’nin gerek savaşın pürüzlerini gidermek gerekse Türk devrimleriyle halkı muhasır medeniyetler seviyesine çıkarmak adına anayasal ve siyasal teoride olduğu kadar pratikte de üstün ve rakipsiz organ olması zorunluluğuydu. 1961 Anayasası ise, “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır” (Milli Birlik Komitesi, 1961, md. 8/2) maddesi ile anayasayı, aralarında meclisin de bulunduğu tüm kuruluşların üstünde tutmuştur (Esen, 1968).

“Herkes, kişiliği bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir” (Milli Birlik Komitesi, 1961, md.10/1), “Bunların özüne dokunulmaz” (Milli Birlik Komitesi, 1961, md.11/2); insanın ve özgürlüğün gelişmesi için “siyasi ve sosyal bütün engelleri kaldırmak ve gerekli şartları hazırlamak” (Milli Birlik Komitesi, 1961, md. 10/2) gibi 1961 Anayasası’nın temel hak ve ödevler bölümünü oluşturan maddeler göz önünde bulundurulduğunda, klasik-bireyci özgürlük anlayışı yerini kamu ve emekçi sınıfa faydacı olmayı hedefleyen klasik ekonomik haklara bıraktığı anlaşılmaktadır. Türk halkı ise geçmişin yadsınamaz tesiriyle devletin çizdiği sınırlar çerçevesinde yönetilmeye hazır bir halktı. Anayasa’nın üstünlüğü ile gelişen bireyin kendi kendini yönetme bilinci değerlendirilecek olursa Türk toplumunun sosyolojik kimliğiyle çatışma yaşayarak ulusun bocalamasına zemin hazırlamaktadır. Hem bireysel hak ve özgürlük anlamında yapılan sert geçiş hem de devletin bireye karşı konumundaki zayıflama, 1961 Anayasası’nın “bol gelen bir pantolon” olarak adlandırılmasına yol açmaktadır.

III.1961 Yılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Oluşum Süreci ve Özellikleri

1961 Anayasası, Cumhuriyet’in ilanından sonra çok partili sistemin ilk üyesi antidemokratik Demokrat Parti hükumetine karşı yürütülen 27 Mayıs 1960 Darbesi’nden sonra yürürlüğe girmiş bir anayasadır. Bu bağlamda 1961 Anayasası’nın temel niteliklerini anlamak adına askeri darbenin özelliklerinin farkına varmak ve kısıtlayıcı politikaların doğurmuş olduğu ekonomik ve sosyal koşulların incelenmesi gerekmektedir. Tarih boyunca liderler 1960 darbesi hakkında zıt görüşlere sahiptir. Belli bir kesim, ordunun darbe yaparak kanunların yapısını bozduğunu düşünmekteyken; hareketin destekçileri tarafından darbe, “demokrasi ve özgürlük mücadelesi” olarak adlandırılmaktadır (Küçükömer, 1969). Ancak iki karşıt görüşe rağmen, 27 Mayıs’ın; sınıfsal normlar açısından herhangi bir çatışma içermeyen, kadro değişikliği ve iktidarı kaybeden bürokrasinin reaksiyonu özelliği gösteren, tepeden inme ve hukuki düzeyde antidemokratik bir hareket olduğu yadsınamamaktadır.

Darbe, sadece askeri çerçevede oluşmamış, DP’nin muhalefeti rahatsız eden intikallerinden doğmuştur. DP’nin ekonomide kimliği; “liberalleşme ve özel sermaye birikiminin sağlanması, Marshall Yardımı ve Truman Doktrini desteğiyle özel tekellerin oluşması ve dış borçların, iktisadi bağımlılığın artması” unsurlarından oluşuyordu (Boratav, 1969). Sosyal alandaysa partinin ekonomide takındığı kimlik, “büyük ticaret ve kısmen de sanayi burjuvazisinin güçlenmesine karşılık, çalışan halk kesimlerinin ve özellikle sabit gelirli orta sınıf mensuplarının güç kaybına uğramasına” neden olduğu için halkın ekonomik gelir düzeyinde dengesizlikler ortaya çıkarmış ve toplumsal huzursuzluğu artırmıştı (Tanör, 1986).

