Son Akşam Yemeği, Charlie’nin Çikolata Fabrikası, Patates Yiyenler, Otomatik Portakal… Bütün bu sanat eserlerinin ortak noktası: yemek. Bu yazımda size hayatımızın her noktasında bu kadar önemli bir yer tutan yemeği olabilecek en güzel şekilde işleyen filmlerden biri olan Tampopo’dan (1985) bahsetmek istiyorum. Filmde Tampopo, kocasından kalan ramen restoranını işletmeye çalışan bekar bir annedir. Ancak önünde ufak bir engel vardır: Tampopo’nun ramenleri hiç lezzetli değildir! Bunun üzerine tesadüf eseri Tampopo’nun ramen dükkanına uğrayan Goro, Tampopo’nun ramen yapmayı öğrenmesine yardım etmeye çalışır. Tampopo en ünlü ramen restoranlarının sahiplerinden sırlarını öğrenmeye çalışır, her anında kan ter içinde daha da iyi ramen yapmaya çalışırken, biz de yemeğin insanların hayatlarına ne kadar farklı yönlerde dokunabileceğini gösteren bir yolculuğa çıkarız.

Filmdeki bir sahnede bir anne, çok hastadır. Evde bir doktor, annenin durumunun pek iyi olmadığını ve ölmek üzere olduğunu ailenin diğer bireylerine söyler. Ancak yemek saati gelmiştir, babanın eve gelmesiyle anne hasta yatağından son bir güçle kalkar, kocasının ve çocukların yiyeceği yemeği hazırlar, sofrayı kurar, sonra da olduğu yere yığılarak son nefesini verir. Baba ağlayarak sofranın başına oturur: “Yiyin çocuklar, bu annenizin yaptığı son yemek!”

Başka bir sahnede bir grup iş adamı, yanlarında hor gördükleri genç bir çocukla beraber oldukça lüks bir restorana girer. Çocuk itilip kakılmakta ve pek de dikkate alınmamaktadır. Lüks restoranın menülerini ellerine aldıklarında ne seçeceklerini, neyin neyle iyi gideceğini bilemeyen iş adamlarının hepsi, aynı sade yemeği söylerler. Sıra bizim ezik gence gelince genç çocuk menüyü eline alır ve büyük bir dikkat ve özenle yemeğini, ve bunun yanına iyi gidecek içeceği seçer. Genç çocuk yaptığı seçimlerle garsonun övgülerine mazhar olurken, bizim iş adamlarının da yüzleri kıpkırmızı kesilir.

Filmdeki en sevdiğim sahne, Tampopo’nun, Goro’nun arkadaşı olan bir “sokak gurmesi” ile tanışmaya gittiği sahne. Bu “gurme,” ramen yapma hobisine kendini o kadar kaptırmıştır ki doktor olarak çalıştığı yerden atılmıştır ve artık bir grup yemek-severlerle beraber bir parkta yaşamaktadır. Bu gruptaki her adam, düzgün bir yemeğe verecek paraları olmamasına, yırtık, üstlerine olmayan kıyafetler giymelerine, bir parkta yaşamalarına rağmen, kendilerine yemek yemenin ve yapmanın inceliklerini öğreten bu eski doktora gönülden bağlıdırlar, onu öğretmenleri olarak görürler. Bu doktorun onlara öğrettikleri sayesinde yemek yemek konusunda oldukça ince bir zevkleri vardır ve çöpten buldukları artıklarla bile gurmelere yaraşır yemekler yapmaktadırlar. Öğretmenleri, Tampopo’ya ramen yapmanın inceliklerini öğretmek için onlardan ayrılmaya karar verdiğinde hepsi sıraya dizilir ve 20. yüzyılda Japonya’da mezuniyet törenlerinde öğrencilerin söylediği Aogeba Totoshi (Song of Gratitude) şarkısını söyler.

Filmin en başında herkesin ölürken hayatlarının gözlerinin önünden geçeceğini ve son bir film, hayatlarının en önemli filmini izleyeceğini söyleyen gangster, filmin ilerleyen sahnelerinde ölürken yanı başında ağlayan sevgilisine karlı günlerde, avcıların patates yiyen domuzlarla yaptığı inanılmaz bir yemekten bahseder, sonra da sessiz olmasını söyler, son filmi başlamaktadır.

Tampopo’daki yemekle ilgili birçok farklı ve birbirinden eşsiz skeçten beni en çok etkileyenin neden evsiz gurmeler olduğunu bilmiyorum. Belki de insanın gerçekten tutkuyla bağlı olduğu şeyleri ne durumda olursa olsun yapabileceğini gösterdiği içindir, ya da evsiz gurmelerin hepsi içten bir şekilde mutlu olduğu içindir. Mutluluk, nasıl bir durumda yaşadığımızla değil; tutku duyduğumuz bir şeye yaşadığımız her an, hayatımızda yer vererek yaşamamızla alakalı. Umarım yediğiniz her yemek, size evsiz gurmeler gibi sonsuz bir mutluluk verir ve size yaşamaktan ne kadar zevk aldığınızı hatırlatır.

Leave a Reply