Düşlerimde Konuk Ettiğim Bedri Rahmi Eyüboğlu

Bedri Rahmi Eyüboğlu ile bir röportaj yapma seçeneğim olmasını çok isterdim. Kesin bir araya gelip saatlerce aşklarımız üzerine sohbet ederdik. O birkaç saat içinde bile bana hayat okulundan dersler vermiş olurdu. Maalesef böyle bir fırsat hiçbir zaman elime geçmeyecek ama hayal kurmak her zaman benim vazgeçilmez meşguliyetim olmuştur. Herhalde bundandır ki Eyüboğlu ile bir sohbet canlandırmak benim için zor olmadı. Formalite gereği size ufak bir biyografi sunmak durumundayım. Ancak sanatçımızın hayatını az sonra gerçekleştireceğim gösterimde biraz daha görsel bir biçimde anlatacağımı düşünüyorum. Benim için esas olan bu sanatçıyı içinizde uyanan duygularla hatırlamanız. Gelgelelim internetin her köşesinde bulabileceğiniz bilgilere:

 

Bedri Rahmi Eyüboğlu 1913 yılında Görele’de doğmuş, Cumhuriyet Dönemi’nde gençliğini yaşamış bir sanatçıdır. O dönemin ona sunulan özel fırsatları değerlendirmiş ve kendini bir sanatçı olarak yetiştirmiştir. Trabzon Lisesi’nde öğretmeni Zeki Kocamemi’nin yönlendirmesiyle İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenim görür. Mezuniyetinin ardından Paris’te iki yıl boyunca André Lhote’un yanında resim çalışır. Fransa’da Rumen asıllı daha sonra eşi olacak olan Eren Eyüboğlu ile tanışır. 1940’lı yıllarda Türkiye’ye döner ve birçok sanatçı yetiştirmeye başlar. Kazandıklarını fazlasıyla geri verir Eyüboğlu. 1975 yılında vefatına kadar birçok sanat dalında eserler verir.

 

İzninizle şimdi sizleri tahmini ve gerçekleşseydi bir düşten çok daha değerli olacak bir sohbete davet ediyorum.

 

-Sen de eline geçirdiğin her malzemeyi sanata katıyorsun, Bedri. Tek bir vücut, nasıl olur da resim, heykel, seramik, mozaik, vitray ve şiiri kaldırır?

-Tek bir vücut ortada, doğru, ancak tek bir insandan bahsedemeyiz. Ben tanıştığım her insanın ruhunu sakladım. Her insanın anısını(geçmişimi), günümüze (şimdiki zamana) taşıyabildim.

-Dışarıya vurduğun her sanat türünün arkasında bir yaşanmışlık mı var?

-Yeteneklerin, peki? Nasıl tek bir alana odaklanmadın?

-Öğretmenlerim sayesinde. Çok şanslıydım. Ziya Güran, İbrahim Çallı, Léopold Lévy’nin atölyelerinde saatlerimi geçirdim. Ahmet Haşim ise öykülerle bana duygularımı yansıtmayı öğretti. Fransa’da Gauguin, El Greco, Cézanne, Matisse, Braque, Chagall’ın eserlerini, tekniklerini inceledikten sonra şu kanıya vardım: “Güzel, aynı zamanda yararlıdır.” Olgunlaştığım dönemde ise Beylerbeyinden çömlekçi Hasan Usta’nın topraklarıyla seramik dürtüm gelişti.

-Hayatın boyunca çalıştın. Durmadan. Aslında daha kendini yeni yeni tanırken bizleri de bu serüvene dahil ettin. Belki de hayatına giren bizler sana yol gösterecektik. Bu yüzden insanlara ulaşabileceğin tek yol olarak sanatı seçtin. Eline geçen her malzemeyle daha da coştun ve bu malzemeleri iletişim aracı olarak kullandın. Başardın. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu gördük biz her eserinde. Çünkü çok çalıştın. Detaylara bile…

-Hayatıma giren her insan benim için çok değerliydi. Sanat ise ortak dilimizdi. Bunu sürdürmenin tek bir yolu vardı. O da çalışmaktı. Ben doğuştan ressam olmadım, çalışarak ressam oldum.

-İzninle, samimi konulara geçmek istiyorum. Yaşanmışlıklar demiştik… Belki de anılarını en savunmasız ve çıplak olarak aktardığın alan şiirdi. Ufak bir oyun oynayalım mı?

-Oynayalım. Nedir seni heyecanlandıran bu oyun?

-Şimdi, sana bir zamanlar senin ele aldığın bazı dizeleri seslendireceğim ve senden bu dizelere dair birkaç söz söylemeni isteyeceğim. Bir çeşit çağrışım oyunu gibi. Hazırsan başlayalım.

-Hazırım.

 

-“Gel çıkalım sevgilim gel
Gel kurtaralım birler hanesinden
Çekelim gidelim bir uçtan uca
Açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar
Sevelim sevelim sevelim
Sevebileceğimiz kadar”

-En mert eylemdir, sevmek.

 

-“Karadutum çatal karam, çingenem

Daha nem olacaktın bir tanem

Gülen ayvam, ağlayan narımsın

Kadınım, kısrağım, karımsın”

-Bir ömür boyu ağlayabilirim. [1]

 

-“Bir kelime buldum çın çın öter;
Adı candır.
Bir erik kopardım can dalından;
İçi can dolu,
Adı can, yaprağı can, lezzeti candır.
Bir gölge düştü önüme dedi ki:
Bir yüküm var benden ağır
Bir yüküm var beni taşır
Adı candır.”

-Hayatım boyunca can adında bir ikilemle yaşadım: yük ve onur. Hayat sevdalılarındanım.

-Sohbetimizi sonlandırmadan ve seni uğurlamadan önce sana tüm hayat sevdalıları adına teşekkür etmek istiyorum. Kilimler dokudun yüreğimize. Sevgi yaşları aktı gözlerinden. Âşık olmaktan korkmadın ucunda özlem hatta ölüm olsa bile. Teşekkür ederiz, insancıllığı bilgelik saymış adam…

-“Erimek belirsizce her şeyde,
Karışmak sulara yıldızlara,
Sinmek kokusuna mor menekşenin,
Yanmak damar damar, nefes nefes,
Yaşamak tükene tükene.”

 

 

 

[1] Karadut adlı şiir, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun biricik aşkı Mary Gerekmezyan’a adadığı satırlardır. Mary Gerekmezyan, 1946 yılında menenjit tüberküloz hastalığından vefat etmiştir.

 

Leave a Reply