1960 Darbesi’nin sonlarındaki süreç, 1960-1970 yıllarında yaşanacak olaylara zemin hazırladığını ortaya çıkarırken, yeni soruları beraberinde getirmektedir. Soruların kaynağı darbe sürecinde asker siyasetçiler tarafından yapılan konuşmalar ve “Bilim Heyeti’nin” anayasanın zeminini hazırlayan “Anayasa Komisyonu Raporu’ndaki” ifadelerden oluşmaktadır. Öyle ki, Albay Alparslan Türkeş’in “İhtilal Bildirisi’nde”,

Girişilmiş olan bu teşebbüs hiçbir şahsa veya zümreye karşı değildir.

söyleminin ardından Demokrat Parti teşkilatlarında görev almış şahıslar tutuklanmıştı ve parti kapatılmıştı. İdare hukuku profesörü Sıddık Sami Onar ve Profesör Doktor Naci Şensoy’un teşkil ettiği heyetin raporunda “Âmme hizmetlerini gerçekleşmesi istenilen ve milletçe özlenen demokratik icaplara şimdiden uygun olarak yürütecek ve insan ve hak ve hürriyetlerini koruyacak.” (Aydın & Taşkın, 2014) yargısıyla sürecin ironik bir yapı üstlendiği için bireysel hak ve özgürlükler açısından siyasetçiler tarafından “bol gelen pantolon” yakıştırması yapıldığını ortaya çıkarmaktadır.

Demokrasi Serüveni ve Referandum

arzueliuz_137040394958

Resim 1

Demokrasinin temel yapı taşı halkın kendi kendini yönetmesi adına serbest ve eşit haklar gözeten oy prensibine sahip olmasıdır. Demokrat Parti’nin kuruluşuyla halk 1960 yıllarından önceki süreçte çok partili hayata geçerek kendi ideolojisiyle bütünlük sağlayan anlayışlara yönelme imkânı bulmuştur. Ancak Soğuk Savaş döneminin etkisiyle devlet, daima sosyalist partilerin ve fikir anlayışının yaygınlaşmasından çekinmiştir. Türkiye’nin izolasyonist konumuyla bağını koparma isteği, ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin içinde bulunduğu Batı bloğu içerisinde yer alarak NATO’ya üye olma süreci çekinceleri güçlendirmiştir. Ancak DP ise çok partili hayatın getireceği düşünülen el erki yönetim biçimine meydan okurcasına muhalefet parti Cumhuriyet Halk Partisi’ni meclisten uzaklaştırmasıyla Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi, yönetime el koymuşlardır. Askerlerin komisyonda da belirttiği üzere Cumhuriyet sistemi yerine oturtulduğunda seçimlerle uygun görülen liderlerin yönetime dönebileceği söylenmiştir. Hükumet seçimlerden önce, Türkiye’nin gerçekleştirmesi gereken önemli bir seçim daha vardı: “1961 Anayasası Referandumu”. Anayasanın kabul edilmesi kıstası şu şekildeydi;

Muteber oyların yarısından çoğu ‘evet’ ise, anayasa Türk Milleti tarafından kabul edilmiş olur.(Temsilciler Meclisi, 1961).

Halkoyu yoluyla anayasayı onaylamada, farklı görüşler sergilenmekteydi. Bir kesim, Demokrat Parti’nin baskıcı tutumu ortadan kalkarak özgürlük havası ülkeye yeniden yerleştiği ve böylece yeni anayasanın meşruiyetini güçlendireceği inancıyla halkoyunun olumlu sonuç vereceğini düşünürken diğer kesimse 1921 Anayasasından itibaren benimsenmiş olan “milli egemenlik” anlayışı kapsamında meclis, milletçe seçilmiş bir topluluk olduğundan halkoyuna başvurulmasını gereksiz buluyordu (Aldıkaçtı, 1982). 1961 yılının Haziran ayında Kurucu Meclis’in aldığı “Anayasanın halkoyuna sunulmasından önce Kurucu Meclis üyelerinin anayasayı halka anlatmaları için 22 Haziran 1961 tarihinden başlamak üzere on günlük tatil kararı ile halkın bilinçlendirilmesi yoluna gidilmişti (T.C Kurucu Meclisi, 1961).

1960 yılı Anayasa referandumunda 27.818.248 kişilik nüfusta seçmen sayısı 12.747.901’di. Seçmenlerden 10.321.111’i (%81) oy kullanmış, 6.348.092’si (%61.7) evet, 3.933.944’ü (%38.3) hayır demiştir (T.C Devlet İstatistik Enstitüsü Bülteni, 1961). Referandumun ardından İsmet İnönü’nün “Halk kendi reyini vermiş, reyine sahip olarak kararını bildirmiştir. İlk defa referandum yapılmış bir hür memleketin kararı göz önüne alınırsa sonuç memnuniyet vericidir.” (Ulus, 1961) ifadesiyle desteklenen halkın anti-hegemonyacı tutumu 1961 Anayasası’na duyduğu güveni yansıtmaktadır.

