18. yüzyıl başladığında Osmanlı İmparatorluğu, hiç olmadığı kadar büyük bir Rus tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Karlofça Antlaşması ile kaybedilen topraklar yetmezmiş gibi bir de Rusya’nın büyük hedeflerine uygun olarak yeni topraklar kaybetmek hiç de kabullenilecek bir durum değildi. 1709’da aldığı yenilgiyle İsveç kralı Şarl ve Kazak önderi Mazepa Osmanlı’ya kaçtı ve Osmanlı bu iki büyük devlet adamını yanına kabul ederek Rusya’nın eline savaş çıkarma adına büyük bir koz verdi. Belki Osmanlı da bu savaşı bekliyordu çünkü Karlofça’nın rövanşını almak ve dağılma sürecine doğru ilerleyen imparatorluğa yeniden nefes aldırmak için büyük bir zafer gerekliydi, bunu padişahtan piyade erine kadar herkes biliyordu. Bu savaşa hazırlanmaya başlayan Osmanlı ordusunda en büyük değişim Halep valisi, büyük komutan Baltacı Mehmed Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesiyle yaşandı. Peki Halep valisi ve yeni sadrazam Baltacı Mehmed Paşa kimdi?


Baltacı Mehmed Paşa, daha önce de iki senelik sadrazamlık görevinde bulunmuş; Sakız, Erzurum ve Halep valiliği yapmış bir devlet adamıydı. Köprülüzade Fazıl Paşa’nın azlinden sonra savaşı destekleyenler tarafından tekrar sadrazamlığa getirilerek Rusya karşısında orduyu toplamak ve savaşı komuta etmekle görevlendirildi.

Münih Fehim'in Katerina ile Baltacı görüşmesini tasvir ettiği eseri.

Münif Fehim’in Katerina ile Baltacı görüşmesini tasvir ettiği eseri.

Osmanlı’nın bu emellerinin karşısında Rus tarihinin büyük imparatorlarından Deli Petro bulunuyordu. Deli Petro, Rusya gibi döneminin Avrupa siyasetinde hiçbir ağırlığı olmayan sıradan bir devleti reformlarıyla modernleştirmiş ve büyük bir güç haline getirmiş önemli bir devlet adamıydı. Ekonomik açıdan sıkışık durumda olan Rusya’nın dış ticaret hacmini yedi katına, üretim hacmini on katına çıkardı; birçok eserin Rusçaya çevrilmesinin yanında Slav alfabesini modernleştirerek Batı’ya uyum sağladı. Bunların yanında yaptığı en önemli hamle, Rusya’nın en görkemli şehirlerinden olan Petersburg’u kurdurmasıydı.

Rus Çarı I. Petro

Rus Çarı I. Petro

Bizim tarihimizde “Deli Petro” olarak anılan bu büyük imparatora, sıfatına yakışır şekilde tüm dünya tarihinde “Büyük Petro” isimlendirmesi yapılıyor. Bu lakabın anlamı iki taraflıdır: Rus tarihinin büyük imparatorlarından biridir I. Pyotr ve 2 metreyi aşkın boyuyla fiziki olarak da dev bir yapıdadır. Fiziksel özelliklerine atfen aynı zamanda “Akbıyık Petro” diye de anıldı ama bizim dışımızda kimse ona deli sıfatını biçmedi. Keşke bizde de böyle deliler olsaydı… Osmanlı’nın başında ise III. Ahmed vardı, sessiz ve sakin bir padişah olarak tanındı. Böyle tanınmasının nedeni ise devlet işlerini sadrazamın eline bırakan ve bir onay merciinden ileriye gitmeyen tavırlarıydı. Ülkenin son zamanlarda çıkardığı en büyük ordulardan biriyle gidilen bir savaşta alınan kararlar ve ardından imzalanan barış antlaşmasından haberi dahi olmamış, öğrendiğinde büyük bir fırsatın kaçtığını düşünerek yetkili devlet adamlarını cezalandırmıştı. II. Mustafa’nın ardından bir padişah daha Avrupa’ya var gücü ile gitmiş ama istediklerini alamamıştı, çünkü son iki padişahta da bir imparatorda olması gereken manevra kabiliyeti yoktu. Ayrıca maalesef III. Ahmed, II. Mustafa kadar dahi istekli ve azimli değildi. Lale Devri boyunca tahtın sahibi olan III. Ahmed, Osmanlı’nın uyuklama devrini başlatmış, imparatorluğu hasta yatağına çeken isimlerden olmuştu. Padişahın bu aheste karar alışı ve devlet yönetiminde onay vermekten ileriye gidemez tavrı, birkaç asinin başlattığı ve padişahın devrilmesine yol açacak Patrona Halil İsyanı’na sebep olmuş ve padişah bu isyanla tahttan inmişti.

