2. Dünya Savaşı’nın öncesinde ve başında Avrupa’da güç için yarışan birden fazla ülke olmasına rağmen Asya’da sadece; kendine yetmeyen topraklarını ve kaynaklarını artırmaya çalışan, güçlü ve gözü doymayan bir Japon İmparatorluğu dünyanın dikkatini çekiyordu. Halkına ve ordusuna bolca güvenen Japonlar, Asya’da durmak bilmeyerek her geçen gün daha fazla yer işgal ederek Kore, Mançurya ve Çin’i 1937 yılı itibariyle topraklarına katınca 2.Dünya Savaşı, Pasifik’te Avrupa’dan önce başlamış oldu.
Savaşın başlamasının ardından Japon İmparatorluğu, Amerika’nın petrol ambargosu kararına bir cevap olarak, 7 Aralık 1941 tarihinde, Amerika’yı hazırlıksız yakadı ve Amerikan üssü Pearl Harbor’a saldırdı. Pearl Harbor’un sonucunda Amerika, Japon İmparatorluğuna karşı savaş ilan edince, Japonlar güçsüz bir Uzak Doğu’ya ek olarak güçlü bir Amerika’yı da karşılarında bulacaktı. Yanlış atılmış bir adım olduğu düşünülebilecek Pearl Harbor Baskını ile hem güçlü bir imparatorluğun hem de birçok masumun sona olan yolculuğu başlıyordu.
Japon İmparatorluğu’nu, karşısında güçlü bir Amerika görmek dahi durdurmadı:1942 yılı içerisinde Filipinler, Vietnam ve Singapur da Japonlar tarafından işgal edildi. Ancak bu işgalleri takip eden haziran ayında Japon ilerlemesi, Midway’de İngiliz ve Amerikan deniz kuvvetleri tarafıdan durduruldu ve Midway Savaşı, 2. Dünya Savaşı’nın Pasifik Cephesi’nde bir dönüm noktası oldu. Midway’in ardından İngiltere ve Amerika, Japon işgali altındaki adalardan sekerek Japonları durdurmaya yönelik planlarını uygulamaya koydu. Bu plan, Japon işgali altındaki adaları teker teker Japonlardan almayı ve ana Japon adalarına ulaşarak Japon İmparatorluğu’nu durdurmayı hedefliyordu. Adaların teker teker Japon güçlerinden alınması üzerine 20 Ekim 1944 tarihinde Amerika, Filipinler’e çıkarma yaptı. 1945 yılında ise Müttefik Birlikler, Japon adalarından önceki son adım olan Okinawa’yı ele geçirecekti.
1942 yılında Midway Cephesi’nde alınan yenilgiden sonra da Japon İmparatorluğu kaybetmeye devam etti. Japon kontrolü altına girmiş adalar teker teker Müttefiklerin eline geçiyor, Müttefik kuvvetler her geçen gün ana Japonadalarına daha çok yaklaşıyordu. Bu esnada, ileride ‘Kutsal Rüzgarın Babası’ olarak, anılacak Japon ordusunun önde çıkan isimlerinden Koramiral Takijiro Onishi ise; deniz kuvvetlerinden önce hava saldırılarına önem verilmesi gerektiğini ve ancak bu yöntemle düşmanın yenilebileceğini savunuyordu. Onishi, ordunun taktik değişimesi gerektiğine o kadar inanmıştı ki amacına ulaşmak için imparatorla görüşmeyi dahi denedi. Ancak kendisini, “Genç askerlerin canlarını, düşman uçak gemilerine saldırarak feda etmelerinden başka hiçbir yöntem düşman donanmasını ortadan kaldırarak bizleri zafere ulaştıramaz.” diyerek savunan Onishi’nin görüşme isteği, İmparator Hirohito tarafından reddedildi.
