İnsan, insan derler idi, insan nedir şimdi bildim” diyor Muhyiddin Abdal.

Bu cümle hayatımın koordinatlarında, benimle doğru bir zamanda kesişiyor. “İnsan nedir ve varoluşu ile neyi amaçlamalıdır?” sorusu zihnimde yerini alırken kendimi bu soruların cevaplarını aradığım naçizane bir yola adım atarken buluyorum. Bu yolun uzunluğuna dair bir fikrim yok, yolun sonunda kendimi nerede bulacağımı da bilmiyorum, yol boyunca karşılaşacağım zorlukları da güzellikleri de öngöremiyorum. Ancak bu yolda gitmek istediğimi bana her daim hatırlatan bir kudretin varlığını sezmek beni güçlü ve cesaretli kılıyor. Sevgili babacığımı anımsıyorum, “Kızım koca bir okyanusa birden dalmak istiyorsun, dikkat et” :).

Bu süreçte Mevlana ve Şems’in bakış açıları ile tanışmak istiyorum. Bunda sevgili anneciğimin payı büyük oluyor. Şems, “Tüm kâinat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir.” derken Mevlana; Üzülme şiirinde “Kâinatın en uzak köşesi, senin içinde ufak bir nokta…” diye belirtiyor. Zihnimdeki “İnsan nedir?” sorusu daha da belirginleşiyor. Algılamakta oldukça güçlük çektiğimiz sonsuzluk olgusunu sahiden içimizde mi barındırıyoruz? Zamanla, sezgimde, her bir canlının evrenin işleyiş prensibini yansıtan birer mucize oldukları düşüncesi beliriyor. Naçizane, insanı daha da harikulade kılan bu esrarın kendini maneviyat ve bilinç olgusu olarak temsil ettiğine inanıyorum.

Henüz iptidai olarak adlandırabileceğimiz bu düşüncelerimle ben, Edirne’de Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan kitabı ile tanışıyorum. Ah! Ne de güzel ele alıyor insanın akıl almaz boyutlarını. “… Ve bir avuç toprağının bile doğru dürüst esrarına varamadığımız bu karmakarışık dünya” diyor Sabahattin Ali. Böylesine durağan ve neredeyse her gün görmeye alıştığımız ve oldukça olağanlaştırıp göz ardı ettiğimiz bu maddenin gizemini bile tam anlamıyla keşfedemiyorken; kudretli normları arasına sıkışmış, tanımlarının bile yadsınamayacak derecede görece olduğu iyi ve kötü kavramları arasında sürekli bir sallantıda olan insanın sırrını keşfetmenin ne kadar zorlayıcı olduğunu bir kez daha anımsıyorum. Tam da bu noktada zihnimde, insanın yalnızca biyolojik işleyişiyle değil; ruhsal süreçleriyle, anlamsal ağlarının karmaşasıyla da evrenin gizemini içinde barındırdığı düşüncesi beliriyor.

Sabahattin Ali; insanın bu girift varoluş çabasında, içimizdeki şeytan olarak adlandırdığı bir mevhum ile çıkmazlarından kurtulmaya meylettiğine vurgu yapıyor. Sahip olduğumuz böylesine karmaşık ve kudretli bir mevcudiyete karşın çelişkilerimiz arasına hapsolmuş hissettiğimizde ne kadar da hassas ve çaresiz olduğumuz gerçeğinin hatlarını çiziyor.

“Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı?.. İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…”

Güzel kitabımı bitirirken, yol arkadaşıma veda edercesine bir hüzün kaplıyor içimi. İnsan mevhumunu algılama temayülümde, zihnimdeki bağlantıları renklendiriyor. Düşünebilme kabiliyetinin kudreti bana daha da anlamlı gelmeye başlıyor. Onu; evrendeki varoluşumuzun gizemini bir nebze olsun kavramımız, içimizdeki şeytanı bilinçli bir bakış açısı ile değerlendirmemiz hususlarında bize verilen bir armağan olarak ele almaya başlıyorum. Evrenin ve yaşamın işleyiş prensibini anlamaya meyletmenin; bize bahşedilen düşünme kabiliyeti aracılığı ile çelişkilerimizi, çıkmazlarımızı, içimizdeki şeytana aciz bir kaçış yolu ile atfettiğimiz eylemleri ve düşünceleri bilinçli bir değerlendirme ve işleme süreciyle başlayabileceği fikrine varıyorum. İnsanın, kainatın gizemli ve girift işleyişi temelinde analojik bir anlam ifade ettiği düşüncesi beliriyor tekrar zihnimde. Düşünmek eyleminin mucizesi; adeta bizi içimizdeki şeytana atfettiğimiz bahanelerden sıyırmaya davranıp gerçek bizi, hakikati bulmaya yönlendiriyor. Sonsuz boyutlara sahip hayat koordinatlarında yerimizi, sınırlarımızı ve esrarımızın kudretini farkına varabilmeye meyletmek fikri bir yandan içimi ürpertirken, bir yandan beni büyülüyor.

Babamın cümlesini anımsıyorum :).

“Bir insanın bütün varlığı ile karmakarışık ruhu, esrarı çözülmemiş vücudu, arzuları, itiyatları, ihtirasları…”

Leave a Reply