Liderler iktidara gelebilmek için çevrelerini geniş tutmak zorundadırlar. Parti yönetiminde, siyasetin bileşenlerinden anlasın ya da anlamasın önemli figürler olmalıdır ki halk bu figürlerin cazibesiyle partiye ilgi göstersin. Mücadelenin başında, bu yöntem fazlasıyla işe yarar fakat iktidara gelindiğinde bir sorun vardır. Liderlerin mücadeleyi birlikte yürüttüğü bu figürler, kendisine koşulsuz itaat etmedikçe, parti içerisinde potansiyel birer rakip konumuna gelirler. Bu tehlikeyi bertaraf edebilmek için de potansiyel rakiplerin tasfiye edilmesi gerekir. 1934 yılının 29 Haziran-2 Temmuz tarihleri arasında Almanya’da yaşanan “Uzun Bıçaklar Gecesi” bu gerekliliğin hayata geçirilmesinden başka bir şey değildi. Hitler’in emriyle oluşturulan “İstenmeyen Kişiler Listesi” üç gecede tasfiye edilecekti.
Ernst Röhm
Ernst Röhm 1887’de Münih’te doğmuş ve genç yaşlarda orduya katılmış bir askerdi. Birinci dünya savaşında üç kez yaralanmış olmasına rağmen, savaş bitene kadar cepheyi terk etmemiş ve eve yüzbaşı rütbesiyle dönmüştü. 1919 yılında Hitler ile tanışmış ve NSDAP’a (Alman Sosyalist İşçi Partisi) katılmaya ikna edilmişti. Röhm, Birinci Dünya Savaşı’ndaki başarıları ve kararlılığıyla hem dikkatleri üzerine çekmiş hem de ordu içerisindeki konumunu güçlendirmişti. Hitler, onun ordu içerisindeki konumunu kullanarak partinin kontrolü altında silahlı bir güç oluşturmayı hedefliyordu. Bu düşüncesi SA’nın, Röhm’ün kontrolü altına girmesiyle gerçekleşecekti. Röhm ve komutasındaki SA (Sturmabteilung), 1923 darbesinde başarısız olan “Birahane Darbesi”nde önemli bir rol üstlenecekti.
Başlarda birbirinden bağımsız hareket eden silahlı bireylerden oluşan SA, daha sonraları Röhm tarafından disiplinli bir askeri birlik formuna sokuldu ve Hitler’in muhalifleri bastırmak için en çok kullandığı araçlardan birisi haline geldi. Röhm, askeri gücün ve politik gücün birbirinden bağımsız olması gerektiği düşüncesindeydi. Bununla birlikte Hitler’in etrafındaki insanların ona gerçekleri aktarmaktansa, yalnızca hoşuna gidecek şeyler söylediğini düşünüyordu. Bu düşüncelerini Hitler’le paylaştığında beklemediği bir tepki ile karşılaştı. Röhm görevden alındi ve ülkeyi terk etti. Onun ayrılışı ile birlikte SA kontrolden çıkmaya başladı. Bunun üzerine Hitler, Röhm’u tekrar SA’nın başına getirdi. Fakat Röhm’un kontrolündeki askerler, huzuru sağlamaları gerekirken sokaktaki insanlardan para toplamaya ve onlara işkence etmeye başladı. Hitler’in 1923’te başarısız olduğu darbe girişiminden sonra aldığı önemli derslerden birisi, iktidara gelmek için şiddetten uzak durması gerektiğiydi. Oyunu kurallarına göre oynamalı, görev başına seçimlerle gelmeliydi. Seçimlerde de bir başarı yakalayabilmesi için halkın gözünde iyi bir izleniminin olması gerekiyordu. Bununla birlikte, Röhm’ün SA’nın başına tekrar geçmesinin ardından SA durdurulamaz bir şekilde büyüyor ve güç kazanıyordu. 1934 yılında SA’daki silahlı asker sayısı iki milyonu aşmıştı ki bu sayı, Resmi Alman Ordusu askerlerinin sayısından 20 kat daha fazlaydı.
SA’nin ve Röhm’ün bu kadar güçlenmesi, Hitler’de kendisine karşı bir darbe hazırlığı olduğu izlenimi uyandırdı. Röhm’ün eşcinsel olması da özellikle propaganda bakanı Goebbels ve diğer parti mensuplarının ona karşı cephe almasına yol açmıştı. Ayrıca Röhm, NSDAP’ın iktidara gelmiş olmasını devrimin ilk aşaması olarak nitelendirmiş, gelir dağılımıyla ilgili ikinci devrimin gelmesi gerektiğine dair açıklamalarda bulunmuştu. Onun bu açıklamaları Hitler’in şüphelerini doğrular nitelikteydi. Hindenburg tarafından Şansölye olarak atandıktan sonra Röhm’e kabinede yer verilmedi. Gestapo’nun lideri Rudolf Diels, hazırladığı raporda Hitler’e, Rohm’un SA’nin içerisindeki bir grupla birlikte Nazi hükûmetine karşı bir darbe hazırlığı içerisinde olduğunu ve bu girişim için Fransızlardan 12 milyon Mark para aldığını bildirdi. Bu raporun ardından Ernst Röhm “İstenmeyen Kişiler Listesi”nin ilk sırasındaki yerini aldı.