1960-1970 Yılları Arasında Türkiye’de Ekonomik Faaliyetler 

Devletin bireye tanıdığı hak ve özgürlük ne kadar uygunsa, bireylerin bütünü olan toplum ekonomik faaliyetlere o derece katkı sağlar ve refah yolunda ilerler. 1960-1970 yılları arasında değişen ekonomik politikaların yarattığı sonuçlar denetlenerek 1961 anayasasının bireye sağladığı hakların etkisi kısmen de olsa gözlemlenebilir.

1960’lı yıllardan önce Türkiye’ye plansız bir ekonomi hâkim olduğu için sistemde kargaşalık söz konusuydu. Karmaşanın en somut örneğiyse sanayi mallarının ithalat artışının giderek yükselmesiydi. 1950’li yılların DP hükümeti tarafından yürütülen ekonomik hengâmeye karşın darbeden sonra iktidara gelen Cumhuriyet Halk Partisi-Adalet Partisi koalisyonu tarafından hayata geçirilen planlı ekonomik kalkınma modeli liberal darbe niteliği taşımaktadır. Dönem aynı zamanda “denetimli ekonomi-dışa kapanma” ile “serbest piyasa ekonomisiyle uluslararası ekonomiye katılma” arasındaki çatışmada da köprü görevi görmektedir (Feroz, 2007).

1960-1970’li yılların dünya düzenine bakacak olursak bu yıllar, ABD’nin kendisini “karma ekonomi” olarak tanımladığı, Birleşmiş Milletlerin denetimi altında gelişmekte olan ülkelerin etkinlik kazandığı yıllardı. Soğuk Savaşın sıcak çatışmalarından Vietnam Savaşı da Türkiye’yi ekonomik anlamda yenilemeye yönlendirerek “iktisadi planlamayı” gündeme getirtti. İktisadi kalkınma için 1963-1967 yılları arasında yer alan Birinci Beş Yıllık Kalkınma ve 1968-1972 yılları arasında İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planları yürürlüğe girdi. Yönetim, devletçi bir politika benimseyerek ülke kalkınmasında tek başına yeterli olamayan özel sektörün bütün yatırımlarına destek çıkma kararı aldı. Özel sektörü kısıtlamamak amacıyla devlet kamusal alanda “zorunlu hedefler”, özel sektörde “yol gösterici” planlar uygulama konuldu. İthal ikameci sanayileşmeyle, geçmiş yıllarda ithal edilen birçok mal özel sektör yardımıyla yerli sanayiciler tarafından üretime konulacak ve yerel sermaye canlandırılarak döviz dar boğazı aşılacaktı (Baymaz).

Tablo 1:1962 ve 1972 yıllarına ait Türkiye nüfusunun sektörel dağılımı (%) (Devlet Planlama Teşkilatı, 2002).

                Yıllar

Sektör                           

1962 1972
Tarım 77.0 68.3
Sanayi 7.9 10.7
Hizmet 13.4 20.0
Bilinmeyen 1.7 1.0

1960-1970 yılları arasında yer alan ekonomik politikalar Tablo 1’deki verilere göre incelendiğinde hizmet sektöründeki %6.6’lık artış Türkiye’nin gelişmişlik düzeyinde yükseliş gösterdiğine işaret etmektedir. Buna paralel olarak gelişmiş ülke dağılımlarında olduğu gibi tarım sektöründe %8.7 oranında bir düşüş yaşanmıştır. Ancak sanayi sektörü dağılımında %2.8’lik bir artış söz konusu olsa da, yürütülen politikalar göz önünde bulundurulduğu bu rakamın yeterli olmadığı ortadadır.

1960-1970 yılları arası ekonomik değişimler hakkında genel bir değerlendirme yapılacak olursa, konjonktürel şartlar eşliğinde pazar ekonomisinin etkinleştirilmesi, Türkiye’nin temel iktisadi politikası haline geldiği görülmektedir. Bununla beraber politika, kamu kesimi için bir miktar daha tutucu olmasına karşın özel sektör için yol buldurucu nitelikte olduğu sanayide beklenen gelişmenin yaşanmamasıyla ve dolayısıyla kalkınmada dengesizlik yaşanmasıyla öngörülebilir. Bu neticede ufak pürüzler dahilinde 1961 Anayasası’nın temel hak ve özgürlükler açısından sağladığı destek ekonomide olumlu sonuçlar doğurduğu savunulabilir.

