“Tsukuru Tazaki, üniversite ikinci sınıftayken,Temmuz ayından ertesi senenin Ocak ayına kadar neredeyse sadece ölmeyi düşünerek yaşadı.”
Bu cümle ile karşılıyor okuyucuyu Haruki Murakami, ‘Renksiz Tsukuru Tazaki’nin Hac Yılları’ isimli romanında. Başlık ve giriş cümlesinin ardından, romanın baş kahramanının kendini yeniden keşfediş hikayesine tanık olacağınızı düşünüyorsunuz. Hayatın içinde olup biten her şeyi bir kenara bırakarak, salt ölümü düşlemeye neden olan şey neydi? Bu sorunun cevabı için arka arkaya çeviriyorsunuz sayfaları. Kitabın dili de o kadar akıcı ki, roman sizi bir anda içine çekiyor. Kitabı okumaya başladığım ilk anda, kendi hayal dünyamda bir anime izlemeye başladım sanki! Bir adamın yalnızlığını anlatan bir romanın, bu kadar renkli olmasını beklemezdim.
Lise yıllarında bir şans ile elde ettiğini düşündüğü arkadaş ortamının renksiz karakteri Tsukuru Tazaki… Bu renksizlik aslında grup üyeleri arasında soyadında renk taşımayan tek kişi olmanın esprisi. Ancak ruhunun ve kişiliğinin de sönüklüğüne inanıyor Tsukuru. Diğer üyeler Ak, Kara, Mavi ve Kırmızı‘nın bir anda hayatından çıkmasıyla açılan yaranın üzerinden ilerliyor kitap. Tsukuru’nun 20 yaşından 36 yaşına kadar, hayatında önemli sayılabilecek ne varsa anlatıyor yazar. Hayatına girenleri ve çıkanları, mesleğini, günlük rutinini ve rüyalarını… İşte kitabın bütün gizemi; hayatından çıkan kişilere ve rüyalara saklanmış.
Kitapta her şeyden biraz buluyorsunuz aslında; fantastik bir öykünün içerisinde derin felsefik düşüncelere yer verip, ardından sizi çok inandırıcı bir rüyanın kollarına bırakıveriyor yazar. Sayfaları çevirdikçe sorularınız birikiyor içinizde, yanıtları bulma merakınız gittikçe büyüyor derken; roman bitiyor! Son satırları okurken yaşadığım hayal kırıklığı hep bu yüzden; bütün kitap sorulmuş sorulardan ibaret. Ancak; bitiminin üstünden biraz süre geçince farkettim ki, aslında kitabı oldukça beğendim. Kitap sadece bir kişiye odaklanıyor ve siz onun hayatına tanıklık ediyorsunuz. Gerçek hayatta bütün soruların cevabını bulamaz ve bazen o sorularla yaşamaya alışmak zorunda kalırsınız. İşte bu roman da, hayat kadar gerçek!