Sayısız saldırının sonucunda, Japonların elinde oldukça az sayıda uçak, yetersiz yakıt ve canını vermeye hazır ancak eğitimsiz birçok asker kalınca, daha önce askeri yetkililer tarafından pekçok kere tartışılmış ancak her seferinde geri çevrilmiş olan intihar uçuşu fikri, Onishi’nin de desteğiyle, Leyte Körfez Savaşı’nda hayata geçirildi. Zira Japon İmparatorluğu, Filipinler’de bulunan Leyte Körfezi’ne ulaşmayı planlıyor ancak Amerika’nın güçlü bir donanmayla Leyte’ye yaklaştığı da biliniyordu. Ayrıca, Japonlar güçlü gemileriyle denizde kendilerine güvenmesine rağmen uçak sayısı yetersizdi ve havadan da koruma gerekliydi. Sonuç olarak, Onishi, kalan uçakların en etkili şekilde kullanılması için her uçağa 250 kilogram bomba eklenerek düşman gemilerine intihar saldırıları yapılması gerektiği konusunda yetkilileri ikna etmeyi başardı. Ve 20 Ekim 1944 günü, ordu tarafından ‘Banda’ (10.000 yaprak) olarak anılacak, 1. Özel Saldırı Ünitesi kurularak ve 26 gönüllü savaş pilotu tarafından ilk kamikaze uçuşları gerçekleştirildi. Kamikaze’nin babası Onishi, ölüme gidn pilotlara, yaptığı konuşmasında, ülkenin artık ne yüksek derece devlet görevlileri ne de komutanlar tarafından kurtarılabileceğini, bunun ancak bu 26 gönüllü pilot gibi dünyevi zevklerden vazgeçebilen ‘tanrılar’ tarafından başarılabileceğini söylüyordu.
Tüm bu gelişmeler, 1944 yılının ekim ayında, genç erkek Japonların kutsal olduğuna inandıkları ülke ve imparatorları için Müttefik kuvvetlerin gemilerine çarparak kendi canlarını feda ettikleri intihar uçuşları, dünya tarafından bilinen adıyla Kamikaze ya da Japonlar için Tokkotai’nin (Özel Saldırı Birlikleri) ortaya çıkmasına sebep oldu.
Japonları Kamikaze’ye iten tarihi gelişmeleri anlamak kolay olmasına rağmen; binlerce genç Japonun, sonunda ölümün kesin olduğu böyle bir göreve nasıl gönüllü olarak gidebildiği özellikle Batı dünyası tarafından anlaşılamadı. Fakat birçok Japonu ölüme götüren Kamikaze zihniyetinin temelinin, ataları ve özellikle Japon imparatoru kutsal sayan Şinto dinine dayandığı söylenebilir. Zira Şinto inanışına göre ilk Japon imparatoru Cimmu, Japon Güneş Tanrıçası Amaterasu’nun soyundan geliyor, bu da imparator için can vermenin kutsal olduğu inancı oluşturuyordu.
Ayrıca, Şinto dini, sadece kamikaze ile değil modernleşme sürecinden önce Japonya’da Bushido inanışlarına dayanan Samuray ruhunda da kendini göstermişti. Belli ki Kamikaze pilotları ile canlanan Samuray ruhu, çaresiz bir halkın son dayanağıydı. Artık savaşın Japon İmparatorluğu için kaybedişe evrildiğini gören, umutsuz Japonlar arasında da Samuray hikayeleri yaygınlaşmış, halk kendine cesaret verecek bu hikayelere iyice bağlanmıştı.
En büyük sebep imparatora bağlılık olsa dahi, savaşın ardından kamikaze pilotlarının mektupları ve günlükleri incelendiğinde, aile onurunu korumak için ya da toplum baskısı gibi başka sebeplerden dolayı da genç pilotların ölmeyi tercih ettiği anlaşıldı. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, bütün kamikaze uçuşlarının ‘kutsal’ bir sebebe dayandığını söylemek zor. Nitekim bir kamikaze pilotu olarak ölen Yukio Seki, ölmeden önce 500 kilogram bir bombayı düşmanın üzerine bırakıp sağ salim dönebileceğini söylerek görevini sorgulamış; ama eğer Japonya Amerikanlar tarafından ele geçirilirse eşinin başına geleceklerden korktuğu için ölmeyi seçtiğini belirtmişti.
