1789 Fransız devrimi gerek Fransızlar gerekse de Avrupa açısından karışıklıklara, düşmek bilmeyen bir tansiyona ve uluslararası uzun savaş dönemlerine sebep olmuştu. Devrimin ateşi Fransa’nın harika çocuğunun kendisini bir darbe neticesinde İmparator ilan etmesiyle zarar almış görünüyordu ancak Napolyon hala devrimin ideallerini taşıdığını düşünüyordu, böyle düşünen de pek çok kişi bulabiliyordu yanında. Devrim sonrası oluşturulan Fransız karşıtı Koalisyonlar bu sefer Napolyon’a karşı oluşturuldu ve 1803-1815 yılları arasında Avrupa, tarihe Napolyon Savaşları olarak geçecek bir dönemi yaşadı. Bu dönemde önceleri Napolyon’un düşmanları Büyük Britanya hariç düştüler. Prusya, Avusturya ve Rusya ardı ardına aldıkları yenilgilerle Napolyon’un ve Fransa’nın üstünlüğünü kabul ettiler ancak işler tersine Napolyon’un 1812 yılında Rusya’ya yürümeye karar vermesi üzerine değişecekti. Sefer Napolyon açısından tam bir hezimetle sonuçlandı, kurduğu büyük ordudan neredeyse hiçbir şey kalmamıştı ve Napolyon’un yenilgisini ve zor durumda olduğunu gören Avrupa devletleri tekrardan savaşa girdiler. 1812-1814 yılları arasında yapılan savaşlarda bu sefer yenilen Napolyon oldu ve 1814 yılında Paris savaşı sonrası koalisyon devletleri ile yaptığı antlaşma neticesinde Elbe adasına sürgüne gönderildi. Napolyon sonrasında Koalisyon güçleri devrik Bourbon hanedanının veliahtı Louis’e taç giydirerek onu Fransa kralı ilan ettiler ancak Louis’nin otoritesi henüz çok yeniyken ve Fransa içerisindeki gruplar arasındaki gerilim sürmekteyken Napolyon Elbe adasından kaçarak tekrardan Fransa’ya gelerek Louis’i tahttan indirdi. Ancak Napolyon 1815 yılında Waterloo’da kesin olarak yenildikten ve bu sefer St. Helena’ya sürüldükten sonra Louis mutlak bir şekilde tahta geçti.Buna ek olarak Louis tahta geçerken “La Charte” adı verilen ve devrimin eşitlik, oy hakkı, anayasa gibi kazanımlarını koruyan bir çeşit anayasayı yürürlüğe sokmuştu. Bununla beraber Louis’nin dönemi parlamenter değil ancak anayasal bir monarşi olmuştu. Bu da halk ve liberalleri yatıştırmak açısından önemli bir adımdı ve Louis böylelikle hükümdarlığına başladı. Louis dönemi Fransa açısından gergin bir dönem olsa da önceki yılların getirdiği kargaşaya göre daha sakin bir dönemdi. Ulus, uzun yıllar sonra iyi kötü bir istikrara kavuşmuştu. Ne var ki Louis 1824 yılında çocuksuz bir şekilde hayatını kaybedecek ye tahtı erkek kardeşi 10. Charles’a geçecekti.
Charles tahta geçerken halk ondan umutluydu ancak bunun büyük bir yanılgı olduğu taht giydikten 8 ay içerisinde belli olacaktı. Kral, tahta geçtikten sonra dinle meşgul olarak dini ritüelleri ve bilinci toplumda tekrardan canlandırmaya ve 1789 devrimi öncesinde hâkim olan “kralın tanrı tarafından seçildiği” anlayışını tekrardan hakim kılmaya çalıştı. Bu, Fransa içindeki Liberaller tarafından tehdit olarak algılandı ve bu andan itibaren başta bu iki grup olarak üzere siyasi gruplar arasındaki rekabet artarak sürmeye devam etti. 1827 yılına gelindiğinde bu sefer sorun ekonomikti. Kötü hasat ve soğuk kış neticesinde erzak sıkıntı çekildi. Bankacılık alanındaki sıkıntılar yüzünden iflas ve işsizlik oranları arttı. Zaten halk arasında çok da popüler olmayan Charles ekonomik sıkıntılar da baş gösterince siyasi bir tepki gelebileceğinden korkmaya artık iyiden iyiye başlamıştı. Yine 1827 yılında yaşanan siyasi çıkmak nedeniyle Charles başbakanlığı 1827 seçimlerinde Montagnac’a vermek zorunda kaldı. Montagnac Charles’in iktidarının ilk yıllarında getirilmiş olan sansürü hafifletecek adımlar attı ve dini sürekli ön planda tutan önceki başbakan Villéle’in atadığı Cizvitleri görevden aldı. Ancak Montagnac da Kral ve halk arasındaki gerilimi çözemedi ve yaşanan siyasi kriz neticesinde iktidarı kaybetti. Bu noktadan itibaren işler geri döndürülemeyecek boyutlara gelecek, Charles hata üstüne hata yapacaktı. İlk olarak, başbakan artık aşırı kralcı ve gerici bir isim olan Polignac olmuştu. Polignac göreve