Afrika kıtası yüzyıllardır iç savaşlarla, soykırımlarla, yolsuzluklarla ve açlıkla mücadele etmektedir. Kıtanın istikrarını sağlayamamasının temel sebebi daha güçlü ülkelerin Afrika üzerindeki çıkarlarını koruma isteğinden kaynaklanmaktadır. Koloni dönemi boyunca Afrika pek çok Avrupa ülkesinin ekonomisini beslemiş ve beslemeye de devam etmektedir. Bu ülkeler çıkarlarını korumak için Afrika ülkelerinin kendi güçlü ekonomilerinin oluşmasını engellemekte, iç işlerini manipüle etmektedir. Sonuç olarak kaynaklarına el konulan kıtadan geriye yardıma muhtaç nüfus kalmaktadır. Kıtanın %35’ini sömürge olarak kullanan Fransa, İngiltere’den sonra başı çeken sömürge devletidir. [1] Tarihi ve günümüzdeki eylemlerine rağmen Fransa, kendisini her zaman insan haklarının ve eşitliğin savunucusu olarak tanıtarak diğer ülkelerin insanlarına ve olaylarına karşı sempati besleyen güvenilir bir dost resmi çizmeyi başarmıştır.[2] Bu sebeple bu yazıda Fransa’nın 15.yüzyıldan günümüze kadar devam eden Afrika politikasından bahsetmek istiyorum.
Fransa’nın Batı Afrika ile tanışması 15. yüzyıla dayanır. Ticaretle başlayan ilişkiler, 19. yüzyılda başlayan kolonileşme hareketleriyle sömürgeleştirmeye dönüşmüştür. Fransızlar koloni olarak Sahra Çölü’nün altında kalan bölgeleri kullanmıştır. Fakat koloniler Fransız halkı tarafından yerleşme amacından çok, diğer Afrika kolonileri gibi ham madde ve insan ticaretinin kaynağı haline gelmiştir. Fransızlar üstünlüklerini kabul ettirmek için askeri güç kullanmaktan çekinmemişler, hedeflerine ulaşmak ve ekonomik katkıyı artırmak adına hiçbir kötülükten kaçınmamışlardır. Yerliler gemilere toplanarak kölelik yapmak üzere Avrupa’ya yollanmıştır. Fransızlar yerel halkın politikaya karışmasını engellemenin yanında halkın eğitimini de minimum düzeyde tutmuşlardır. Kolonilere bağımsızlıklarını vermeden önce asimilasyon politikasını başlatarak halka Fransızca öğretmeye başlamışlardır. Bu sebeple Fransızca bağımsızlık döneminde yaygınlaşmıştır.[3]
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile Fransız kolonisindeki yerlilerin memnuniyetsizliği daha da artmıştır. Topraklarının sömürülmesi yetmezmiş gibi kendilerinin olmayan bir savaşta savaşmaya zorlanmışlardır. 1960 yılında koloniler bağımsızlıklarını elde etmişlerdir. Fakat ”bağımsızlık” Fransızların ekonomik çıkarlarını yok etmek için yeterli olmamıştır. Çünkü bağımsızlık gerçek anlamda bir bağımsızlık değil bir tür işbirliği anlaşmasıdır. Fransa vesayeti altında, sınırlı yönetime sahip ”cumhuriyet” kurulmuştur. Bu sözde cumhuriyetler Fransız para birimini kullanmakta, Fransız dilini konuşmaktadırlar. 1960 yılında Gine kendi para birimini kullanmak istediğinde Fransa bu durumu sabote ederek sahte banknotlar piyasaya sürmüş, ülkenin ekonomisini zarara uğratmıştır. [3]
Afrikalı liderler darbe girişimine karşı askeri koruma ve ağır komisyonların ödenmesi karşılığında Fransız şirketlerine elmas, uranyum, gaz ve petrol gibi stratejik kaynaklara erişim garantisi vermişlerdir. Sonuç olarak kıtada 1.100 şirket, yaklaşık 2.100 bağlı kuruluş ile Fransa, İngiltere ve ABD den sonra üçüncü en büyük yatırım hacmine sahiptir. [4] Bu durum Fransa’nın çıkarlarının sağlam bir göstergesidir. Fransa ayrıca tüm doğal kaynaklar üzerinde ilk söz hakkına ve hükümet ayrıcalıklarına erişim hakkına sahiptir. Ayrıca askeri varlığı da ekonomik varlığından geri kalır görünmemektedir. Bulunan Fransız askeri birlikleri, ilgili ülkenin rejimlerini destekleme ve istikrara kavuşturmanın yanı sıra danışman olma özelliklerine sahiptir.[4] Kısacası temel görevleri Fransa’nın menfaatini destekleyen bir yöneticinin varlığını korumak ve kendi varlıklarına karşı çıkanları yok etmektir.