28 Haziran gecesi Hitler, Röhm’ü arayarak onu 30 Haziran gecesi Hanselbauer Oteli’nde düzenlenecek olan konferansa çağırdı. Röhm, bu daveti sevinçle karşıladı ve Hitler’in çevresindeki yalakalardan ne kadar rahatsız olacağından şikâyet edeceğini düşündü. 30 Haziran sabahı saat 6.30’da Hitler SS, askerleriyle birlikte Hanselbauer Oteli’ne gelerek Röhm’ü bizzat tutuklattı. Röhm Münih’te yer alan Stadelheim Hapishanesi’ne koyuldu. Bir süre orada tutulduktan sonra iki SS askeri hücresine gelerek önüne bir silah koydu ve ondan intihar etmesini istedi. Röhm ise “Hitler beni öldürmek istiyorsa bunu kendisi yapmalı” cevabını verdi. 10 dakika sonra hücresine gelen diğer iki SS askeri Röhm’ü sırtından vurarak öldürdü.
Gregor Strasser
Gregor Strasser 1892 yılında Geisenfeld’de Katolik bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Eczacı olarak yetiştirildi ve eczacı olarak çalışırken Birinci Dünya Savaşının çıkmasıyla birlikte orduya katildi. Savaşta gösterdiği başarılardan dolayı, o zaman askerler için verilen en üst düzey nişana layık görüldü. (Iron Cross)
Savaştan döndükten sonra üyelerinin çoğu eski askerlerden oluşan yarı askeri birliklerde (Freikorps)görev aldı. Bir süre sonra ise NSDAP’a katıldı. 1923’teki Birahane Darbesi girişiminde Hitler’in yanında yer aldı ve girişimin başarısız olmasının ardından hapse mahkûm edildi. Hapisteyken gerçekleşen seçimlerde Reichstag üyesi seçilerek hapishaneden çıktı. Ardından eczanesini satarak bütün varlığını partisine adadı. Hitler hapisten çıkana kadar Kuzey Almanya’da NSDAP’in liderliğini yaptı. Strasser sonraları SA’da üst düzey görevlerde bulundu ve sonraları Hitler’in en çok güvendiği kişilerden birisi olacak olan Heinrich Himmler’i parlatan isim oldu.
Strasser katı bir sosyalistti ve işçi sınıfının korunması için radikal politikaların uygulanması gerektiğini savunuyordu. NSDAP’in güçlenmesinde büyük sanayi şirketlerinin yöneticilerinin önemli bir payı vardı. Bunun sonucunda Hitler’in arası bu şirketlerin yöneticileri ile gayet iyiydi. Fakat Strasser bu durumu yadırgıyordu. Ona göre Lebensraum’a erişilebilmesi için yapılması gereken ilk şey kapitalist düzenin yıkılmasıydı ve bu amaç doğrultusunda her türlü yola başvurulmalı, gerekirse Rusya’daki Bolşeviklerden bile yardım alınmalıydı. Ayrıca Strasser antisemitizmin doğru bir politika olmadığını düşünüyordu. Bütün bunları açık bir şekilde ifade etmese bile parti yönetimi onun görüşlerinin farkındaydı.
1932 yılına gelindiğinde Strasser parti organizasyonundan sorumlu kişiydi ve Hitler’in ardından partide ikinci adam konumundaydı. Aynı yıl içerisinde Hindenburg, Kurt von Schleicher’i şansölye olarak atamaya karar verdi ve Strasser’a şansölye yardımcılığını teklif etti. Bu teklif, parti yönetimi tarafından partinin sol kanadını ayırma girişimi olarak değerlendirildi ve Strasser’dan böyle bir şeye fırsat vermemesi için istifa etmesi istendi. Strasser bu isteğe direnmedi. Partideki bütün görevlerinden istifa ederek büyük bir ilaç firmasında işe girdi. İstifa ettikten sonra siyasetle bağını kesmesine rağmen, 30 Haziran gecesi Gestapo tarafından tutuklandı. Sonraki gün kafasından vurularak öldürüldü.