başladığı andan itibaren Parlamentoyu uzaklaştırmaya ve siyasi hayattan soyutlamaya çalıştı. Temsilciler meclisinde çoğunluğu kaybettikten sonra bu hareketi yapmaktan özellikle kaçınıyordu çünkü Polignac atanmış bir başbakandı, seçilmemişti ve bu durum Ilımlı grubun ağırlıkta olduğu Temsilciler meclisinde tartışmaya açılırsa hem Polignac hem de Charles’ın sıkıntıya girmesi kaçınılmazdı. Nitekim öyle de oldu 17 Mart 1830’da toplanan Temsilciler meclisi Krala ve Polignac hükümetine karşı güvensizliklerini bildirdiler. Ertesi gün Charles parlamentoyu feshederek seçimleri 2 aylığına erteleterek ülke içerisinde destek kazanmaya çalıştı ancak çabası boşunaydı çünkü yapılan seçimlerde Polignac ağır bir hezimete uğrayarak kaybetti. Ancak olaylar ve gerilim bitmek bilmiyor, taraflar art arda birbirlerine karşı hareketlerde bulunuyorlardı. Nihayetinde 25 Temmuz 1830’a gelindiğinde kral “Temmuz Kararnameleri” olarak bilinen bir dizi kararname yayınladı. Buna göre yeni seçilmiş temsilciler meclisi dağıtılıyor, Kral kendine yakın yeni bir başbakan atıyor, basın özgürlüğüne zincir vuruluyor ve seçim sistemi yeniden düzenleniyordu. Kararnamelere halkın tepkisi ise sert oldu. Artık seçim yarışınca olamayacağını öğrenen orta sınıf kendi içinde örgütlendi, kararnamelere boyun eğmeyen gazeteciler ise “Le National” gazetesinde ortak bildiri yayınlayarak susmayacaklarını bildirerek isyan çağrısında bulundular. 26 Temmuz’da halk sokaklara barikatlar kurdu. Halk, kral ve hükümet aleyhine bağırmaya ve polisle çatışmaya başladı. 27 Temmuz’da gazetelerde ve meydanlarda toplanmaya başlanan kalabalığın sayısı daha da artmıştı. Öfkeli halkın şehirde yağmaya girişmesi sonucunda Ulusal Muhafızlar halka ateş açarak 21 kişinin ölümüne sebep oldu. Bu, yangına körükle gitmekti ve toplumdaki öfkeyi daha katladı. 28 Temmuz’da halk ve asker arasındaki çatışma silahlı çatışmaya dönmüştü. Bu sırada ise Bourbon muhalifleri krala yaşananlardan hükümeti sorumlu tutan ve 25 Temmuzda yayımlanan kararnameleri geri çekmesini öneren bir dilekçe verdiler. Kral her ne kadar dilekçeyi imzalamış olsa da Polignac direnmekte ısrarcıydı ve kralı da bu yönde ikna etmeyi başardı. 3. Günde yani 28 Temmuz’da devrim artık önlenemez bir hale gelmişti ve devlet binaları tek tek isyancıların eline düşmeye başlamıştı. Artık askerden veya o sırada şehirde bulunan ve belirli yerlerin korunmasından sorumlu bulunan İsviçreli muhafızlardan da doğru düzgün bir direniş gelmiyordu. Bu 3 günün sonunda devrim artık başarılı olmuştu.
Üst sınıfta bulunan monarşi yandaşlarının güçlü durumda olması neticesinde bir Cumhuriyet kurulmasını öneren kitle susturulmuş ve Monarşi korunmaya devam etmişti. Tek fark, Charles yerini Orleans hanedanından Louis-Philippe’e bırakıyor ve ülke anayasal monarşi halini alıyordu. Ancak 1830 devrimi sadece Fransa’da etki yaratmamıştı. Fransa’dan ilham alan Belçika, Polonya, Portekiz, Brazilya, İsviçre gibi ülkelerde de halklar ayaklandılar ve toplumlarının siyasi hayatında değişikliklere yol açtılar. Belçika’nın bağımsızlığını kazanması bunlardan bir tanesi olarak örnek verilebilir. Şunu da belirtmek isterim ki Charles’ın devrilip yerine Louis-Philippe’in getirilmesi Fransa’da Charles devrinde sürmekte olan sorunları tamamiyle ortadan kaldırmadı. Burjuvazi, aristokrasi ve alt sınıf arasındaki gerilim sürmeye devam etti. En nihayetinde bu gerilim 1848 devrimine yol açarak Fransa’da monarşinin sonunu getirecekti.
Kaynakça
Reid, Lauren. “Political Imagery of the 1830 Revolution and the July Monarchy.” (2012)
https://en.wikipedia.org/wiki/July_Revolution#The_Three_Glorious_Days
https://www.britannica.com/event/Revolutions-of-1830
Boundless. “Charles X and the July Revolution.” Boundless World History Boundless, 9 Şub. 2017. Retrieved 18 Tem. 2017 from https://www.boundless.com/world-history/textbooks/boundless-world-history-textbook/post-napoleonic-europe-1197/france-after-1815-1203/charles-x-and-the-july-revolution-1205-17772/