Prut Savaşı'nın yaşandığı bölge haritası

Prut Savaşı’nın yaşandığı bölgenin haritası

Deli Petro’nun savaş kararını almasında Eflak ve Boğdan beylerinin Rusya’yı destekleyeceklerine dair söz vermeleri, İsveç’i mağlup eden Rus ordusunun güçlü ve moralli olması ve Osmanlı tebaasındaki Hristiyan halkının isyan etmesi önemli bir rol oynamıştı. İsveç kralının Osmanlı topraklarına sığınmasını bahane ederek Osmanlı’ya savaş açmıştı. Rusya’nın emeli, Tuna’yı tutarak Avrupa’nın içlerine gelecek Osmanlı yardımını engelleyerek bu bölgedeki Eflak ve Boğdan beylerinin yardımıyla Hıristiyan halkı isyana teşvik etmek ve bu bölgeyi ele geçirmekti. Bu amaçla Tuna’ya doğru hareket etmeye başlayan Petro’nun ordusu, büyük bir bölümünün henüz sürmekte olan İsveç savaşında savaşmakta oluşundan dolayı pek de büyük bir kuvvet sayılmazdı. Bunu Petro da biliyordu ama hedefi Eflak, Boğdan ve Romanya prensliklerinden alacağı askeri destekle beraber daha büyük bir ordu kurmaktı.

Petro’nun beklemediği bir başka olay da karşı cephede gerçekleşti: Osmanlı, Karlofça’dan sonra o kadar kin beslemişti ki beklenmedik bir dönemde 140 bin kişilik büyük bir ordu hazırlamıştı. Petro’nun ordusu yolda Kazak ve Tatar saldırılarıyla yavaşlayınca Osmanlı ordusu hedefe Ruslardan daha önce vardı, artık Tuna’ya erişmek bir hayaldi. Rus ordusu, büyük Osmanlı ordusunun manevraları ile 270 derece kuşatıldı, yalnızca bir bölge vardı kuşatma altında olmayan ve orası da Rus ordusunun geldiği güzergâhtı. Çok geçmeden Kırım birliklerinin o güzergâhı da kapattığı haberi gelince Rus ordusu büyük bir kuşatmanın ortasında kaldı. Petro, bulunduğu bölgede siperler kazdırarak savunma hattı oluşturduysa da bir cephe, malzeme eksikliğinden dolayı açık kalmıştı.

Prut Savaşı üzerine çizilmiş bir tablo.

Prut Savaşı üzerine çizilmiş bir tablo.

Bu kadar üstün durumda olan asker, komutanlarını dinlemeden doğrudan saldırıya geçti ve Rus siperlerine kadar ulaşılarak buraya bayrak dikildi. Ancak siperlerin arkasındaki asıl ordu, topların yanında bekliyordu. Yalınkılıç hücum edemeyen yeniçeriler verdikleri kayıplarla beraber eski bölgelerine çekildi ve siperler kazıldı. Belirli bir süre hazırlıklar tamamlandıktan sonra askerin düştüğü gaflete bu sefer de komutanlar düştü ve İsveçli generallerin Rus ordusundaki yiyecek kıtlığını belirtmelerine rağmen düşmanın teslim olması beklenmeden saldırıldı. Yapılan cephe savaşında hiçbir galibiyet alınamadı ve hatta 7 bin gibi büyük bir sayıda şehit verildi. Açlıktan ölmeden önce son kez taarruza geçen Ruslar, yoğun tüfek atışına dayanamayarak ağaç kabukları yemeye başladıkları siperlerine çekildiler. Osmanlı cephesinde ise sadrazam savaş taktiklerini belirliyor ve Kırım hanı ile Yeniçeri ağasına emirlerini yazıyordu. Bu dönemde Rusya’da son kez konsey toplandı ve Çar Petro’nun kurtulması adına her türlü şart kabul edilerek barış önerilmesine karar verildi. Dönemin şartları incelendiğinde bu oldukça komik bir teklifti. Yıllardır büyük rekabet içinde olduğu Rusya’nın ordularını tamamen yok etmek, Çar Petro’yu öldürerek ülkeyi başsız bırakmak ve Kırım hanı ile bölgedeki Tatar-Kazak güçlerinin desteğini alarak bütün Rusya’yı işgal etmek mümkünken barışı kabul eder miydi Osmanlı? Evet, etti… Peki neden? Nedeni de diğer yazıya artık…


[box_light]Kaynakça[/box_light]

Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul, 2001.

Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar, İstanbul, 2009

http://18yyosmanli.tumblr.com/page/2

http://www.tallarmeniantale.com/catherine-the-great.htm

Osman Köse, 1722-1776 Tarihli Ecnebi Defterine Göre Osmanlı-Rus Münasebetleri, Samsun, 1994.

Stanford J. Shaw, History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, Vol. 1, Cambridge University Press, 1976, 231.

Leave a Reply