Strasser, Hitler gibi ikna kabiliyeti yüksek iyi bir hatipti. Adı Batı ve Kuzey Almanya’da Hitler’den daha çok biliniyordu ve parti içerisinde Hitler’den sonraki en güçlü figürdü. Propaganda için çıktığı bir miting turunda bir yıl içerisinde yüz seksen konuşma yapmıştı. Kimilerine göre Hitler Strasser’i fazlasıyla kıskanıyordu. Strasser’in bu kadar iyi bir siyasetçi olması, NSDAP’ın halk nezdinde popülaritesini arttırmasına önemli ölçüde katkı sağlamışken, adının da listeye girmesine sebep olmuştu.
Edmund Heines
Edmund Heines 1897 yılında Münih’te doğdu. 17 yaşında iken orduya yazıldı ve birinci dünya savaşında görev aldı. Savaşın sonunda Strasser gibi Iron Cross nişanına layık görüldü ve savaşın ardından Freikorps birliklerine katildi. 1922 yılında NSDAP ve SA’ya girdi. Burada Ernst Röhm ile tanıştı ve onunla yakın arkadaş oldu. 1925 yılında Hitler tarafından gençlik hareketleri ile ilgilenmesi için görevlendirildi. Bu görevlendirme parti içerisinde çokça eleştirildi çünkü çoğularına göre Heines’in yüzü bir kamyon şoförünün vücudunun üstünde tatlı bir kız yüzü gibiydi. Ayrıca Edmund Heines, Röhm gibi, eşcinsel ve ahlaki olarak yozlaşmış olmakla suçlanıyordu. Her ne kadar tepkiler üzerine Hitler tarafından görevden alınsa da kısa bir süre sonra SA’nın Münih yapılanmasının başına getirildi.
Heines, SA içerisinde şiddeti en çok kullananlardan birisiydi. Öyle ki sosyalist gruplara karşı silah kullanmaktan çekinmiyor, emrindeki insanlara muhalif grupların evlerine el bombaları ile saldırma emri veriyordu. 1929 yılına gelindiğinde Heines, emrindeki adamların işlemiş olduğu suçlardan dolayı 5 yıl hapis cezasına çarptırılıyor fakat çıkartılan genel bir aftan yararlanarak tekrar görevinin başına dönüyordu. Heines, 1931 yılından 1934’e kadar SA’da Röhm’ün yardımcısı olarak çalıştı.
Heines siyasi görüşleriyle ön plana çıkan bir isim değildi. Hitler ile arasında herhangi bir çekişme olmamıştı. 1925 yılında kendisine verilen görevin geri alınmasının sebebinin Hitler’e hakaret etmesi olduğunu savunanlar vardı fakat herkesçe doğruluğu kabul edilen şey Heines’in listeye girmesinin en büyük sebebinin Röhm’e yakın oluşuydu. Hitler’in şoförü Erich Kempka’nin aktarımına göre, 29 Haziran gecesi Heines, yatakta 18 yaşındaki şoförü ile basılmıştı. SS askerleri Heines’e kıyafetlerini giymesi için uyarıda bulundu fakat Heines direndi. Ardından Hitler bizzat Heines’in odasına girerek kıyafetlerini giymesini emretti. Direnmeye devam etmesi üzerine Heines, SS askerleri tarafından başından vurularak öldürüldü.
Katliam Sonrası
Çoğu 29 Haziran gecesi olmak üzere, üç gece boyunca, adı tespit edilen seksen beş kişi, basına yansıyan haberlere göre toplamda beş yüz kişi öldürülmüş, binden fazla kişi tutuklanmıştı. Her ne kadar cinayetlerle ilgili bütün kanıtların yok edilmesi emri verilmiş olsa da bu kadar büyük çaptaki bir operasyonun gizli tutulması mümkün değildi. 3 Temmuz’da çıkarılan bir kanunla, 30 Haziran-2 Temmuz tarihleri arasında alınan önlemlerin “Devletin Meşru Müdafaası” niteliğinde olduğu kabul edildi. Bu şekilde, yapılanlar çıkarılan kanunla meşrulaştırılmış oluyordu. Hitler, olaylarla ilgili 13 Temmuz’da yaptığı bir açıklamada, ülkenin adalet sistemine güveninin olmadığını ve kendisinin Almanya’nın Yüksek Mahkemesi olduğunu söyledi. Konuşmasında dönemin meşhur Nazi şarkılarından birisinde geçen “Uzun Bıçaklar Gecesi” ifadesini kullanması, yaşanan olayların bu isimle anılmasına sebep oldu.
Kaynakça
Mary Fulbrook, Almanya’nın Kısa Tarihi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2018.
Hitler’s Circle of Evil, Netflix.
https://spartacus-educational.com/GERroehm.htm
https://spartacus-educational.com/GERstrasser.htm
https://spartacus-educational.com/Edmund_Heines.htm