Fildişi Sahili Özgürlük ve Demokrasi Partisi (LIDER) danışmanı Nathalie Yamb, Afrikalıların artık istemediği bir ilişkiyi Fransa yönetiminin zorla devam ettirmeye çalıştığını söylemektedir. Fransız-Afrika para birimi CFA frangının kaldırılması gerektiğini, CFA’den kurtulmadığı sürece Afrika’nın bağımsızlığını alamayacağını dile getirmektedir. Bunun içinde Afrikalı seçkinlerin ve halkın CFA’in kaldırılmasını desteklemeleri gerektiğini belirtmektedir.[4]
Fakat bu duruma rağmen Fransız politikasına karşı çıkanların sayısı çok az. Pek çok kişi durumdan rahatsız olsa bile vergilerini Fransa’ya vermeye devam ediyor. Halk Fransızların ülkelerini iç savaştan koruduğunu düşünüyor. Ruanda’da yaşanan soykırımı yaşamak istemiyorlar.
Ruanda soykırımı, 1994 yılında etnik azınlıktan genelini Tutsilerin oluşturduğu 800.000 kişinin öldürülmesi olayıdır. Bu karışıklıklar sırasında ülke yönetimi ele geçirmeye çalışan ordu ölüm sayısının tırmanmasına neden olmuştur. 2 milyon insan ülkeyi terk ederek mülteci olmuştur. Fransa başkanı Emmanuel Macron Ruanda soykırımı gerçekleşirken aldırışsız davrandıkları için suçlu olduklarını söylese de kanıtlar soykırımı uygulayan tarafa yardım ettiklerini göstermektedir. Fransız arşivlerinin açılması gerekirken hala gizli tutulması söylemleriyle tezatlık oluşturmaktadır. Arşivleri direkt açmak yerine arşivlerin değerlendirilmesi için bir komisyon kurmayı tercih etmişlerdir. Bu komisyonun içinde soykırımı uygulayan liderin yakın arkadaşının bulunması raporun objektifliği konusunu ortadan kaldırmaktadır. Fransız yetkililer, mültecilerin geçişine yardım ettiklerini söylese de, o bölgedeki katillerin bölgede saklanmasına ve başka ülkelere kaçmasına yardım ettikleri bilinmektedir. [5]
Bu sebeple 2016 yılında,22 Fransız subayı soykırımdaki doğrudan rollerinden dolayı Ruanda tarafından suçlanmıştır. Ruanda yönetimi tarafından görevlendirilen, ABD’li hukuk firması Cunningham Levy Muse tarafından hazırlanan rapora göre, Fransa’nın soykırım öncesinde Ruanda’ya silah akışını kolaylaştırdığı açığa çıkmıştır. Rapora göre, Turkuaz Operasyonu kapsamında 1994 yılında BM barışı koruma operasyonunun bir parçası olarak Ruanda’da bulunan Fransız birlikleri, suçluların komşu ülkeye, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne kaçmasına yardımcı olmak için güvenli bir bölge oluşturmuştur. [6]
Afrika diğer dünya kıtaları gibi, gerek coğrafyası gerekse sahip olduğu insanlarla kendi kendine yetebilecek bir kıtadır. Diğer ülkelerin Afrika’nın iç işlerine karışması, aciz ve temel gereksinimlerini dahi karşılayamayan bir toplum oluşturmuştur. Kıtaya uçaklar dolusu gıda, ilaç gibi yardımlar yapılsa dahi, kıta kendi halinde bırakılmadığı sürece sonuç alınamaz. Çünkü verilenden çok daha fazlası alınmaktadır insanların elinden. Bu insanlara yardım etmek onlara acımak, para göndermek değil, gerçeği bilmek, yapılanlara sessiz kalmamaktır.
Kaynaklar
[1] Manning, P. (1999). Francophone Sub-Saharan Africa 1880–1995 (2nd ed.). Cambridge University Press, pp.1.
[2] Martin, G. (1985). The Historical, Economic, and Political Bases of France’s African Policy. The Journal of Modern African Studies, 23(2), 189-208. Retrieved April 29, 2021, from http://www.jstor.org/stable/160570
[3] French in West Africa. (n.d.). Africa. https://www.africa.upenn.edu/K-12/French_16178.html
[4] Deutsche Welle (www.dw.com). (n.d.). Françafrique lives on. DW.COM. https://www.dw.com/en/africa-and-france-an-unfulfilled-dream-of-independence/a-54418511
[5] BBC News. (2021, March 26). France was “blind” to Rwanda genocide, French report says. https://www.bbc.com/news/world-europe-56536659
[6] Archives expose French role in Rwandan genocide. (n.d.). AA. https://www.aa.com.tr/en/africa/archives-expose-french-role-in-rwandan-genocide/2127117