68 Kuşağı Hareketleri

5-soruda-anayasa-degisikligi-teklifi_1a3fc

Resim 3

68 Kuşağı Hareketleri, temelinde dönemin genç bireylerinin farklılaşan toplum yapısına ve beraberinde şekil değiştiren siyasal ve kültürel sisteme karşı tepkisini içermektedir. Hareketin süreciyse kapitalist düzen eşliğinde Amerika’nın kazanç çarkını kendine çevirmesiyle başlamaktadır. Değişen yapı, tüm dünyayı etkisi altına almakta ve gençlik, özgür yaşam alanlarının kısıtlandığına karşı duyduğu endişeyle yönetime başkaldırmaktaydı (Bulut, 2011).

 

Türkiye’deki hareket ise, Avrupa ve Üçüncü Dünya Ülkeleri’nde yer alan hareketlerle öz bilincinde bütünlük oluştururken, ülkenin siyasi düzene farklı bir cepheden bakması Türkiye’yi diğer ülkelerdeki hareketlerden keskin bir şekilde ayırmaktadır. Sanayi düzeninden bunaldığını sergileyen kuşak, 1950’li yıllardan sonra öğrenci hareketleri adı altında kapsamını genişleterek siyasi konulara yönelmiştir. Türk gençliği, hareketler boyunca düşünceye önem vermeyen demokrasinin asla gerçek bir egemenlik anlayışını yürütemeyeceğini savunmuştur (Vergin, 1986).

Türkiye’deki kuşak hareketlerinin Avrupalı ülkedekilerinden farklılık göstermesi, dönemin siyasal yapısı ve anayasal düzeni ile açıklanabilir. Öncelikle, Türkiye’nin gençleri Atatürkçü kimlikleri gereği hükümeti şeriatçılık ile suçlamaktaydı ve bu da aslında hareketin mevcut düzene bir başkaldırı niteliği taşıdığını göstermektedir. Bunun yanında Batılı gençler düşünce reformu yaşamıştı ancak Türk genci özgürlükçü düşünse de liberal ideolojileri yeni yeni özümsemeye başlamıştı. Türk gençliği erkinci fikirlerini benimseyebilmesi adına anayasanın hak ve özgürlüklerinden faydalanması avantajlı bir durum olarak karşımıza çıkmakta ve bu noktada 1961 Anayasası’nın tanıdığı geniş kapsamlı hürriyetlere ihtiyaç duyulduğu açıkça görülmektedir. Tıpkı gelişmiş hukuk düzenlerinde olduğu gibi toplumun devlete karşı olan rahatsızlıklarını yine devletin sağladığı özgürlükler çerçevesinde dile getirebilecek ve böylece ülkede huzur ortamı zarar görmeyecektir.

Sonuç ve Değerlendirme

İnsan hakları devletlere ve egemenlere karşı, bireylerin salt insan olmakla sahip olduğuna ve inanılan hakları olduğu düşüncesiyle doğmuş ve gelişmiştir. Egemenler ve devletler güçlü, birey ise bu organize yapılar karşısında zayıf ve güçsüzdür.

Kuşkusuz 1961 Anayasası, meclisin üstünlüğünü ilhak ederek mutlak anayasa üstünlüğünü sağlamıştır. Askerin yönetimdeki önemli rolü, bu durumun başlıca sebeplerinden olmakla beraber 1961 Anayasası’nın yürürlüğe girmeden önceki sürecinde yaşanan Demokrat Parti’nin baskıcı ve zorba tutumu anayasal üstünlüğü körüklemiştir. Bu durum, 27 Mayıs 1961 tarihine kadar devletin birey karşısındaki üstün konumunu somutlaştırmaktadır. Atatürk, meclisi üstün kılarak, Türk inkılaplarını engelsiz bir şekilde toplumun yapısına aşılamayı amaçladığı izlenimini uyandırmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, Atatürk’ün mutlak millet egemenliği anlayışı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinden sonraki süreçte ancak anayasa üstünlüğüyle sağlanabileceği çıkarımı yapılabilir. Zaten anayasa yürürlüğe girmeden önce yapılan referanduma göre halkın büyük çoğunluğunun yeni anayasaya “evet” oyu vermesi ve yaşanan ekonomik gelişmeler milletin hak ve özgürlük kavramına fazlasıyla ihtiyaç duyduğunu ispatlamaktadır. Öte yandan Türk halkının özgürlükçü anayasa temelinde liberal ideolojileri savunurken benliklerini yitirecekleri öngörüsü, o yılların önemli olaylarından 68 Kuşağı Hareketleriyle gerçekleştirilen protestolarla çürütülmekte, aksine toplumun kendini daha barışçıl yollarla ifade edebilmesi için daha özgürlükçü yasalara ihtiyacı olduğunu kanıtlamaktadır.