Diğer bir kamikaze pilotu Isao Matsuo ise, uçuşundan önce yazdığı mektupta ailesine, ölmek için muhteşem bir bir fırsatını olduğunu söylüyor ve kendini düşen bir kiraz çiçeğine benzetiyordu. Kamikaze pilotlarını gün ışığında sessizce düşen, dünya üzerinde sessizce gezinen kiraz çiçeklerine benzeten sadece Matsuo değildi. Genel olarak samuraylar ve kamikaze pilotları, kiraz çiçekleri gibi hayattan sessizce vazgeçtikleri için bu benzetme yapılmıştı. Kamikaze görevleri için özel olarak tasarlanmış uçaklar dahi ‘Ohka’ (Kiraz çiçeği) olarak adlandırıldı. Amerikalılar ise bu uçaklara Ohka yerine, Japonca aptal anlamına gelen ‘Baka’ demeyi tercih ettiler. Kendisini bir kiraz çiçeğine benzeten Isao Matsuo, ailesine yazdığı mektubu ölümünün bir kristal kırılması gibi temiz çabuk olmasını umarak ve ruhunun, ailesini kutsal Yasukuni Mabedi’nde bekleyeceğini söyleyerek sonlandıyordu.
Kamikaze uçuşlarının Müttefik kuvvetler üzerindeki etkisi ise donanmaya verilen fiziksel bir zarar ve askerler için psikolojik bir travma şeklinde özetlenebilir. Nitekim Amerikan Bunker Hill uçak gemisinde görevli Amerikan bir pilot yıllar sonra Kamikaze uçuşlarını, “Nasıl bir zihniyetle hareket ettiklerini anlayamıyorduk. Bizim için gerçekten moral bozucuydu.” diyerek anıyor.
Neredeyse bir yıl süren Kamikaze uçuşları ile 5000’den fazla Kamikaze pilotu, yaklaşık 3000 Amerikan ve İngiliz hayatını kaybetti ve 34 Amerikan savaş gemisi batırılarak birçok Müttefik gemisi zarara uğratıldı. Kamikaze uçuşlarında hayatını kaybedenlere ve geride kalan ailelerine ise ‘Homore bo ie’ (Onurlu, saygı değer) ünvanı verilerek, Japonlar tarafından bazı ayrıcalıklar tanındı.
1945 yılına gelindiğinde ise, gücünü kutsal sayılan imparatora ve imparatorluğa bağlılıktan alan Japon İmparatorluğu’nu kurtarmaya, ülkesi için canını feda etmeye hazır milyonların dahi gücü yetmedi. Askeri yetkililer tarafından eğer atom bombası kullanılmazsa daha milyonlarca Amerikan askerinin öleceğini duyan Amerika Başkanı Harry Truman’ın da onayıyla, 6 Ağustos 1945 tarihinde ilk atom bombası Hiroşima’ya atıldı. Tek bir atom bombası Japonları teslim olmaya ikna etmeyince, 9 ağustosta gökyüzü yine benzersiz bir ışıkla aydınlanacak, yeniden çok sayıda sivil hayatını kaybedecekti. İkinci atom bombasının ardından, 14 Ağustos 1945 günü, Japon İmparatorluğu kayıtsız şartsız teslim olduğunu duyurdu ve 2. Dünya Savaşı tüm dünyada sona erdi. 2. Dünya Savaşı’nın ardından da imparator olmaya devam eden Hirohito ise, bütün tanrısal statülerinden vazgeçtiğini söyleyerek bin yılı aşkın bir süredir süregelen ‘kutsal imparator’ anlayışına son verdi.
Kaynakça:
Knipp, Steven. “Japan’s Kamikaze Museum Holds Lessons on the Value of Peace.” Time. Time, 3 Sept. 2015. Web. 23 July 2017.
“II. Dünya Savaşı: Zaman Çizelgesi.” United States Holocaust Memorial Museum. United States Holocaust Memorial Museum, n.d. Web. 23 July 2017.
Day of the Kamikaze. Dir. Peter Nicholson. Perf. Qarie Marshall, Hiroshi Shinjo, Morimasa Yunokawa. Day of the Kamikaze. Smithsonian Channel, n.d. Web. 23 July 2017.
Lamont-Brown, Raymond. Kamikaze Japan’s Suicide Samurai. London: Arms and Armour, 1997. Print.
history.com
Görsel Kaynakça:
theatlantic.com
pinterest.com
http://vova-modelist.livejournal.com/47563.html
http://www.ancient.eu/uploads/images/981.gif?v=1485682873