darbe_anayasalari_hukuken_yok_hukmundedir_h23447

Resim 3

Yapılan çıkarımlar, 1961 Anayasası’nı “bol gelen bir pantolon” kavramıyla özdeşleştiren çoğunluklu kesimin aslında anayasa üzerinde kısıtlamalar getirilmesi gerektiği düşünen kesim olduğunu doğrulamaktadır. Ancak Cervantes’in ölümsüz eseri “Don Kişot’ta” da “Ey Şövalye, her kimsen, önünde durup seyrettiğin şu gölün karanlık sularında yatan hazineyi ele geçirmek istiyorsan, cesaretini göster, at kendini şu kaynar sulara.” ifadesiyle somutlaştırılan özgürlük kavramı her birey tarafından salt olarak korunmalıdır.

Bir sonuca varmak gerekirse, Türkiye Cumhuriyeti 1961 Anayasası, 1960-1970 yılları arası yaşanan siyasal, ekonomik ve sosyal olaylar düşünüldüğünde “bol gelen bir pantolon” olarak nitelendirilmesi bir nevi Türk halkının özgürce fikir yürütme arzusuna karşı çıkıştır. Her toplum olduğu gibi Türk toplumu da egemenliğini garanti altına alacak haklara sahip olmalıdır ve “bol gelen pantolon” yakıştırması özgür olma gereklilikleriyle çatıştığı için bu eksende tam anlamıyla uygun bir yargı olarak görülmemektedir.

 

 

Kaynakça

Aldıkaçtı, O. (1982). Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi ve 1961 Anayasası. 145.

Aydın, S., & Taşkın, Y. (2014). Olağanüstü Rejim Dönemi ve Olağan Siyasal Hayata Geçiş (1960-1965). (K. Ünüvar, Dü.) 1960’tan Günümüze Türkiye Tarihi, 61-67.

Bayar, C. (1978). Başvekilim Adnan Menderes. Atatürk’ün Metodolojisi ve Günümüz, Araştırma ve Derleme, 14.

Baymaz, H. (tarih yok). Türkiye’de 1960-1980 Döneminde Siyasal, Sosyal, Ekonomi ve Çalışma İlişkileri Alanlarında Meydana Gelen Değişimler. 5-10.

Boratav, K. (1969). Gelir Dağılımı. 188.

Bulut, F. (2011). Unutulmaz Yıl: 1968. 68 Kuşağı Gençlik Olaylarının Uluslararası Boyutu ve Türkiye’de 68 Kuşağına göre Atatürk ve Atatürkçülük Anlayışı, 123-149.

Devlet Planlama Teşkilatı. (2002). Temel Ekonomik Göstergeler. (A. Eren, Dü.) 35.

Esen, B. (1968). Türkiye’de Anayasal Gelişmeler. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, XXV(1-2), 46-47.

Feroz, A. (2007). Demokrasi Sürecinde Türkiye (1945-1980). 8.

Küçükömer, İ. (1969). Düzenin Yabancılaşması. 124.

Milli Birlik Komitesi. (1961, Mayıs 31). Türkiye Cumhuriyeti Anayasası. Halkoyuna Sunulacak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası. Ankara, Türkiye Cumhuriyeti: Türkiye Cumhuriyeti Resmi Gazetesi.

Şengül, G. (2011). 1961 Anayasasının Hazırlanmasındaki Tarihi Süreç. Yüksek Lisans Tezi, 65-103.

T.C Devlet İstatistik Enstitüsü Bülteni. (1961, Temmuz 15). Anayasa Halk Oylaması Sonuçları. 1-4.

T.C Kurucu Meclisi. (1961, Ocak 6). Birleşim. T.C Kurucu Meclis Tutanak Dergisi, 129-132.

Tanör, B. (1986). 1961 Anayasasına Doğru Geriye Bakışlar. B. Tanör içinde, İki Anayasa 1961-1982 (s. 3-44). İstanbul, Türkiye: On İki Levha Yayıncılık.

Temsilciler Meclisi. (1961, Ocak 6). Birleşim. TC Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, 492.

Ulus. (1961, Temmuz 12). s. 1.

Vergin, N. (1986). Hızlı Şehirleşmenin Sosyolojik ve Siyasal Sonuçları. 29.

Resim Kaynakça

Resim 1: http://arzueliuz.blogcu.com/sayfa/7

Resim 2: http://www.hukukihaber.net/gundem/yargitay-onursal-baskani-sami-selcuk-anayasa-taslagini-degerlendirdi-h86542.html

Resim 3: http://www.hukukihaber.net/makale/darbe-anayasalari-hukuken-yok-hukmundedir-h23447.html

Leave a Reply